kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 16 Ocak 2008, Çarşamba
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

Adaletsizlik duygusu

Mesela;
Bugünlerde üst üste geldi. Eşler, analar, babalar mahkeme kapısında "devlet ve polisle ilgili meseleler" de adalet arıyor ve hüsrana uğruyor.
Tuhaf, acı, aslında vahim şekilde; devletin, bir de "bağımsız yargı" nın, "elemanı koruma" kaygısı varmış gibi.
Sanki, mağdura "adalet duygusu" verilip devlet görevlisi ceza alırsa, devlet çökecekmiş gibi.
Malatya'da boğazı kesilenlerin yakınları, sanıkların polisle ilişkisine, ihmal ve kollamalara dair duyarsızlıkla nasıl bir adalet duygusu duyabilir?
Trabzonlu gencin onca "üniformalı" ilişkiyle, teşvik, kollama, ihmal, böbürlenme zincirleri içinde Dink' i katletmesi ama devletin o konuda duvar olması hangi adalet duygusunu tatmin edebilir? İzmirli aile, dur ihtarlı mermilerle can veren çocuklarına dair, tahliye mahkemesinde nasıl teselli duygusu bulabilir?
Ama, "adalet duygusu" tek taraflı, tek mağduriyet açılı bakışla da tatmin olmuyor.
"Polisin vurduğu genç" te adalet duygusunun zedelenişini mesele yaparken siz, bir mektup geliyor; nasıl bir adalet duygusu arayışı, öfkeyle daha da kırılmış adaletsizlik inancı:
"Sayın Talu, yazılarınızı çok yakından takip ediyorum.
İzmir'de 'Dur' ihtarına uymayan gence ateş eden polis 25 yılla yargılanıyor.
Birkaç gün önce Kızılcahamam'da, 'Dur' ihtarına uymayan araçtan da polise ateş edildi ve bir polis şehit oldu.
Basınımız birinci olayı sahiplendi. Ölen kişinin insan haklarından bahsediliyor. İkinci olayda ölen ise insan değil, polisti! Devletin üç kuruş maaş verip sonra da sahipsiz bıraktığı, devleti koruyan ama kendisini koruyamayan polis."
Belki de, "adalet duygusu" tam da bu çelişkiye dair bir şey.
Her adaletsizliği, her mağduriyeti, her haksızlığı, vicdansızlığı, hukuksuzluğu, her mermiyi aynı anda görmeye, kimseyi unutmamaya, ayırmamaya;
Simge ise her simgeye, inançsa her inanca, inançsızlığa, köken ise her kökene, siyasi düşünce ise hepsine yer olduğunu kabul etmeye;
Şiddet ise, tahakküm ise, baskı ise, gücün, güçlünün dayatması ise hepsine karşı çıkmaya;
Hukukun, siyasetin, ahlakın, vicdanın, bilhassa gazeteciliğin öyle ruhu olmasına dair bir şeydir belki.

12 yaşındaki Kızıltepeli Uğur' u hatırlıyor musunuz?
Evleri önünde 13 polis kurşunu yemeseydi, babasının cesedi yanına delik deşik uzanmasaydı, 15'ti.
Uğur öldürüldüğünde Marmaris'te turizmcilik yaparken dava için işlerini bırakan amcası yeni mesaj yollamış; yurtdışına yerleşmiş artık. Sanık polislerin beraatı ile tüm "adalet duygusu" nu yitirmişler, "bize ülkemizde yaşamak haram artık" diyor; tüm aileyi yanına aldıracakmış.
"Geç de olsa" bana ve ülkesine iyi yıllar temenni ediyor.