kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 18 Eylül 2007, Salı
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Anayasa sözleşme mi değil mi?

İsmet Berkan, eski gazetem Radikal'deki yazısında ( 14.9.2007 ) SABAH'taki yazımda (13 Eylül 2007) öne sürdüğüm bir görüşe takılmış. "Anayasa devletle toplum arasında bir sözleşmedir" demiştim. İsmet beni "hatalı" buluyor. Çünkü, diyor, "anayasa toplumdaki bireyler arasında bir sözleşmedir." Prof. Ergun Özbudun'u ve komisyon üyelerini de benim yanıma katarak eleştiriyor. Benim gördüğüm açıdan gördükleri için anayasada "hak kısıtlayıcı" maddelere yer verdiklerini söylüyor.
Bir kere Prof. Özbudun ve arkadaşlarıyla aynı kefeye konmak bir onur ama hak etmiyorum. Ben siyasetbilimciyim. Onlar anayasa hukukçusu. İkincisi İsmet, benim için "...gibi bir akademisyen bile" diyor. Bunu da bir övgü olarak alıyorum. Kendisine teşekkür ederim. Ama görüşlerine ne yazık ki katılmıyorum. Nedenini bu yazıda açıklayacağım.

Uzun anayasa tarihi
Uzun tarih Ortaçağ devletlerinin kurulması ve dönüşmesiyle başlıyor . Ortaçağdaki devlet yapısına "kraldevlet" veya "padişah/sultan/halife devlet" demek gerekir . Yönetici bu devlette mutlak otorite. Gücünü Tanrısallıktan alıyor. Osmanlı'da "halife-i ruy-i zemin" denirdi ve halife "zillullah" (Allah'ın (yeryüzündeki) gölgesi) addedilirdi. Siyasal sistem dönüşmeye buradan başladı ve iki temel araca dayanır. Michel Foucault'nun meşhur "Omnes et Singulatim" makalesinde değindiği üzere bir, devletin merkezileşmesini, iki, devletin ussallaşmasını içerir. Burada kritik olan egemen otoritenin bir "çoban" (shepherd, pastorship) olarak düşünülmesidir. Halk ise güdülecek koyun sürüsüdür. Ortaçağda oluşan devlet budur !
Foucault, çoban kavramının (istisnalara rağmen) antik Yunan'da bilinmediğini, bunun Doğu toplumlarına, Yahudi kültürüne hakim olduğunu belirtir. Ama, der, kelimenin "modern" anlamında devlet budur; bu güdücülüğü yaratmak. Onun içinde "pastoral" devlet kültürü yeni iktidar teknolojileri geliştirmenin kaynağıdır. Buradan ussal yönetim ve bildiğini yapmak anlamına gelen "devlet aklı" (hikmeti hükümet) olguları çıkacaktır.
Ortaçağın oluşturduğu devletin mutlak hakimiyetini modern devlete intikal ettiren bendenize göre Hobbes'un Leviathan (Canavar) kavram ve kitabıdır: devlet, her şeye mutlak olmadığı takdirde insanlar birbirlerini boğazladıkları "doğa durumu" na geri dönecektir.

Liberal devlete doğru
Bundan bir adım sonrası bu devletten kurtuluş arayışıdır, yani liberal devletin ortaya çıkmasıdır. Önce İskoç Aydınlanması'nın (Locke'un) 17. yüzyıl metinleri, onların ortaya çıkardığı atomistik bireyciliği öngören modelleriyle ondan yaklaşık yüzyıl sonra Rousseau'nun 18. yüzyıl Toplum Sözleşmesi. Modern anayasacılığın kaynağında bunlar var. Gene benim bildiğim kadarıyla modern anayasanın temel kaynakları 1689 İngiliz Temel Haklar Bildirgesi'yle onun 1789 model Fransız ve 1791 model Amerikan "versiyonları"dır. Bunların tamamı devletin "hikmeti hükümet" anlayışını kısıtlayan karşılıklı hak sınırlarını çizen, devletle toplum arasında akdedilmiş tam manasıyla birer sözleşmedir. Yani devlet geriye çekilecek, orayı önce insan sonra yurttaş hakları dolduracaktır. Anayasa bu işin hukuki metnidir.
Anayasacılığın kısa tarihi ise sınıf savaşları tarihidir. 1789 burjuva devrimini saymazsak 1850'lerdeki halk ayaklanmalarının sonuçları da anayasalara 20. yüzyılda yansır. Bu arada biraz zorlanırsa iş daha ileri gider: anayasa bazen devlet kuran metin de olur. Amerikan Anayasası ve 1921-24 anayasaları kısmen böyledir. Kanuni Esasi de temel hakların temellendirilmesi kadar devletin yenilenmesi anlamında geliyordu.
İsmet'in dediği o "bireyler arası sözleşme olarak anayasa" yı ne duydum ne gördüm. Hukukçular ne der bilemem ama bana göre o olsa olsa Medeni Kanun'un, hadi tarifidir demeyelim ama, hiç değilse ana işlevdir.
Benden bu kadar. Haklar konusunda da söyleyeceklerim yok değil ama cevabı artık anayasacılar versin!