kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 21 Temmuz 2007, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC

'Türkiye'de John Nash'i işten atarlardı'

Müjgân HALİS
14.07.2007
Çoğu şizofren, sanılanın aksine hiç de saldırgan değil. Hatta özen gösterilirse aralarından büyük matematikçiler müzisyenler ve hatta ünlü kaleciler bile çıkabiliyor..
Tanrı'yla konuşan insanlara 'dindar', Tanrı'nın konuştuğu insanlara ise acımasızca 'şizofren' denildiğini, Neredesin Firuze filmi çok güzel anlatmıştı. Birçoğumuzun hiç düşünmeden 'delilik' diye adlandırdığımız şizofreni, aslında oldukça karmaşık bir beyin hastalığı. Dünyada 60 milyon, ülkemizde ise 600 bin şizofreni hastası var. Türkiye Şizofreni Dernekleri Federasyonu Başkanı Doç. Dr. Haldun Soygür, toplumda şizofreni hakkında bilinen birçok şeyin yanlış olduğunu söylüyor. Bir federasyon kurmaya da bu yüzden karar vermişler.

AKIL OYUNLARI

Toplumda şizofreniyle ilgili en önemli önyargı, Soygür'e göre bunun 'iyileşemez bir hastalık' olduğu düşüncesi: "Şizofreni tedavi edilebilir bir hastalık; federasyon olarak ilk amacımız da bu konudaki miti değiştirmek." Şizofreninin korkunç, tehlikeli, saldırganlığa yol açan bir hastalık olduğu yolundaki yanlış izlenimi de değiştirmeye çalışıyorlar. Pek çoğumuz şizofrenlerin çalışamayacağına, üretken insanlar olamayacaklarına inanırız, oysa Soygür, Akıl Oyunları filminde hayatı anlatılan Nobel ödüllü matematikçi John Nash'i anımsatarak şunları söylüyor: "Nash hastanede de yattı, hayaller de gördü, ama üniversitesi ona bir oda verdi. Bu sayede Nash çok üretken bir hayat yaşadı. Bizde olsaydı onu mutlaka görevden uzaklaştırırlardı."

ŞİZOFREN ASKER
Peki bu hastalık nasıl seyrediyor: "Bir şizofren ortada makul bir sebep yokken takip edildiğine, TV'deki spikerin ona bakarak haberler gönderdiğine inanabilir, birtakım sesler duyabilir." 49 yaşındaki Orhan Üsküner'in hastalığı hayallerinde semazenler görerek başlamış ve o yıllarda, 12 Eylül 1980'de askere alınmış ve o haliyle askerlik yapmış: "Elimize tüfeği ve mermileri verdiler. Bir gün bölük olarak trenle bir yere gidiyorduk. Karşıdan da bir trenin geçtiğini gördüm; trene asılmış bir adam vardı, kolu kopuktu, kahkaha atıyordu. Yanımda askere onu gösterip, 'bu ne tezattır' dedim. Yıllar sonra anladım ki, o kolu kopuk adam da, yanımdaki asker de aslında birer halüsinasyondu." Üsküner iki yıl boyunca evinden dışarı çıkamamış, 10 yıl oturduğu semti terk edememiş, 15 yıl İstanbul'un dışına gidememiş. Derneğe katıldıktan sonra askerde başladığı resim yeteneğini geliştirmiş; şimdi hayallerinin resimlerini yapıyor ve onlardan para kazanıyor. Hayallerinde semazen görenler de var.
Haberin fotoğrafları