kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 29 Nisan 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
atv
Kanal 1
ABC
UMUR TALU

Anayasa ihlali!

Bir çizgi çizip "Bu taraftaki benden, şu taraftaki düşman" dediğinizde, "bölücüler" e gerek kalmaz.
Elinizdeki kuvvetle, kendi milletinize, halkınıza, vatandaşlarınıza, hukukunuza, anayasanıza, rejiminize abandığınızda, "demokrasi ve cumhuriyet" in mecali kalmaz.
Elbette hükümeti, Meclis çoğunluğunu, halkın bir kısmından bir süre için alınan yetkiyi mutlak ve ebedi iktidar zannettiğinizde de bütün bunları hırpalarsınız.
Hükümet, "Biz hırpalamadık" dese, yalandır.
Ama Genelkurmay, "Biz koruyoruz" derse, o da yalandır.
Ortada bir Meclis, bir Anayasa, bir de Anayasa Mahkemesi varken, Genelkurmay'ın kendisini hepsinin üstüne koyan bildirisi;
Bazıları "demokrasi" den hoşlanmıyor ya...
"Cumhuriyet" le de asla bağdaşmıyor.
Çünkü "Türkiye Cumhuriyeti'nin nitelikleri" arasında elbette "laiklik" var, ama sadece "laiklik" yok; "demokratik, sosyal hukuk devleti" de var.
Ve kimsenin, Anayasa'nın istediği maddelerini, elindeki kuvvete dayanıp ihlal etme yetkisi yok!
"Cumhuriyet" sadece devlet değil, esasta millettir.
"Milletin kayıtsız şartsız egemenliğini, Anayasa'nın koyduğu esaslara göre, eliyle kullandığı yetkili organ", Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir.
"Anayasa" ise temel hukuktur, devletin hukukudur, vatandaşın hukukudur. Sivildir!

Hükümetin "laiklik zaafı" tabii ki tartışılır, tartışılmalıdır.
Tavas'taki köylülerden devletteki kadrolara kadar.
Ama Genelkurmay'ın, "demokratik hukuk devleti" ni içeriden, taammüden yaralaması "tartışmasız" olabilir mi!
Daha da tartışmalıdır, çünkü "kanuni görev" diye atıf yapılan şey, "Anayasa'nın verdiği ve öngördüğü bir görev" değildir.
Anayasa'nın 2'nci maddesindeki "Cumhuriyet nitelikleri" arasında bulunan "Atatürk milliyetçiliğinin", tarif, icra ve gözetilmesi tekeli de "Silahlı Kuvvetler" e ait değildir!
Daha önemlisi, Anayasa'nın 6'ncı maddesi, "Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ, kaynağını Anayasa'dan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz" der.
Bunu siyasetçi için de der, ama hepimize der; askerlere de.
Tutacağımız tarafı, kimin "devletin sahibi, milletin efendisi" olduğu mu tayin edecek?
Oysa, kimse devletin sahibi ve milletin, her bir ferdinin efendisi değil ve asla olamaz.
Ne aldığı oy ve geldiği makamla; ne de üniforması, rütbesi ve silahıyla.
Ne cumhuriyet, ne demokrasi, ne milli egemenlik, ne laiklik, ne de Anayasa icabı!
"Tavas'taki köylülerden devletteki kadrolara kadar", elbette "laiklik zaafı" hukuk, kanun mevzuu olmalı.
Ancak, "Demokratik hukuk devletinin içeriden yaralanması" da, hukuk ve demokrasiyi çiğnediği oranda, hukuk ve kanun tarafından konu edilmeli.
Durduğunuz yere göre, Anayasa ilkelerinin bir kısmını "çeyrek ekmek arası" sahiplenip gerisini çöpe atmak sözde mümkündür, ama özde meşru ve haklı olabilir mi?
Bu ülke; onurunu, umudunu, geleceğini bir "telefon hattı" na sıkıştıracak, durmadan aynı yerlerde emekleyecek kadar deneyimsiz, kurumsuz, halksız, milletsiz, kendine güvensiz, hiç olgunlaşmamış bir yer mi?
İktidar, "bildiriye demokratik tepki" görüntüsüne rağmen, sonuçta bütün bu krizin, rezaletin ve artacak sefaletin mümkün hale geldiği bir dönemin baş sorumlusu.
Her bakımdan gereğini yapması, hesap veren özeleştiriden hukuku çiğneyenlere hesap sormaya kadar, üstüne düşenleri idrak etmesi gerekir.
Biri de, "barajı indirilmiş, demokratik, çok sesli, çoğulcu ve yaygın temsile müsait kılınmış erken seçim" dir .
Bizim mesleğe ve örgütlerimize gelince;
Hepimiz farklı düşüncelerde, tedirginliklerde ve özlemlerde olabiliriz.
Ama mesleğimiz, doğası gereği, "demokrasi ve hukuk"la, halkın çeşitliliğiyle beslenir ve çeşitliliği beslemek içindir.
Dayatmacı siyasete de, askeri dayatmaya karşı da, mesleki dayanışmayı, uyanıklığı ve tepkiyi gerektirir.
Geçmişte zaman zaman baskıcı siviller ve hemen her zaman askerler karşısında eksik, güdük, ezik kalan insani, vicdani, mesleki, demokratik tavrı gerektirir.