kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 13 Nisan 2007, Cuma
Son Dakika
arama
atv
Kanal 1
ABC
MEHMET BARLAS
Baş Yazı
Sanki dünya sadece Ankara'nın Çankaya'sından ibaret...
Hemen herkes, hayatının belirli döneminde dar bir çevrede dışa kapalı yaşamanın insanları nasıl etkilediğini görmüştür.
Ben bunu en somut şekilde askerlik dönemimde ve bir de teknede "Mavi Yolculuk" yaptığım zaman görmüştüm. Askerdeyken, dış dünyayı tamamen unutmuş ve bölük komutanından ya da alay komutanından başka kimse hakkında konuşmaz olmuştuk. Mavi Yolculuk'ta geçen günler süresince de, teknedeki insanların tek ilgi konusu, teknedeki diğer insanlar oluyordu.
Bu deneyimleri hatırlar ve medyayı izlerken, şu anda Türkiye'de insanların sadece "Kim Cumhurbaşkanı olacak" sorusuna kilitlendiği duygusuna kapılıyorum. Sanki bütün dünya ve tüm Türkiye Ankara'nın Çankaya semtindeki Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nün duvarları içinde yaşıyor... Yurt ve dünya gerçekleriyle bütün iletişim kesilmiş durumda. Ne dün ne de yarın var. İnsanların ve toplumun gelecekten beklentileri de, Çankaya'da kimin bundan sonra 7 yıl kalacağına bağlı sanki.

ÖZKÖK'ÜN VİZYONU
Bunun herkes için böyle olmadığını, önceki gün Anadolu Ajansı'na demeç veren Genelkurmay eski Başkanı emekli Orgeneral Hilmi Özkök hissettirdi bana. Org. Özkök, Barzani'nin hepimizi kızdıran çıkışları konusunda düşüncesi sorulduğunda şu cevabı verdi:
- Kuzey Irak'taki liderler bazen hiç kabul edilmesi uygun olmayan çok mübalağalı söylemlerde bulunuyorlar. Türkiye gibi kocaman bir devlete, başka bir ülkeye güvenerek laf söylemek, tehlikelidir. Her kabadayı bir laf söylüyor diye çok ciddiye de almamak lazım. Bazen insanlar durumunu kuvvetlendirmek için bir şeyler konuşuyor. "Asacağım, keseceğim" demek başka, yapmak başka. Şartlar nasıl gelişir bilemezsin. Fert başına geliri 15 bin dolar olmuş, AB'ye girmiş, ekonomik refahı sağlamış, sosyal tabakalaşmasını düzene sokmuş bir Türkiye olursa Diyarbakır'da o bir tutabilir mi?
Evet... Herhalde benim gibi pek çok insan da, bu sözlerin, şu anda Türkiye'de duyulmak istenen sözler olduğunu düşünmüştür.
Çankaya'da kimin olacağı siyasi açıdan önemli tabii. Ama siyasetten beklenen, koltuklara kimin oturacağı değil, koltuklarda oturanların ülkenin yarınına ne ölçüde katkıda bulunacağıdır.
Güncel koltuk kavgalarının taraflarının sonsuza kadar aynı kavgayı sürdüremediklerini defalarca görmedik mi? Mezarlıklar vazgeçilmez sanılan insanlarla dolu değil mi neticede?

BAYKAL'IN VİZYONU
Bir asker olan Hilmi Özkök, kişi başına geliri 15 bin dolar olmuş, AB'ye girmiş bir Türkiye'den söz ettiği sırada, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da, Türkiye Müteahhitler Birliği'nin düzenlediği "Gündem 2007" toplantısındaki konuşmasında AB ile ilişkileri tangoya benzetiyor, tangonun iki kişiyle yapıldığını söyledikten sonra şöyle diyordu:
- Türkiye ne yaparsa yapsın, tam üye olma iradesinde bulunmayacak. Tam üyelik olmadığını bildiği halde bazıları, tam üyelik varmış gibi davranıyorlar...
Barzani'nin açıklamasıyla birlikte tekrar gündeme gelen Irak konusunu da değerlendiren Baykal şöyle konuşuyordu:
- Türkiye'nin Irak politikası iflas etmiştir. Ağzının payı verilmiştir veya verilmemiştir önemi yok. Uygulanan Irak politikaları yanlıştır. Buna bağlı olarak da terörle mücadele politikaları da iflas etmiştir.

ÜNİFORMALI SİVİLLER
Okurlarım geçen hafta yazdığım "Üniformalar aynı olsa da onları giyenler farklıdır" başlıklı yazıda şunları vurguladığımı belki hatırlar:
- Aslında üniform görüntülerin içindeki çok seslilik, gerçekten çok zor fark edilir. Onları giyenlerin farklı geçmişlere, farklı dürtülere ve reflekslere sahip insanlar oldukları pek düşünülmez bile. Giysileri de dış görünüşleri de birbirlerine benzemeyen sivil toplumdaki pek çok insan, "Kamu sorumluluğu"nu, üzerlerinde üniforma taşıyan pek çok kamu görevlisinden daha fazla hissetmez mi? Veya pek çok üniformalının da, sivil giysilerin içindekilerden daha özgürlükçü olduklarını görmez misiniz?
Bütün vücut salgılarını "Çankaya'ya kim çıkacak" sorunsalına göre ayarlamış Ankaralıların ve pusulaları Ankara'dan başka yönü göstermeyenlerin, dünyayı ve Türkiye'yi de arada bir hatırlamaları gerekiyor.
Bu ülkede insanlar "Battık, bittik" diyenleri değil, "21'inci Yüzyıl Türk asrı olacaktır" diyenleri tuttu ve sevdi. Bu bundan sonra da böyle olacak.