kapat
   
14 Şubat 2007 Çarşamba
 
SABAH Gazetesi
 
Servislerimiz
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Umur Talu @ SABAH
Tel:
0537 660 71 21
Fax:
0212 280 05 51
SMS:
UT yaz
boşluk bırak
mesajını yaz
4122'ye gönder
 

Hangisi vahim!

Dipsiz Kuyu'nun diplerine inerek dün anlatmaya çalıştım ki; "Sansür ve otosansür" ciddi gazetecilik sorunu olduğu kadar, yaygın toplumsal yara.
"Tepeden tırnağa", hepimizin çifte standartlı hayatının asli parçalarından.
"Anti-demokratik" kanunlardan, tüm devlet kurumlarından, sözde "serbest piyasa" nın arzularına, oradan medyanın göbeğine ve kırık, soğuk, tuhaf kalbimize, ama hepimizin içine içine nüfuz eder.
Çünkü, bazı iktidarlara, güçlere, kuvvetlere, makamlara, kişilere
"eleştiri, tepki" üretenler dahi, başka iktidarlara, güçlere boyun eğdikçe, hep yasaklayacak, gizleyecek, bastıracak, susulacak, görülmeyecek, görmezden gelinecek hakikatler vardır!



Size bir soru:
Aşağıdakilerden hangisi daha vahim ve üstünde durulup üzerine gidilecek, gerçeğin aranmasını gerçekten hak eden bir durumdur:
a) Mesela benim bir yazımda yer verdiğim bir fıkrada, ama fıkrada; bir meslek grubuna "saygısızlık" dozu bulunması.
b) Diyelim ki o meslek grubunda bir amirim ve sık sık muhatap kaldıkları gibi, ben de bir gün bir mensuplarına hakaret ediyor, onu baskı altına alıyor, bunaltıyorum. Ve bu yüzden mesela, intihar etmesi, (veya üniformasıyla, başından vurulmuş) ölü bulunması mı?



Bir soru daha size:
Aşağıdakilerden hangisi daha vahim ve utanacak, sıkılacak, daha çok üzülecek, için içini yiyecek bir durumdur:
a) O fıkranın yayınlanması.
b) O "intihar" ile ilgili hakikatin gizlenmesi, fıkrayı yayınlayanların dahi intihar tartışmasını sansürlemesi, fıkraya tepki duyanların dahi kendi genç meslektaşlarının ölümünü konuş(a)maması, kendi internet sitelerinde dahi sansürlemesi, bu sansüre pes etmemesi, hakikati arayan bir babanın yalnız bırakılması mı?



Olay şu:
a) Geçenlerde Çetin Altan Milliyet'te "başçavuşlu" bir fıkra yazdı; astsubaylar kendilerine "hakaret, saygısızlık" olduğunda birleşti. Protesto ediyorlar. Olabilir. Yeri gelir, ben de edilebilirim. Yanlışımda özür diler, inandığımda ise ısrar ederim.
b) Dipsiz Kuyu'dan hatırlarsınız. 24 Ocak'ta Adana'da, 21 yaşındaki Astsubay Çavuş Sercan Akbunar, Albay tarafından azarlandığı denetim sonrasında, odasında başından vurulmuş veya intihar etmiş bulundu.
bb) İ ntihar ettiği açıklandı ama ailesi kurşunun yönünden şüpheli, oğullarının solak olmadığında ısrarlı ve en önemlisi, intihar etmişse dahi,
"neden" i öğrenebilmek, sorumlusu varsa ortaya çıkarabilmek istiyor.
bbb) "Zaten psikolojik sorunları vardı" diye üfürülen küçük bir haberden sonra kimse, şen şakrak, bankadan kredi almış, ev için eşya satın alan, birkaç saat önce ailesiyle telefonda gayet iyi konuşan 21 yaşındaki askerin ölümü üstünde durmadı; duramadı.
bbbb) Bizzat emekli astsubayların mesajlarının yer aldığı internet sitesinden, bu konuda yazılmış mesajlar dahi kazındı. Halbuki dernek başkanı benim yazımı bile kutlamıştı. Belli ki, "sansür" istendi. Daha önce, o siteyi "milli hacker" lar haklamış, bombalamıştı; daha da önce dernek binası dahi bombalanmıştı.
bbbbb) Daha tuhafı; fıkralı yazının yer aldığı Milliyet'in internet sitesinde, çeşitli konuların tartışıldığı "blog" da, "Sercan Astsubay'ın ölümü" üstüne tartışmalar ve yazılar da bir süre sonra sansürlendi.



Sizce hakikaten asıl ayıp, asıl utanç hangisi?
Alınganlık, kızgınlık yaratsa dahi bir fıkra mı; gencecik insanı ölüme götüren hakikatin gizlenmesi, konuşulmasının men edilmesi, daha beteri, kendimizi düşünmekten, konuşmaktan, yazmaktan men etmemiz mi?
Bir fıkranın açıkça yazılması daha hakiki yara; ölümcül bir hakikatin hiç yazılamaması mı?
Konuşmak, yazmak, tartışmak, gerekirse protesto edebilmek mi; sansürlemek, sansüre boyun eğmek, ezilen, horlanan, aşağılanan ve bazen ölüme gidenler için ses dahi vermemek mi?
Hangi gazeteciliği, hangi gazeteciyi, hangi kendinizi tercih edersiniz?
Yazanı mı, yazamayanı mı!
Özgür olanı mı, sansürcüyü mü! Tartışmayı mı, maddi, manevi eziyeti bile tartışmamayı mı!
Kanunların, medyanın, hepimizin; bir sürü üzücü, değişmeyen şeyin bir özü de budur.
Bir Doğu ilinde, kimileri, çoluk çocuk sahibi uzman çavuşu maç yüzünden herkesin gözü önünde döven albaya aylardır neden ceza verilemediğini merak ediyor.
Tartışacağımız asıl şey; aşağıda olanın bazılarına bilfiil aşağılanacak insanlar olarak görünmesi!
Sivil yahut askeri; bu derin, dipsiz insanlık yarası.

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 Yel üfürür...   / 13-02-2007
 Acısız Adana!   / 12-02-2007
 O para avukat masrafıydı!   / 11-02-2007
 Derin devlet!   / 09-02-2007
 Hedef bunlarsa...   / 08-02-2007
 Laf lafı açtı!   / 07-02-2007
 Hepimiz delirmişsek!   / 06-02-2007
 Hakikate hizmet...   / 05-02-2007
 Şaşı ve şaşkın!   / 04-02-2007
 Evet, gerçek nedir!   / 02-02-2007
YILMAZ ÖZDİL
Oylar İbo'ya...
Tatlıses, milletvekili...
ERGUN BABAHAN
Susuz yaz
Susuz bir yaz bizi bekliyor. Açıklamalara...
MEHMET BARLAS
Türkiye geri dönüşü olmayan noktayı geçti
Uçakla...
UMUR TALU
Hangisi vahim!
Dipsiz Kuyu'nun diplerine inerek dün...
FATİH ALTAYLI
Vergi kaçırmadıysanız bu rapor ne!
Bugün Cumhuriyet...
ERDAL ŞAFAK
Kıbrıs'a bir "Gül"
2003 Kasım'ı....
Danimarka Türk 'gece kuşu' arıyor
Natteravnene... Danca "gece kuşları" demek. Sorunlu semtlerde gece...
K.Kore elektrik alıp nükleere son verecek
İki ülkeyle yaşanan nükleer krizlerden birinde, önemli bir adım...
Gülle bitsin
Gülle bitsin
Sevgililer Günü'nde Alkmaar'ı konuk edecek F.Bahçe, sahaya...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Pazar Sabah | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar | Arşiv | Künye | Ana Sayfa
Bize Ulaşın
   
    Copyright © 2003, 2007 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Üretim ve Tasarım   Merkez Bilgi Grubu