|
|
Demokrasinin sorunu: Halk
Bizi rahatsız eden kişileri ya darbeyle deviriyoruz ya da başka ülkeye göndermek istiyoruz. Aslında pek öyle de sayılmaz, uzun yıllar "Komünistler Moskova'ya" diye bağırıldı ama bir komünist veya sosyalist pasaport için başvurduğunda hep havasını aldı. "Git" deyip burada aşağılamayı, kötü davranmayı, her türlü hak ve özgürlükten mahrum yaşatmayı en büyük ceza olarak görüyoruz. Bunu yaparken, sık sık önyargılı olmakla suçladığımız kimi Batılılar gibi davranıyoruz. "Arap"ı aşağılayıcı, modern olmayan, gerici, düşman anlamında kullanıyoruz. Kafamızda "Doğu'dan hiçbir iyi şey gelmez, bütün güzellikler, gelişmeler Batı'dadır" fikri yer etmiş. Matematikte, astronomide, cebirde Arapların dünya kültürüne katkısını hatırlamak bile istemiyoruz. Bu konuda kabul etmek gerekir ki, biraz ırkçıyız. Batı'nın bize verdiği kalıplar içinde, Doğu'ya düşman bir paradigma içinde yaşıyoruz. Ama aynı zamanda demokrasi olmak istiyoruz. Demokrasi halkın tercihleri doğrultusunda işleyen bir sistem. Eğer kamuoyu araştırmaları doğruysa, bu halk da üniversitede türban yasağının kalkmasını ağırlıklı biçimde istiyor. Bu durumda yapacak iki şey var, ya bu halkı değiştireceğiz ya da yasaları. İkisini de yapmayıp demokrasi dışı yollardan geçici çözüm yolları aramak biraz genlerimize işlemiş. Son tartışmalar bu konuyu yeniden gündeme getirdi. Bizim gibi olmayanların gitmesini istedik. Zaten bir dönemin en egemen sloganı değil miydi, "Ya sev ya terk et." Birilerinin beğendiği ölçülerde sevmek, o ölçülerde giyinmek bu ülke tarihinin değişmeyen sorunu. 12 Eylül'de sakal yasağına karşı çıkanlar şimdi üniversitede başörtüsü yasağının en ateşli savunucusu değil mi? İlkeye göre değil de, kalıplara göre siyaset yapınca ortaya böyle anormal durumlar çıkması kaçınılmaz oluyor. Fikir tartışmalarını kısa sürede küfürleşmeye, karşılıklı hakarete dönüştürüyoruz. Kimi insanların muhafazakar, kimilerinin sosyalist, kimilerinin liberal olduğunu kabul etmekte zorlanıyoruz. Tek bir "Çılgın Türkler" kalıbı içinde tek tip bir insan hedefliyoruz. Öyle olmayınca da maraza çıkarıyoruz. Halka rağmen demokrasi olmayacağını içimize sindirmekte zorlanıyoruz. Kurum ve kuralları işleyen bir demokraside, etnik kökeni ne olursa olsun her insanın yaşama hakkı olduğunda henüz hemfikir değiliz. Buna rağmen, kör topal bir demokrasiyi yürütmeyi beceriyoruz. Sahip olduğumuz en önemli değerlerden biri o... O yüzden fikrimiz, giysimiz, kökenimiz ne olursa olsun ona sahip çıkmamız gerekiyor.
|