| |
Şiddet çağı çocukları
Başbakan Erdoğan ve Milli Eğitim Bakanı Çelik, okullarda şiddet olaylarının abartıldığını söyleyip hemen her konuda olduğu gibimedyayı günah keçisi yapıyorlar. Ama bu örtbas etme eğilimi ne yazık ki, olayları önlemeye yetmiyor. İşte dün Ankara'da iki liseli bıçaklandı, Gaziantep'te 11 gün önce kalbinden bıçaklanan liseli son nefesini verdi. Sadece ciddi olayları kapsayan istatistiklere göre, okullarımızda yılbaşından bu yana 10 çocuğumuz öldü, yaralıların sayısı 60'ı aştı. Bu şiddetin nedenleri üstüne bin maddelik liste yapsanız yine de eksik kalır. Zaten uzmanlar da akla gelebilecek tüm etkenleri sıralıyorlar. Örneğin, yaşamın tüm alanlarında şiddet hüküm sürdüğüne göre, okullarda da yaşanmasını kaçınılmaz bulanlar var. Yoğun göçten gelir dağılımındaki bozukluğa, "Maganda kültürü"nden suç örgütlerine kadar kadar her türlü sosyalekonomik gerekçeyi hatırlatanlar var. TV'lerdeki dizilerden medyadaki haberlere, video oyunlarına kadar iletişim çağı olanaklarını suçlayanlar var. Hatta "Mevsim değişikliğinin etkileri"nden bile söz edenler var. Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Necat Birinci'nin olaylarda artışı "Bahar etkisi"ne bağlaması gibi!
Okul-hayat çelişkisi Biz sorunun ve beslendiği kaynakları en gerçekçi analizini Belçikalı eğitim uzmanı Miguel Lloreda'nın araştırmasında bulduk: "Okullarda geleceğin yurttaşlarının sorumluluk sahibi ve eleştirel yaklaşımlı olması isteniyor. Ama bir yandan da doymak bilmeyen tüketiciler ve uysal seçmenler olmaları bekleniyor. Okulda dayanışma, yardımlaşma, yaratıcılık gibi yönlerin öne çıkarılması amaçlanıyor ama daha sonra onlardan acımasız rekabetin hüküm sürdüğü iş hayatında savaşçı ruhuna sahip çalışanlar olmaları talep ediliyor. Gençlere sürekli dünyada herkese yer olmadığı, birileri kazanırken birilerinin kaybedeceği, kazananlar safında yer almak için var güçle mücadele edilmesi söyleniyor. Eh, onlar da mücadeleye okulda başlıyorlar; dövüşüyorlar!" Yanlış mı?
Değerleri hatırlamak Peki çözüm ne? Cevap: Sihirli reçete yok. Kimi okulların önünde ve içinde güvenlik önlemleri alınmasını öneriyor. Ama güvenlik görevlisinin şiddeti simgelediğini aklına getirmiyor. Kimi TV'lerde mafya dizileri ve şiddet ağırlıklı filmler yayınlanmamasını istiyor. Ama günümüzde artık dünyanın tüm TV kanallarının evlere girdiğini unutuyor. Kimi şiddetin her türüne karşı kampanya açılması gerektiğini düşünüyor ama toplumumuzun yüzde 60'ının (Prof. Dr. Özcan Köknel'in verdiği rakam) ruh sağlığı sorunu bulunduğunu gözardı ediyor. Her kafadan bir ses çıkıyor diye bezecek miyiz? Elbette yumağın bir ucunu tutmak gerek. Ama düğümlerin hiç değilse bir bölümünü çözmeyi sağlayacak ucunu. Avrupa Konseyi'ne sunulan bir raporda, bu işe yarayan uç olarak "Okullarda demokratik yurttaşlık, hoşgörü, cinsiyet eşitliği ve insan hakları eğitimine daha çok ağırlık verilmesi" önerildi. Fransız Eğitim Bakanlığı raporunda "Okulların şans eşitliğinin itici gücü rolünün pekiştirilmesi, kardeşlik, insanlık, saygı gibi kavramların yeniden keşfedilmesi" tavsiye edildi. Milli Eğitim Bakanlığı ile UNICEF'in düzenledikleri "Şiddet ve Okul Sempozyumu"nda akademisyenlerin Türkiye için de benzer önerilerde bulunmaları, aklın yolunun bir olduğunu gösteriyor. Kısacası, küreselleşme sürecinin silindir gibi ezip geçtiği insanı insan yapan değerler, yeniden eğitim sisteminin kalbine yerleştirilmedikçe, şiddet zor önlenir.
|