Rezaletin daniskası

Dünkü gazete haberleri yine 'Türk sporu bir kez daha doping skandalı ile sarsıldı" diye başlıyordu; "Bir kez daha doping skandalı. Türk sporu yine... " Bu tırnak içine alınmış iki küçük çirkin cümle Türk sporunda son günlerde izlenen olumsuzluğu tüm çıplaklığıyla ortaya koymaktadır. Sık rastlanmaya başlanan bu tür haberlerle sporumuz dünya spor kamuoyunda 'ZAN' altında kalmaktadır.
Hele hele dopinge adı karışan 'zanlı Halil Mutlu' gibi bir dünya sporcusu olunca bu 'zan'ın da önemi artmaktadır. Halil Mutlu'nun serüveni 1 989'da Kenan Nuhut'un kendisini Bulgaristan'dan getirmesiyle başlar...
Bu süreçte 4 Dünya, 6 Avrupa, üst üste 3 defa da Olimpiyat Şampiyonluğu'nu kazanan Halil ülkemizin de yüz akı olur.
Devlet ve spor teşkilatı tarafından her türlü ihtimamla bu günlere getirilen şampiyonumuz anlaşılan 'son zamanların spor yönetimindeki acemiliğine' kurban gitmektedir.
Aksi takdirde aldığı derecelerle dünyanın en iyi sporcusu fikrine erişen bir şampiyonun böylesine garip bir iddiaya muhatap olmasının başka açıklaması olamaz.
Ağustos'ta Olimpiyat Şampiyonu olan bir
'küçük devin' hemen ardından onun için bir antrenman niteliğini taşıyan bir şampiyonada dopingli olduğu iddiası fevkalade manidardır.! Avrupa Şampiyonası öncesi bacağındaki bir kas çekmesi nedeniyle Doç.Dr. Uğur Günel' in ikazlarına rağmen bu şampiyonaya götürülmesi de ikinci manidarlıktır.
Hacettepe Üniversitesi Doping Kontrol Merkezi gibi akredite olmuş, dünyadaki analizleri kontrol edebilen bir merkezimizin varlığına rağmen şampiyonadan evvel tüm sporcularımız yanında Halil'in de kontrol edilmemesi ise üçüncü ayrı bir anlamsızlıktır.

Bu işin sorumlusu kim?
Bu anlaşılması güç manidarlıklar sonunda çıkan skandalların bir sorumlusu olmalıdır.
Bu noktada hem federasyon hem de spor yönetiminin kayıtsız kaldığı izlenimi zihinlere yerleşmektedir.
Sonuç olarak sporda bugün Halil Mutlu, dün Süreyya Ayhan öncesinde bayan halter takımı ve hoca skandallarının ardı arkası gelmemektedir.
Devam eden bu manidar haller manzumesi hiç biteceğe benzememektedir.
Bu mantıkla bakıldığında sporcu ihmal etmiştir ve suçludur. Sporcunun hocası ve kocası suçludur. Ama sporu yöneten yetkililerin hiç suçu yoktur! Böyle mi yönetilir 70 milyonluk Türkiye'nin sporu? Böyle mi önlem alır sporun yöneticileri? Yazık, yazık, Çok yazık. Taş taş üstüne konularak yıllarca yapılan yapıların bir anda yıkılmasına benziyor bu hadise.
Muhataplarına gelince ya ellerini bağlamış pişkinlikle seyrediyorlar ya da başka işlerle meşguller.