|
|
|
|
|
|
Son yıllardaki ruhu olan tek film bence!
- 2.bölüm- 'Yolda' filmini Fatoş Güney ve Halil Ergün'le birlikte izledik. Fatoş Güney'in 'Bu filmin Yılmaz Güney'le hiç alâkası yok, filmde anlatıldığı gibi kuru ve soğuk bir adam değildi o" şeklindeki eleştirilerine Halil Ergün cevap vermek istemedi. Fatoş Güney de karşılıklı tartışmayı reddetti. Halil Ergün, "Filmi ikinci kezdir izliyorum, ben çok etkilendim" dedi.
* Eleştirilere ne dersiniz? Filmi dışardan bir gözle de seyrettim, filmden çok etkilendim! Bir film, bir meselenin, bir durumun, bir ilişkinin bir penceresini alır; her şeyi anlatır diye bir şey yok. Filmdeki mesele, efsanevi bir sanatçının, yani çok etkin ama yaratıcı bir adamın tutsaklık çemberi içinde yaratıcılığını devam ettirme tıkanıklığı, bir kuşatmadır. Burada şu var; film bir hüznü anlatıyor aslında. Yani Yılmaz Güney'in direnci, duruşu ya da hayata karşı bakışı çok ortada, çok bilinen bir şeydir ama öyle büyük bir hayat ki onunki; hayatının belli aşamalarına binlerce insan girmiş. Her aşamada yanında olanlar kendilerine göre açıklıyor her süreci, bu sonsuz bir şey.
* Bu filmde neye göre açıklanıyor? Sonuçta, yaratıcı ve sinema tutkunu bir adam hapishane koşullarında sinema yapmaya çalışıyor; düşüncelerini, sanatsal ölçülerini hayata geçirmeye çalışıyor; filmde bu var. Film onun öyle çok büyük alanlarını kucaklayan bir film değil. Onun daha çok insani boyutunu, iç dünyasını gezinmeye çalışıyor. Ben yapsam bir senaryo, başka pencereden bakmaya çalışırım anlattığım kişiye. İddiayla söylüyorum ki filmde hiç somurtan bir adam değildir Yılmaz Güney; her dakika gözleri konuşmaktadır. Kaldı ki o bu ülkenin hüznünü taşıyan bir adamdı.
ONA İHANET ETMEDİK * İtiraz noktası tamamen başka bir karakter gibi gösterildiği şeklinde... Hayır, Yılmaz Güney'in bakışları hüznün ta kendisidir! Tabii ki Yılmaz Güney günlük hayatta çok sıcaktır, espriler yapar. İnsanlara çok saygılıdır... (Burada Fatoş Güney dayanamayarak araya giriyor: Nerede saygılı Halil? Tuvalette adam dövüyor! Ayrıca şu ana kadar söylediklerinin hiçbiri filmde yok. Ne onun sinema için mücadelesi, ne film yapmaktaki o inadı, ne bilmem neredeki direnci... Erden Kıral'ın filmini neden yarım bıraktırdığı bile hiçbir şekilde anlaşılmıyor. 'İki tane dia gördün, bununla nasıl anladın olmayacağını abi?' diyor Erden. Zavallı, mağdur durumunda bırakılan bir yönetmenin filmi bu!) Bir kişilik için, tarihi ya da aktüel bir kişilik ya da bir olay konusunda çok çeşitli yaklaşımlarla film yapılabilir. Bu film beni şöyle ilgilendiriyor; son yıllarda yapılan, tek ruhu olan film bence! Tabii ki film hakkında benim de kendime ait rezervlerim olabilir, filmi seyreden herkes bir şey söyleyebilir ama bütününde filmden rahatsız olduğum bir şey yok. Film gerçeğe uyuyor uymuyor, o başka bir tartışmadır, çünkü sanat soyutlamadır bir noktadan sonra. Bu filmin hiçbir biçimde ihaneti yoktur. Hatta şöyle de bir durum var, Yılmaz Güney'in anısına, filmi bıraktırma meselesi çok üst bir anlatımla işlenmiş.
* Gerçek hayatla örtüşmesi değil, sanatsal bakışı önemli diyorsunuz... Hayır; seçtiği, anlatmak istediği meseleyi anlatma konusunda başarılı bir film.
* Neden karısının ve yönetmenin isimleri farklı peki? Bu yönetmenin ve senaristin tasarrufu. Herhalde bire bir bir sorumluluğu almamak hikayesidir, yaşanmış gerçekliğe doğrudan müdahale etmeme çabasıdır. Bir de şu var; Türkiye'de hepimizi kuşatan, yaşadığımız geçmiş dönemler, 12 Eylül koşulları, 12 Mart koşulları, Türkiye'deki bu baskı dönemleri, bu insanların bloke edildiği dönemlerde ağır kuşatmalar vardı. Beni bu ilgilendiriyor. Burada günübirlik hayatın içindesiniz, gerçekten her anı başka türlü yaşarsınız ama çok derinde sizi kuşatan, gerçekliğin size yaşattığı bir hüzün vardır. Ben de öyleyim ama günübirlik hayatın içinde her dakika bunları yansıtmıyorum. Bütün bunlardan sonra, film artık tek başına bir hayat ve seyirciye ulaşacak. İnşallah insanlar izleyecek ve sevecektir.
|
|
|
|
|
|
|
|
|