Zor ama...
Türkiye'de demokrasi, demokratikleşme zor bir süreç. Bunlara inanç beyan eden çokları da dahil, yürekler ve akıllar kaldıramıyor. Düşman bulmak daha kolay. Korkmak daha kolay. Saldırmak daha kolay. Kendinden ürkmek, kendi içinde tehlikeler bulup büyütmek, içindeki ötekini halletmeye çalışmak daha kolay. Cehalet ve hamasetin beslediği her şey "cesaret" sanılıyor. Bayağılık ve sözün, yumruğun, silahın şiddet ile cüreti, "değer" zannediliyor. "Ortak değerler" den bahseden çok kişi, "kendi değerleri"nin tahakkümünü ve ancak onların kabullenilmesini kast ediyor. Farklılık ve çeşitliliğin ortak demokratik ilkeler üretip barışçı mücadelesini içten benimseyen çok az. Çok kişi, "kendi değeri"ni ötekinin değersizliğinde bulmayı tercih ediyor. "Birlik ve beraberlik", farklı inançların, ideallerin, kökenlerin, siyasetlerin, düşüncelerin "bir arada yaşaması" değil, kendi doğrularının, "en hakim doğrular"ın dayatılması diye anlaşılıyor.
Düşünce ve inanç mazlumu olarak serpilmiş iktidar çekirdeği, başka düşünce ve inançların ifade özgürlüğüne saygısızlık yasasını "ceza" diye toplumun üstüne salıyor; hala karikatür kovalıyor. Ana muhalefet partisi içinde muhalif olmak, muhalif olurken de başka güçlerin kuklası haline gelmemek çok zor. Kültürel çeşitlilik adına demokratikleşme talebi seslendirenler, antidemokratik, feodal bir örgüt gölgesinden, müritliğinden çıkamıyor. Birdenbire özgürlüklere titizlenen medya, kendi içinde özgürlük meselesiyle yüzleşmekten aciz. "Ceza Yasası"na karşı yürüyüşüyle haberleştirdiği sendikanın, bir fikir olarak bile, kapısından girmesine karşı duvarlar inşa etmiş. Aşağıda bildirisini vereceğim örgütüm, türbanlı gazetecinin haber alma hakkına karşı yasaklara sığınıyor. En büyük grubun yönetmeni, daha önceki bir yasaya karşı çıkanları sözde duvara yapıştırırken, o yasanın sadece "şeffaf medya sahipliği"ni içerdiği gibi bir yamultmaya sarılıyor... O paket içinde, basına ağır para cezası koyan, ödeyemeyen güçsüz gazeteciyi hapse mahkum eden maddeler yokmuş gibi, onların tartışılmasını kendisi sansürlememiş gibi, pişkin. İktidar, bir kısım ABD'linin üstüne yapıştırdığı "Amerikan karşıtlığı" damgasını silebilmek için, ABD'nin en azgın şahinleri önünde, demokrasi ve fikir çeşitliliğine sahip çıkmıyor; "medya yüzünden" diye kıvranıp eziliyor. "Milliyetçilik" gibi bir kavram; saldırı, linç ve şiddet ile bir "iç savaş ideolojisi" olarak, beynin yüzde 10'unun da yüzde 10'undaki bir hamaset merkezini doyuruyor. Bir kısım medya, devlet ve toplumdaki o rüzgarlara kolayca teslime nazır sularda dolanıyor. Oysa Türkiye; kişiliğini, gücünü, barış ortamını ve kendine ve birbirine güvenerek bir "istikbal yaratma" umudunun ancak demokratikleşme ve hukuklaşma süreciyle mümkün olduğunu görmüştü. Görmesi ve anlaması gerekirdi!
"Türk Ceza Kanunu, basına hapis cezaları getiren birçok hükmü barındırıyor. Bunlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları ve içtihatları, Basın Kanunu ve birey özgürlüklerini esas aldığını iddia eden TCK'nın yeni anlayışı ile çelişiyor. Yeni TCK, demokrasinin omurgasını oluşturan halkın haber alma hakkına yönelik ciddi ve kaygı verici bir kısıtlamadır. Hapis cezaları ve demokratik değil otoriter devlet anlayışını sürdüren yapısıyla, basın suçlarına yönelik cezaları artırıcı hükümleriyle mesleğimizi olanaksız hale getiriyor. Biz gazeteciler; basın ve ifade özgürlüklerini tehdit eden hükümlerin değiştirilmesini istiyoruz. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti."
|