|
|
|
|
|
|
Her akşam bahçede saklanıp bekliyordu
MUSTAFA Kemal uşaklardan aldığı bilgi üzerine her akşam bahçeye iniyor, çiçekli ağaççıklar arasındaki sıraya oturup saklanıyordu. Deniz kenarında geziniyor, karanlıkpencerelere gizlice bakıyor fakat Latife hiç görünmüyordu. Başkan odasındaki lambayı kimse görmesin diye söndürüp pencere önünde saatlerce boşuna bekliyordu. Bahçedeki her hareketi, çakıl taşlarından gelen her sesi veya ağaç yaprakları gölgelerinin hareketlerini izliyordu. Kemal böyle zamanda sigara da içiyordu. Bazı geceler aniden uyanarak rüzgar esintisinin duvara vurması ile duvar sarmaşığının yapraklarının sanki bir insanın yaklaşmasını andıran hışırtılarını dikkatle dinliyordu. Bir defa da gece yarısı, köşkte herkes uyurken kapı önünde ayak sesleri işitti. Kalbi çarparak kapıya doğru gitti duvarı dinledi... O nazik, ses çıkarmayan adımları hissetti. Kapı önünde elinde yanan mumla durdu. Heyecanla o sesleri dinledi. Ayak sesleri yaklaşıp odanın kapısına gelince Kemal kapıyı ansızın açarak dışarı koridora fırladı.
GERÇEK BİR ARAŞTIRMAYDI Koridorun sonundan yaklaşan uşak, kimseyi rahatsız etmemeye çalışarak yürüyordu. - Ekselans... Kapı gürültü ile kapandı. Köşkte Latife'yi bulabilmek için gerçek bir araştırma sürüyordu. Subaylar da bu araştırmaya katılıyordu. Fakat gayretler sonuç vermedi. Uşaklar boşuna sorguya çekiliyor, hepsi de küçükhanımın odasında olduğundan başka bir şey söylemiyordu. Öyle görülüyordu ki o, hiç kimse ile karşılaşmak istemiyor, misafirler gittikten sonra ortaya çıkıyor, emirler veriyor, Başkan'ın odasını her sabah gözden geçiriyor, vazolara çiçeklerin konmasını sağlıyor ve o her gece odaya iki sigara koyuyordu. Ayrıca, Başkan tarafından odaya getirilmiş olan üç şişe içki de alınarak götürülmüştü. Fakat onunla karşılaşmak olanaksızdı. Mustafa Kemal artık gerçekten onu görme hasreti içinde idi.
DAHA FAZLASINI İSTİYORDU Bu hanımı görmesi gerekiyordu. Çünkü onun yerine emir veren bu kadını artık görmesi gerekliydi. Onun emirlerine aldırmıyor, Türkiye'nin Devlet Başkanı kendisiymiş gibi davranıyordu. Bu kadın ona memleketin, Türkiye'nin hakimi devlet Başkanının da üstündeymiş gibi hükmetmek istiyordu. Evet böyle hareket etmek çok küçük işti ve kolaydır. Hayır, hayır o bir ülkeye hükmetmekten daha fazlasını istiyordu. O, bir diktatörün üstünde olmak arzusundaydı, bu ne kadar zor ve kolay olabilirdi? Bir kadının yetkileri elinde bulunan devlet başkanına hükmetmesi, cesaret kırılmış temiz bir ülke halkına hükmetmesinden daha zordur. Latife'nin hakkı vardı, çünkü o milyonlara emir veren bir kişiye sözünü dinletmekten mutlu oluyordu. Eğer bunları düşündüyse hakkı yok muydu? Her ne ise onu görmesi gerekli ve onunla konuşmalıydı.
|
|
|
|
|
|
|
|
|