Sosyal demokratların ekonomi politikası
CHP'de son yaşanan olaylar, bir çok soruyu da ortaya çıkardı. Bunlardan biri, sosyal demokrasinin ekonomi politikalarının çizgileri ile ilgili. Geçen iki yıllık muhalefet döneminde CHP'den bu konuya ilişkin net yanıtlar alamadık. Genelde bu sorun sadece CHP'ye özgü değil. Dünyada da sosyal demokratlar, ekonomi politikalarının ne olduğuna ilişkin tartışmaları sürdürüyorlar. Küreselleşmenin giderek derinleşip boyut kazandığı günümüzde, bu tartışmaların da derinliği artıyor. Çizgiler, belirlenmeye çalışılıyor. Bizde de olması gereken bu süreç ne yazık ki, kısır çekişmeler nedeniyle gerçekleşmiyor. Bireysel çabalar ise kamuoyuna yansımıyor. Konuya sadece sosyal demokratlar açısından da bakmamak lazım. Piyasa odaklı liberal ekonomiyi benimsediğini savunanların da düşünce ve uygulamalarının, bu görüşleri yansıtan ekonomi politikaları ile örtüşmediği açıkça gözleniyor. "Piyasaya inanırım" demekle iş bitmiyor. Bu konuya yarın değineceğim. Önce ekonomi politikalarının odağı olan "piyasa" kavramını kısaca irdeleyelim. Piyasa, ihtiyaçlarının anında karşılanması için insanların oluşturduğu bir sistemdir. Dengesi vardır. Sakin ve yumuşak çalışmayı sever. Kuralları giderek evrenselleşen ve karışılmadığı taktirde hatalarını kendi düzeltme yeteneği bulunan bir yapıyı içerir. Adam Smith, 18. yüzyılda piyasaların dengesinin "görünmeyen bir el" ile kurulacağını varsayarak klasik liberal ekonominin temellerini attı. Daha sonra Marx ve Keynes, dereceleri farklı olarak, devletin müdahalesi ile dengeleri kurma üzerine teorilerini geliştirdiler. 80'lerden sonra devletin ekonomideki rolünü azaltmayı öneren neo-klasik ekonomi düşüncesi küreselleşme ile birlikte sisteme giderek hakim olmaya başladı. Dünyada neo-klasik ekonominin çizgilerinin hakim olduğu tek tip piyasa oluşumu giderek yaygınlaşıyor. Bu gerçekler karşısında, sosyal demokratların da ekonomi politikalarının çizgilerini belirlemeleri gerekir. Sosyal demokrasinin geniş olarak uygulama alanı bulduğu Avrupa ülkelerinde, sosyal demokratlar oldukça ilerleme kaydettiler. Ancak Türkiye'de gri alanlar fazla. Kanımca, bu gri alanları açığa kavuşturmak için aşağıdaki sorulara yanıt bulmak gerekiyor. Dünyada giderek yaygınlaşan, rekabete ve bireylerin kendi çıkarlarını azami ölçüde koruyarak maksimum yarar sağlamaları temel varsayımı üzerine şekillenmiş neo-klasik ekonomi politikaları karşısında duruşları nedir? Bu tür piyasalarda, gelir dağılımı temel olarak fiyat mekanizması ile gerçekleşebilir. Bu kabul ediliyor mu veya alternatifler geliştirildi mi? Ulus devlet kavramının giderek önemini yitirdiği küreselleşme sürecinde sosyal demokratlar konuya nasıl bakıyorlar? Özetlenen küresel nitelikteki piyasa gerçeği çerçevesinde, makro ekonomik istikrar nasıl tanımlanıyor? Bu istikrarı sağlamanın yolu nedir? Devletin rolü ne olacaktır? Etkin, şeffaf ve hesap verebilir kamu kurumları nasıl oluşturulur? Bu tür piyasada sosyal demokratların özel sektöre bakış açısı nasıldır? Özelleştirmede çekinceler var mı? Küreselleşme ile değişen sınıf kavramı çerçevesinde, çalışan sınıfın sadece mavi yakalılardan mı oluştuğu düşünülüyor? Ücret, faiz ve rantların oluşumu ve belirlenmesi konularındaki görüşler nelerdir? Etkinlik ve eşitlik kavramları nasıl bağdaştırılabilir? Uluslararası finans ve para piyasalarında söz sahibi olan kurumlar konusundaki görüşleri nedir? Liste biraz daha uzayabilir ama, temel soruların bunlar olduğu kanısındayım. Bu sorulara, ayak üstü veya kısa yanıtlar verilerek gri alanlar azaltılamaz. Üzerinde geniş katılımlarla düşünülerek hazırlanacak çalışmaların tartışılması ve özellikle genç nesiller tarafından kabul görmesinin sağlanması sosyal demokratlara düşen önemli bir görevdir.
|