Yarınların umudu çocuklarımız oldu
Bayramların ortak yanı eğlencenin yanı sıra iyi yetişmiş bir nesil yaratmaktı. Devlet çocukları disiplinli bir hayat için bilinçlendirme yoluna gitti
Onlar bin bir çile, acı ve savaşlara rağmen büyümeye çalıştılar. Sonra onların çocukları ve torunları... Bazıları genç Türkiye'nin umutla bağlandığı çocuklar oldular. Bazıları ise günümüze kadar uzanan çizgide büyüyemediler. Köprü altından ıslahevine, kimsesizler yurdundan sokaklara uzanan karanlıkta aydınlığı göremediler. Oysa 23 Nisan bütün çocukların bayramıydı. Osmanlı'dan Türkiye Cumhuriyeti'ne uzanan yol, 23 Nisan 1920'de aydınlığa kavuşmuştu. Meşrutiyet'in ilan edildiği tarih olan 10 Temmuz'un resmi bayram olarak kutlanması, eğitim alanı içinde de geçerli olan bir uygulama olmuştu. Her yıl 10 Temmuz günü okullar iki gün süre ile tatil edilir ve bugünlerde okullarda özel törenler düzenlenirdi. Çocuklar kırmızılı beyazlı elbiselerini giyer, okula gelerek ilk olarak öğretmenlerini tebrik ederlerdi. Ardından vatan ve millet sevgisinin anlatıldığı şarkılar ve marşlardan söylenirdi ki bunlardan bir tanesi de Güftesi Hızırzade Rüştü'ye "İleri Arş! Ne güzel Marş"tır. Ülkenin içinde bulunduğu bu zor dönemlerde çocuklar için sık sık bayramlar düzenlenmiş ve bu bayramlar geçirilmekte olan zor günlere rağmen kutlanmıştı. Bu bayramlardan biri de "Çocuklar Bayramı" adını taşır. 15 Mayıs 1916'da kutlanacağı günler önceden duyurulan bayrama İstanbul'daki okulların büyük çoğunluğu katılmıştı. Kağıthane semtinde kutlanan bayramda jimnastik oyunları ve gösterileri gerçekleştirilmiş, çeşitli yarışmalar düzenlenmiş, şarkılar ve marşlar söylenmişti. Berabere biten bir maçın da düzenlendiği bayram bir geçit merasimi ile son bulmuştu. I. Dünya Savaşı'nın en zor döneminde devletin çocuklar için bir bayram düzenlemesi ve bunun neşe içinde kutlanması gerçekten dikkat çekicidir. Çocukların kutladığı bir başka bayram da "Ağaç Bayramı" idi. Çocuklara ağaçları ve ormanları sevdirmek, onlara ağaç diktirmek, orman yetiştirmenin faydalarını anlatmak amacı ile kutlanan bu bayram Erdek'te kutlanmış ve bütün okullardan 1200 kadar öğrenci katılmıştı. Aynı isimde bir başka bayramın da Eskişehir'de düzenlendiği görülür. Sabah saat 9.30'da toplanılmış, şiirler okunmuş, şarkılar söylenmiş ve saat 15.00'e kadar fidan dikilmişti. Savaş döneminde kutlanan bayramlardan biri de "Mektepliler Bayramı"dır. Bu bayram çocuklar için okulların kuruluş yıldönümüne denk gelen günde kutlanılması öngörülmüş ve bu şenliklere ailelerin de davet edilebileceği ilave edilmişti. Bursa, bu bayramların kutlandığı illerden biri olmuştu. Okullarda okuyan kız ve erkek öğrencilerin tümü katılmış, neşe içinde kutlanan bir bayram olarak kayıtlara geçmişti. (1917) Edirne'de kutlanan Mektepliler Bayramı'nda da geçit töreni yapılmış ve bu tören sinematograf makinesi ile görüntülenmişti. Maarif Nazırı Şükrü Bey'in başkanlığındaki organizasyon komitesince düzenlenen "İdman Bayramı"na ise okullardan çok sayıda öğrenci katılmış ve bu bayramda da yarışmalar düzenlenmişti. (1 Mayıs 1917) Dönemin gazetelerinden Tasvir- i Efkar, 1918 yılında düzenlenen İdman Bayramı'nı okurlarına şöyle duyuruyordu: "Darülmuallim'in Tatbikat talebesinden kırk küçük, refakatlerinde muallimleri İhsan Bey, onların arkasında Darülmuallim'den iki yüz talebe, refakatlerinde muallimleri Selim Sırrı Bey olduğu halde marş söyleyerek geçtiler. Üzerlerinde beyaz gömlek, siyah pantolon, kırmızı kuşak vardı. Kıyafetleri pek zarif, yürüyüşleri pek muntazamdı. Daha sonra otuz iki Numune Mektebi muhtelif marşlar söyleyerek geçip evvelce kendilerine tahsis edilmiş olan yerlere gittiler. Ortadaki geniş meydanda başka kimse yoktu. Şimdi herkes sabırsızlıkla bu çocukların jimnastiklerini görmek istiyordu. Birden Selim Sırrı Bey'in yüksek sesi duyuldu: "Hazır ol"... Bu ses talebe üzerinde bir elektrik gibi tesir gösterdi... Bayramların ortak tarafı eğlence ve oyunun yanı sıra disiplinli, iyi eğitilmiş bir neslin ortaya çıkarılmasıdır. Devlet bu bayramları düzenleyerek çocukların morallerini yüksek tutmaya çalışmış ve bu bayramlar ile disiplinli bir hayat konusunda bilinçlendirme yoluna gidilmiştir.
Savaş Oyunları Osmanlı dönemi çocuk oyunlarına bakıldığında genellikle şartlardan etkilendikleri görülür. Balkan Savaşı'nın sonucunda kaybedilen toprakların sonrasında da Bulgar Kaçtı, Türk Oyunu gibi yeni oyunlar üretilmişti. Dönemin yazarları bu yeni etkilenmenin ardından kitaplar yayınlayacak ve çocuk oyunlarında aranan özelliklerin eğitici olmaları konusunda tavsiyelerde bulunacaklardı. Ahmet Edib'in "Terbiyevi Çocuk Oyunları ve Selim Sırrı Tarcan'ın Terbiyevi Jimnastikler Mekteb Oyunları" bu kitaplardandır. Savaş yıllarında çocukların oynadıkları oyunlardan biri Hücum Emri oyunudur. Bu oyunda çocuklar aralarında on beş ile elli adım mesafe kalmak üzere iki gruba ayrılırdı. Grup başları ise ellerinde birer bayrak ile ortada dururlar ve "Arş" komutu ile her iki gruptan birer çocuk koşarak ortaya gelir ve bayrağı alıp arkadaşlarına götürürdü. İkinci çocuk bayrağı yeniden ortada duran arkadaşına verirdi. Oyun, bayrağı elden ele dolaştırarak en hızlı şekilde bitiren grubun kazanması ile biterdi. Esir almaca oyunu bu dönemlerin en gözde çocuk oyunlarından biriydi. Elli adım mesafede iki çizgi çizilerek kaleler oluşturulur ve grup elemanları bu kalelerin içine dizilirdi. Gruplardan bir çocuk kalesinden çıkarak diğer kaleye doğru gider, diğer kaleden çıkan çocuk ise onu yakalamaya çalışırdı. Eğer ilk çıkan kalesine girip yeniden çıkabilirse yakalama hakkı ona geçerdi. Bu oyundaki amaç, kovalayan çocuğun kaçana en azından dokunabilmesiydi. O zaman esir etmiş sayılırdı. Büyüklerinin siperden sipere dolaştığı bu dönemde çocukların da harp oyununu icad etmesi uzun sürmemişti. Büyük bir alanda iki gruba ayrılan çocuklar düz bir çizgi üzerinde dizilirlerdi. Ortaya çizilen büyük iki dairede de aralarından seçtikleri kumandanları dururdu. Amaç futbol topunu karşı takımların engellemelerine rağmen kumandana ulaştırmaktı.
|