İnsan haklarında yeni taktikler
Ankara'da yapılan ve dün sona eren "insan haklarında yeni taktikler" sempozyumu içerik bakımından taşıdığı değerin ötesinde sembolik değerler de taşıyor. 10 ya da 15 yıl önce böyle bir toplantının Türkiye'de yapılması ciddi bir sorun olurdu. Bu hem Türkiye'nin siyasi ve bürokratik reflekslerinden kaynaklanırdı, hem de insan hakları temsilcilerinin mesafeli yaklaşımından. Şimdi ise böyle önemli bir toplantının yapılma yeri olarak Türkiye tercih ediliyor. Son derece önemli insan hakları temsilcileri bu toplantının "burada" yapılmasının altını çiziyorlar. Ayrıca toplantının yapılması için Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti maddi ve manevi olarak kapılarını açıyor. Bir bakıma "devlet", insan hakları toplantısının "doğal parçası" haline geliyor. Bu toplantı hiç kuşkusuz ülkenin "demokratik olgunluğa" ulaşmasının göstergesidir... Evet, Türkiye korkularını geride bıkatıkça, kendi büyük potansiyelini daha derinden keşfediyor. Böylece bizzat kendi imkanları sayesinde sanılandan çok daha büyük bir ivme ile değerini artırıyor.
*** Bu toplantının gündemi, insan hakları mücadelesinin global ajandasını göstermesi, bunun çeşitli ülkelerde yaşayan insanların "kültürel duruş"u haline gelmesi ve en önemlisi de "yeni siyaset"in kodlarını oluşturması bakımından çok kaydadeğer. "Yeni yöntemler"in, insan hakları mücadelesini alabildiğine "sivilleştirmesi" ve "kültürel duruş" haline getirerek bir bakıma "küreselleştirmesi", zihinlerde yaratacağı etki bakımından yeni ve dinamik bir duruma işaret ediyor. İnsan hakları ihlallerini gidermek için bugüne kadar kullanılan "klasik" yöntemler vardı. İhlalleri teşhis, ifşa ve bu konuda kamuoyu oluşturma, miting yapma, bildiri dağıtma gibi. Bu çabalar genellikle uzman örgütler tarafından yerine getirilirdi. "Yeni yöntemler" ise bu toplantıda ele alınıyor. Bu yeni yöntemler ise yaratıcı ve en geniş katılımla çözüm üretmek, bunun için kültürel, ekonomik, sosyal kaynakları harekete geçirmek temeline dayanıyor. Hiyerarşik örgütler yerine, yatay, kendiliğinden oluşumlarla harekete geçmek, işin içine doğrudan toplumu katmak demektir. Toplumun kendi içinden çıkardığı çözümler ise insan hakları mücadelesini "gündelik hayat"ın doğal bir parçası yapmak bakımından yepyeni bir açılımdır. Bu yaklaşım insan hakları mücadelesini uzmanlık alanı olmaktan çıkarıp, "sıradan" insanın "hayat tarzı" haline getirdiği için bir devrimdir.
*** Tüm bu gelişmelerin "siyasi zihniyet" üzerinde yapacağı etkiler ise heyecan vericidir. İnsan hakları mücadelesinin sivil-gündelik hayatın parçası haline gelmesi demek, "siyasetin doğası"nın buna uygun olarak şekillenme sürecine girmesi demektir. İnsan hakları hassasiyeti temelinde evrim geçirmiş siyasi zihniyet ve kurumlar, bugün siyasetin yaşadığı "fikir" krizinden "temsil" krizine kadar pekçok alanda aranan yeni yaklaşımların üretilmesine de perspektif sunacaktır. Bu yaklaşımın uluslararası ilişkilere yansıması ise, bugünlerde daha açık görülen tehditlere karşı "küresel bir direncin ve hassasiyetin" ortaya çıkmasına imkan verecektir.
|