|
|
Hıncal Uluç beni karambole getirdi perişanım vay vay...
Ekosu bol mikrofonuna kurban. Meltem gibi, şiir gibi, su gibi kadınmış Emel Sayın. Şimdi Emel Sayın-Ahmet Özhan konserinde ne işim var, bilmiyorum. Aslında Hıncal Uluç beni karambole getirdi; "Pazartesi akşamını kapat" dedi. Neymiş, benim müzik kültürüm tek tipmiş. Bak o hem Frank Sinatra, hem opera, hem musiki dinlermiş. Yahu niye tek tip olsun, göreceksiniz 'Bülbül senin, gülşen senin'de kopmayan Ayşe'nin tüm rujları çalınsın!.. Neyse... Rumeli Hisarı'na ulaştık. "Kadir Topbaş gelecek", "Başkanımız gelecek"... Ay ay ay... konser öncesi dedikodu bu! Seyirci yerini almış. Kadınlar beşi bir yerdeleri, en nadide aksesuvarları takmış. Annesinin satacak yer bulamadığından yanında taşıdığı beboşlar dışında genç yok.
UYUŞMADILAR Işıklar kararır ve gelinle damat sahneye çıkar. Beyaz payetli elbisesi, üzerine beyaz tuniği, sarı saçları ve ille de kırmızı ojeli uzun tırnaklarıyla Emel Sayın. Siyah pantolon-ceket, içi beyaz gömleğiyle Ahmet Özhan. Salonda yer yok çünkü sordum... Şöyle söyleyeyim 1600 oturma kapasitesi artı dört yüz 'çim bileti' kapanın elinde kalmış. Yetkili "İlk defa konser öncesi kapıda bilet krizi yaşandı" dedi (Allah Allaah). Emel Sayın annesine bile zor yer ayarlamış. İlk şarkı "Tenni teneni, tenni teneni" (üff yazarken hırpalandım). Her şey hoş da ikili uyumsuzluğun en güzel örneği. İkisi de ayrı telden çalıyor. Tam gelin- damat işte.
İŞİN SIRRINI ÇÖZDÜM Şimdi sorunum şu; yaş mazeretiyle yüzde seksen sözlerden kopuyorum. Dikkatim dağılıyor yani. Ancak yakaladın mı da, fena vuruyor bu eskilerin sözleri. Gençlere müjde! İşin sırrını çözdüm. Türk Sanat Müziği'nden çakmasanız bile çakmış havası yaratabilirsiniz. Çok basit. Bu T.S.M'nin güzide eserlerinde bir cümle ille de iki kez söylenir. Ve çığıran da tane tane söylediğinden hafızaya kaydı bebek işi. İlk seferde dinle, tekrarda patlat. Bitti gitti. Ha unutmadan biraz da 'hey gidi günler' kıvamında, dudakları büzerek başını ağır ağır sağa sola salladın mı... Kim tutar seni... Seyircilere bakıyorum. Eller çenede ya da yanakta. Gözler dalmış. 'Bir bahar akşamı rastladım size, sevinçli bir telaş içindeydiniz...' başlayınca, "Ahhh", "Offf" çekenler. Kim bilir nerelere gitti abiler? (Ben sabitim)
TOPBAŞ'I TANIMADI Ve gelmez dediniz, Kadir Topbaş geldi. Fakat yerine sahnenin kenarından ulaşabilecekti. Emel Sayın'ın önünden geçerken, Emel Hanım "Ooo bir yere mi gidiyorsunuz" şeklinde takıldı. Başkan da kem küm etti. Ayan beyan açıktı ki, Emel Sayın başkanı tanımadı. Daha sonra uyanıp özür diledi tabii. İkinci yarı Ahmet Özhan'la açıldı. Ahmet Özhan ilahiden arabeske terfi etmiş ve duruma hakim(!). 'İkinci Bahar'la Hisar 'hep beraber' kıvamına geldi. Kırmızı koltuklu protokol mumyalanmış mübarek. Tık yok!
NUR OL AZİZİM Ahmet Özhan programı uzatınca 00:10'da Emel Sayın'dan kağıt geldi. Saç baş yapılmış süslenmiş bir kadını bekletmekten daha büyük bir talihsizlik yoktur (ablamdan bilirim). Ahmet Özhan anında binbir iltifatla Emel Sayın'ı çağırdı. Emel Hanım bu sefer pembişlerin en güzeli maşallah. Bundan sonrası; donmuş ellerim, kırmızı burnum, gerisini ne gördüm ne duydum. Hıncalım en gevrek kahkahasını patlatıyor. "Bravo"ların ardı arkası kesilmiyor. Ben üşüdükçe Hıncalım kendinden geçiyor. Hani "Hiçbir şeyde gözüm yok, evimde olayım yeter". Derken 'Samanyolu' girer. Alkış kıyamet hadise biter. "Nur ol azizim, nur ol!"
|