kapat
   
SABAH Gazetesi
 
  » Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Arşiv
    Euro 2004
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cumartesi
    Aktüel Pazar
    Otomobil
    Sinema
    Çizerler
    Kampüs
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Nebil Ozgenturk @ SABAH
 

'Komşu'yla ayrımız, gayrımız!

Şu Yunanlılar'la da ikiz gibiyiz vallahi.!! Pilakimiz, çiftetellimiz, zeybeğimiz bile ayni şekerim!! Hele o bizim Tarkan'a benzeyen Vasil mi ne adı, işte o, ne de hoş dans ettiriyor öyle! Haydi "yassu" diyelim, uzoları kaldıralım şimdi! Gidelim tavernaya, sabahlara kadar şey edelim, neydi o, hahhh, sirtakili dans edelim!

***


Artık şart oldu, madem çok sözediliyor, hatta üstteki satırlarda hafif şakasını yaptığım gibi iş "konken kulüpleri"ne kadar uzandı. Öyleyse Yunan halkıyla aramızdaki benzerlikleri ve ayrılıkları, masanın üstüne dökme vakti geldi.!
Bu arada baksanıza "komşunun oğlu", henüz Kore mucizesinin, yani, futbolda dünya üçüncülüğümüzün üstünden bir yıl geçmeden, Portekiz karşısında finali de oynuyor üstelik, böylece de topyekün Yunan ahalisi, (geçen yıl bu zamanlarda bizim yaptığımız gibi) başarılarını zil takıp oynayarak gösteriyorlar(!) daha ne olsun... Haa, taze izlenimlerim de var; Geçen hafta sonu "metropol" sayılmasa da yakın bir Yunan şehrinde iki gün kaldım... Türk Yunan Dostluk Dernekleri-Defne'nin ortaklaşa gerçekleştirdiği Alexandrapolis Festivali'ne katıldım, yakası açılmadık gözlemlerim de oldu, sıkı ahbaplıklar da kurdum! Bu şirin kıyı kentinde, bizim için geceler gündüze karıştı, sirtaki de oynadık lorke de, Türkçe de söyledik Yunanca'ya eşlik de ettik, komşular olarak "Yaşasın Barış" diye sloganlar dahi attık!

***


Şimdi...
Bi defa daha sınırda başlıyor ayrımız ya da gayrımız! İpsala Gümrük Kapısı'ndan Alexrandrapolis'e doğru otobüsle yol alırken "ara bölge"de denkleriyle, çuvallarıyla, kasketleriyle hatta hatta, başörtüleriyle öbek öbek köylüler gördük... Gözaltlarındaki torbalar, duruşları, kostümleri yani Türkçe konuşan Memet ya da Hatçe Hanım'larla, Yunanca konuşan Hristo ya da Eleni Hanım'ların derdi, tasası, gamı, kederi tıpatıp aynı belli ki! Saatlerce Gümrük Kapısı'nda beklemekten ve "Ne olacak bu memleketin hali" demekten helak olmuşlar!

* Yol boyu muhteşem, viran ve üzüm bağları.. Bağların orta yerinde çalışanlar tabii ki kadınlar(!) Ve geçtiğimiz köy ve kasabaların değişmez görüntüsü kahvehaneler, değişmez sakinleri erkekler... Üzerinize afiyet; "köylü memleketin tembelidir!" yani... Benzerliği siz bulun(!)

* Şaraplarıyla ünlü Alexandrapolis'e, konaklayacağımız otele varıyoruz.. Resepsiyonda ya da otelin kafe-restoranlarında bi tek İngilizce bilen bulursanız beri gelin! Ve hatta, bi gıdımlık ilgi, turiste güleryüz, ara ki bulasınız! Nerede bizim turizme henüz yelken açıp da heyecanı eksilmeyen, gencecik cıva gibi resepsiyoncular ya da turizmciler.. Neredeee, aşmış geçmiş ve bıkıp usanmış, "gelse de olur gelmese de" cinsinden bir tavra bürünmüş Yunanlı turizmciler... Şehirdeki restoranların durumuna gelince; Bizimkilere laf söyleyenin alnını karışlarım! Öyle ya, büyük kentlerimizde servis, ilgi, alaka mükemmel. Yunan şehirlerinde ise pek çok yerde kafalara boşaltır gibi bırakılıyor tabaklar ve bir daha alınmıyor! Masa bulaşık makinesi gibi kalıyor öylece! Yunan yemekleri pek güzel, balıklar taze, gani gani ve de (bizdeki fahişinin aksine) ucuzun ucuzu ama dediğim gibi onların garsonlarında tek bir söz var; "yersen!"

* Akşama festivalin açılışı var... Biz ve onlar toplanmışız, ama açıkçası "halk" festivale ilgisiz.. Varsa yoksa, yazarı çizeri sanatçısı az biraz gönüllüsü doldurmuş tören alanını. Sahil kafeleri dolup taşmış, gençler piyasaya başlamış, festivalin yüzüne bakan yok! Belli ki "entel" ve "devlet" buluyorlar. Çünkü açılış konuşmaları iki saat sürüyor! İşte bi benzerlik daha, ne kadar çok konuşmaya meraklı şu devlet erkanı.. Tümü de konuşmalarına orada bulunanların tek tek adını vererek başlıyorken tabii ki sıkıcı bir "tören açılışı" gerçekleşiyor. Ama bi fark var, onların devlet ricali, bizdeki gibi koruma, eskort bolluğuyla gezmiyor!

* Sonunda biz de sahile çıkıyoruz piyasaya... Yüzlere gözlere bakıyoruz. Biraz gözlem yapmak yeter. Onlar da Akdeniz ateşiyle kıpır kıpır ve içmeye yemeye bayılıyor ama içince kavga etmiyor, bizse "sayın abiciiiim"lere geldiğimizde, ya kaçacak delik arıyoruz, ya dövecek adam!.

* Onlar eğlenmeyi de, dinlenmeyi de biliyorlar. Daha bir tembeller tabii, siestaları da var. Oysa biz ne yaparız? Torna atölyesinden çıkıp bara saza gideriz. Bardan çıkıp işe güce koyuluruz. Bu yüzden vücut direncimiz düşer, iş verimi alamayız.. Onlarınsa bi farkı ve dayanakları var.. Yaşasın Avrupa Birliği, yaşasın yıllık 10 bin dolar gelir! n Onların tavernalarında dur durak yok. Top atılsa vazgeçilmiyor, kızlar kıpır kıpır sahneye taşınıyor, düğünleriyse resmiyetten uzak, gelin-damatsa mahçup değil serseri. Koca bir kent sabaha kadar dans ediyor kendi dillerinde söylenen şarkılar eşliğinde. Kendisi için,. Kendi gibi olarak.. Biz mi?? Binlerce kez söylerim, söylüyorum yaya kalıyoruz, başka dillerde şarkı dinlemeye meraklı bir ulus olarak dans etmeyi de beceremeyip kendimiz için değil yanımızdakilere bakarak, çevremize caka satarak sabahı zor ediyor, keyifsiz kalkıyoruz!

* Her iki yakadan festivalciler, geçmişten günümüze neler olup bittiğine dair hasbıhal etmeye başlıyoruz. Şu sonuç çıkıyor bir kez daha ve "gelecek yıl" buluşmak üzere sözleşip ayrılıyoruz..

* Onların da sanatçısı, edebiyatçısı, solcusu yıllardır "barış" kelimesini eksik etmez ağzından, biz de. Bizim "politik" sorunumuz ve geçmişe dair çelişkilerimiz o kadar çok ki... Onlarsa demokrasiyi daha bi içine sindirmiş durumda. Elbette onların da cuntaları, cunta dönemlerinde büyük acıları, işkenceden geçmiş yazarı, çizeri, siyasetçisi var.. Fakat.. Bizde darbe yapanlar "kahraman"laşır, el üstünde tutulur, işkence yapan yaptığıyla kalır, onların cunta yapan "Albaylar"ı ise, on yıllar geçse de hapishaneden bırakılmaz. Bizdeyse fikrini söyleyenler on yıllar geçse de demir parmaklıklar ardında tutulur!
Onların da resmi tarih kitaplarında bol bol palavra sıkılıyor, bizde de.
Onlar pek çok şeyi "Helen"leştirir, biz de pek çok şeyi "Türk"leştiririz..
Onlar da kimi zaman azınlıklarını üzer, harap eder, biz de..
Onların da sinemada, sanatta ama özellikle de futbolda "başarıya hasret"leri ve galibiyet karşsında "zafer sarhoşlukları" var, bizim de... (Onlarda tek bi kurşun atılmıyor, balkonlarda kimse ölmüyor. Bizdeyse "kurşun adres sormuyor")
Onlar da çok gün görmüş geçirmiş biz de.. Ve onlar da düğünü, cenazeyi içiçe ve dibine kadar yaşar, musalla taşıyla, düğün tahtını aynı derecede önemser, biz de..
Kısacası, onlar da biz de, ya oynar ya ağlarız!

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 Yaşar Kemal'le sokaklarda...   / 03-07-2004
 Hayatımız roman!   / 27-06-2004
 Attila İlhan'a dertleşme niyetine   / 26-06-2004
 Unutulmaz ve vahim ekran öyküleri!   / 20-06-2004
 Hayatı ciddiye almak!   / 19-06-2004
 Bir kez daha Ahmet Kaya..   / 13-06-2004
 Bir günün hikâyesi...   / 12-06-2004
 Cihangir'deki dertleşme...   / 06-06-2004
 Bir İstanbul Masalı'ydı!   / 05-06-2004
 Aspendos'taki çınar ağacı   / 30-05-2004
ERDAL ŞAFAK
Menşevikler - Bolşevikler
Baykal'ın CHP'sinden önce...
AHMET HAKAN COŞKUN
Uras'ın bisikleti
Haberi Milliyet'te okudum: ÖDP'nin...
MEHMET BARLAS
Saddam "Cesur"cu ise, Bush da "Sarar"cı değil...
SAVAŞ AY
İki rektör, iki üniversite ve anılar!
Pertevniyal ...
REFİK DURBAŞ
Yeni üniversite açmak...
İstihdam alanları kurulmadan,...
NEBİL ÖZGENTÜRK
'Komşu'yla ayrımız, gayrımız!
Şu Yunanlılar'la da ikiz...
HINCAL ULUÇ
Da Vinci'nin Şifresi.. Ya da palavrası..
Bitirdim..
Okocha sesleri
Okocha sesleri
Türk vatandaşı statüsü nedeniyle G.Saray'a cazip gelen Okocha,...
Azmin zaferi
Azmin zaferi
Beşiktaş'ın tecrübeli oyuncusu Kaan Dobra, müthiş çabasıyla 15 günlük...
Silahların gölgesinde kurultay
Silahların gölgesinde kurultay
CHP'de olağanüstü kurultay "olağanüstü" şartlarda yapıldı. Baykal,...
Erdoğan'dan dobra dobra
Erdoğan'dan dobra dobra
Erdoğan, imam hatiplerle ilgili yeni bir girişimin bedelini hükümet...
Önce oğlu sonra dört torunu gitti
Önce oğlu sonra dört torunu gitti
Yığınçalı köyünün Hasibe Ninesi iki aydır dermansız acılar içinde...
Depremin yaraları sarılmaya başladı
Depremin yaraları sarılmaya başladı
Ağrı'nın Doğubayazıt ilçesinde meydana gelen ve 18 kişinin ölümü, 32...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar | Arşiv
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.