Bilgisayar denilen alet iktisatçıya inanılmaz olanaklar sağlıyor. Ekonominin tüm dataları artık Excel dosyalarına girdi. Beş on yıl önce ulaşılması çok zor veriler şimdi parmaklarımın ucunda. Ben de boş vakit bulunca onlarla oynayabiliyorum.
En çok sevdiğim, sayıları grafik halinde görmek. Önce öğrenmekte zorlandım. Bilgi Üniversitesi'nde asistanım Tuba Kale yardımcı oldu. Şimdi tıkır tıkır grafik yapabiliyorum.
Grafiğin hoş tarafları var. İçinde kolay kaybolunan sayılar aniden çizgilere dönüşüyor. Sonra onlara güzel renkler veriyorum. Eksenleri değiştiriyorum. Uzatıp kısaltıyorum. Trendlere bakıyorum.
Geçen hafta enflasyon ve döviz kuru ile biraz uğraştım. Bir sürü grafik çıktı. Yıllık değişim oranlarını karşılaştırdım. Sonra aynı şeyi ortalamalarla yaptım. Nihayet ikisini endeks haline dönüştürüp baktım.
İlginç bazı gözlemlerim oldu. Kristof Kolomb'un yumurtası gibi, bir kere yapınca bir sürü bilmece çözülüyor. Bunlardan birini okuyucularımla paylaşmakta yarar gördüm.
Soru aslında basit. Döviz kurunun önce hızla yukarı gittikten sonra aniden ciddi şekilde düşmesi enflasyonla kur arasındaki ilişkiyi görmeyi zorlaştırdı. Kur-enflasyon bağı zayıflayınca tek başına yıllık değişim oranları anlamsızlaşıyor.
Böyle durumlarda döviz kurundaki ve fiyatlar genel seviyesindeki toplam değişimi karşılaştırmak daha doğru olur. Ben de onu yaptım. Döviz kurunu bir endekse dönüştürdüm ve fiyat endeksine kıyasla seyrini izledim.
Endeks için başlangıç tarihi seçimi önemlidir. Aralık 1999 bana makul geldi. Ocak 2000'de ilk programın devreye girmesinden önceki ayı 100 kabul ettim. Böylece endekslerim enflasyonun devalüasyondan hızlı gittiği 2000 yılını da kapsadı.
Enflasyon için TÜFE'yi kullandım. Okuyucularım TEFE'ye pek güvenmediğimi biliyor. Ayrıca, aynı analizi onu kullanarak da yaptım ve bulgular değişmedi.
Döviz kuru için bir döviz sepeti seçmek gerekiyor. "1 dolar + 0.77 Euro" sepetine yıllardır itiraz ediyorum. Döviz gelir ve giderlerinde AB'nin payı yüzde 60'ları geçiyor. "1 dolar + 1,5 Euro" sepetini tercih ediyorum. Hesabı onunla yaptım.
Bulguları kısaca gözden geçirelim. Aralık 1999'da her iki endeks 100. Kriz öncesi, Ocak 2001'de TÜFE = 142, Döviz sepeti = 122 olmuş. Bilinen durum. İlk programda enflasyon devalüasyonun 20 puan (yüzde 16.4) üstünde seyretmiş.
Ya bugün durum ne? Mart için TÜFE artışını yüzde 1.8 ve ortalama dolar kurunu 1.350.000 TL kabul ettim. Mart 2002'de TÜFE = 256, Döviz sepeti = 235 çıkıyor. Enflasyon yine devalüasyondan 21 puan (yüzde 8.9) daha yüksek.
Bir hususu hatırlatalım. 1999 Ocak ayından bu yana ABD ve AB de küçük bir enflasyon yaşadı. 27 ay için yüzde 3.6 hesapladım. Aslında bu sayıyı sepetten düşmek gerekiyor. O takdirde fark yüzde 12.8'e çıkıyor.
Karşımızda ilginç bir bulgu var. 2001 içinde ve 2002'nin ilk çeyreğinde milli gelir yüzde 8 ve belki daha fazla küçülürken bile bizim enflasyon hâlâ sepet devalüasyonunun epey üstünde seyretmiş.
Türkiye'deki genel yaklaşım, bu olayı "kur fazla düştü, TL aşırı değer kazandı" diye tefsir ediyor. Olabilir. Olaya ihracat ve dış ticaret açısından bakıyorsak bunu söyleyebiliriz.
Ama bir de madalyonun öbür yüzü var. Olayı enflasyon açısından ele alalım. O takdirde üreticiler mal ve hizmet fiyatlarına devalüasyondan daha yüksek zam yapmışlar sonucuna varacağız. Yani bu açıdan sorun kurda değil, enflasyondadır.
Basit bir analiz ama çok önemli sonuçları var. 2002 yılı baharında Türkiye ekonomisinin temel sorununa işaret ediyor. Fiyatlar fazla şişmiştir. Fiyat indirmek zamanıdır. Arif olan anlar...