Ünlü Nobel'li matematikçi John F. Nash'in hayatını anlatan "Akıl Oyunları" filmini New York City'de, Paris'te, Stockholm'de seyretmekle, İstanbul'da bir Türk olarak seyretmek arasında epeyce fark var bence...
Batı'da çıkan yorumlardan etkilenerek filmin tanıtımını yapan sinema yazarı ve eleştirmenler o noktayı gözden kaçırıyorlar.
İstanbul'da yaşayan, bu ülkede yüksek öğrenim görmüş, az çok okumuş yazmış bir sinema seyircisinin "Akıl Oyunları"nda görüp etkileneceği şeyler bir Amerikalı'yla aynı değil.
Şöyle bir düşünün...
Biz, değil "heyet raporları"yla belirlenmiş paranoid şizofren teşhisini, eşin dostun "Bu adamdan hoca olur mu ya, şizofrenin teki" demesini bile bir akademisyenin ipini çekmek için yeterli buluruz.
Oysa Nash, zaman zaman paranoyalarına teslim olmasına karşın zihinsel yetenekleri akademik dünyada el üstünde tutulan biri oldu hep...
Bir insanın yeteneklerine duyulan güveni, bir filmde de olsa, izlemek insanı başka türlü etkiliyor.
Yaratıcılığa sürekli açık kapı bırakılmasına gelince, çok yabancısı olduğumuz bir kültür. Hele ülkenizde Soğuk Savaş sonucu "komünistler gelecek korkusu" her yanı saracak ve akademik ferahlık yine de varlığını sürdürecek, olacak şey mi!.. Böylesi bir bilimsel özgüveni ve kurumlaşmış değerbilirliği bir filmde seyretmek neredeyse "bilim-kurgu" izlemek gibiydi bizim gibiler için...
Nash'in arkadaşları hakkındaki fikirlerini patavatsızca söylemesinin onlarla dostluğunu bozmayışını seyretmek de etkileyiciydi... (Çünkü bizde akademisyen akademisyenin kurdudur!)
Bilimden uzaklaşa uzaklaşa, üniversiteleri "iyi hocaların ders verdiği liselere" çevirmiş bir ülkenin sinema seyircisi olarak, "çok berbat bir hocasın ama, yine de gir şu derse de, yüksek lisans öğrencilerine matematiğin sınırsız dünyasını göster" diyen çalışma arkadaşlarının var olduğuna inanamayız biz. Böylesi insanların varlığını (filmde olsun) seyretmek insani bakımdan iç açıcıydı doğrusu!
(Biraz "hırtlık", biraz da "Türklük" yapıp; "tabii Nash'e iyi davrandılar; hastalığına rağmen Princeton Üniversitesi'nde çalışmasına izin verdiler; çünkü adam zararsız, kendi halinde biri; yani kariyer çatışmalarında kimseyi korkutacak bir özelliğe sahip değil!" demeye sıvanmayacağım, haberiniz olsun!)