kapat
01.09.2001
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Editör
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner
Dünyadan
Spor
www.limasollu.com
Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
HAŞMET BABAOĞLU(hbabaoglu@sabah.com.tr )

Aşk, evlilik... Ve...

Ne dedik geçen yazıda! Aşkı ille de evlilik kurumunun içine zerk etmeye, oraya yıllar boyu monte etmeye kalkarsanız sıkıntı verici sonuçlarına da katlanırsınız...

Çünkü aşkın ihtiyaçlarıyla evlilik kurumunun ihtiyaçları arasında dağlar kadar fark var.

Batı burjuvazisi tarihin bir döneminde bunu yaptı: "Aşk evlilikleri"nin ideolojisini üretti. Sanki insanlar "aşk olsun" diye evleniyorlarmış gibi düşündürdü ve inandırdı ki, doğrusu gerçekten de aşk olsun!

Ve sonra Batı'nın bu ideolojisi bütün dünyaya, bütün kültürlere yayıla yayıla modern çiftlerin sancısı çıktı ortaya: Yoksa evlenince aşk yürümüyor mu?

Evlilik yürüyor! (Aşk başka bir şey...)

Evlilik yürümediğinde de dikkat edilirse görülür ki; aslında kopuşun nedenleri, birlikte yaşamanın olanaksız veya çekilmez hale gelmesidir. Yani evliliğin kontratına uygun yaşamak olanaksızlaşmıştır.

Yoksa "aşk bitti!" diye boşanan, yok denecek kadar azdır. Daha sonra ayrılığın gerekçeleri üzerine konuşurken, hava katar aşkın solup tükenmesi...

***
Sevgilisine "seni, seninle evlenmeyecek kadar çok seviyorum" diyen Tülay German "çevresinde hep mutsuz evlilikler gördüğünü" söylüyor Hıncal Uluç'a yazdığı mektupta.

Haklı olabilir! (Peki, mutlu aşk gören var mı?)

Ama ne aşkın günahı var mutsuz evliliklerde..

Ne de aşka vurulan darbelerde insanoğlunun binlerce yıllık deneyiminden süzülüp gelen, evlilik örgütlenmesinin günahı var!

Günah belki de aşkla evliliğin zoraki izdivacında...

***
Büyükanne ve büyük babalarımızın (hele büyük büyük babalarımızınkiler!) evlilikleri "stil" olarak çok uzak gelir bize.

Bu yüzden onların birbirlerine "bey"li "hanım"lı hitaplarında içten bir saygı görmek yerine, günümüzün merceğinden bakarak "sahtelik" ve "mesafe" gözlemleriz... Tülay German da mektubunda böyle yapıyor: "Sahte saygılı ve sevgisiz ilişkiler" diye söz ediyor bu evliliklerden...

Oysa bir de madalyonun öteki yüzünden bakılırsa, evlilik kurumunun ayakta kalmasını sağlayacak temel niteliğin bu "mesafe" olduğu ortaya çıkar. Sağlam bir evlilikte "ev," cinsellik alanı olduğu kadar iş ve görev alanıdır da...

Bütün bunları yerli yerine koyup "işleri sürdürmenin, çocukları yetiştirmenin, dünyayla baş etmenin" uygun yolu da erkeğin iktidarıyla kadının "gizli gücü" arasındaki mesafeyi saygıyla korumak olmuştur ataerkil tarihte!

Bu düzen artık bozuldu.

Çünkü aşkın sıcak iklimi, evliliğin görev ve yükümlülüklerinin serinkanlı dünyasını darmadağın etti, bozdu, yıkıp attı!

Çünkü aşk, çiftlerin sonsuz tembelliği üzerine kurulu bir ruh sevişmesi...

Evlilik ise sosyal bir kurum ve rasyonel bir yükümlülük!

Yani...

Sadece aşkın evlilikten çektiklerine bakmak yanıltıcı olur.

Evliliğin de aşktan çektikleri var...

Yarışmada kaybetmek
Televizyonlardaki yarışmalar başlarını alıp gittiler. Sonunda "Uçur Beni"yle öteki yana, bu yarışmaların iyice karanlık, insana aykırı yanına "uçtuk" galiba! (Bir kanal şu sıralarda "Atları da Vururlar" filmini gösterse ya!..)

21 yaşında bir okurum Stephen King'in "The Road" adlı romanında geçen bir sözü hatırlattı, ben de size aktarmış olayım: "Yarışma gibi yarışma, kaybedenin öldürüldüğü yarışmadır."

Oraya kadar gitmeyeceğiz tabii... Yok artık!

Ama ruhumuz stüdyo ışıklarının altında can vermek üzere!

AYNA
Suçlayacağınız birileri yoksa, roman filan yazmaya kalkmayın. KINGSLEY AMIS

www.superbahis.com


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır