kapat
01.09.2001
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Editör
Günün İçinden
Politika
Ekonomi

banner
Dünyadan
Spor
www.limasollu.com
Magazin
Astroloji

Para Durumu
Hava Durumu

Bizim City
Sizinkiler

GREENCARD
Sarı Sayfalar
İstanbul

Cumartesi Eki
Pazar Eki

Künye
E-Posta
Reklam
Arşiv

A T V

Win-Türkçe
ASCII

 
MEHMET ALTAN(maltan@sabah.com.tr )

Eylül ve eylüller

"Bir ömürde kaç eylül yazısı yazılır? Ne kadar yazılırsa yazılsın, her yazıldığında insanoğlu 'yaşamın alıştığı bir şey' olmadığına kanaat getirecek demektir.

"Gelgeç bir yalanın hüzünlü aldatmacası olan takvimlere bakarsanız eylül bugün geldi.

Eylülün geldiğini anlamak için takvimlere bakmak, ağustosun yaprak yaprak ölmesini beklemek gerekmiyordu.

Daha on gün öncesinde eylülün ve sonbaharın öncü ışıkları, biraz yabancı ve uzak, ağustosun erimiş altın kıvamındaki ışıklarının arasına sızmaya başlamıştı bile."

Bunları tam on yıl önceki eylül için yazmışım. Dün gibi hatırlıyorum. Marmara Denizi'ne bakan bir hastane odasındaydım ve annem yanıbaşımda yatıyordu. Aynı yıl annemi kaybettik. Kanatları gri damlalı kızıl bir sonbaharın berrak ışıkları gibi uçup gitti.

Bir sonraki yılın eylülü bana değmeden gelip gitmiş gibi. Randevuya gelmiş, eylül yazısını yazmışım ama, sanki yaşam kıvancı beni terketmiş.

"Balkon kapısını açıyorum.

Berrak ve serin bir ışıkla aydınlanmış rüzgâr içeri doluyor.

Bu ışıkları da tanırım, bu rüzgârı da.

Sonbaharın ışıkları bunlar. Keskin ve uzak...

Sonbaharın şöyle bir değip geçen ilk rüzgârları.

....Bir önceki tren gitmiş, bir sonraki de gelmeyecek bir istasyonun yolcusu gibiyim.

Uzaklaşıp keskinleşen ışıklarla, dokunarak okşayıveren rüzgârlar.

Sadece bir tek şey söylüyorlar: Yaz bitti.

....Eylül gelmişti.

Mevsimleri artık renklerle ve coşkularla yaşamadığımız bir yaşam durağına gelmiş olmamızdan şüphelendim.

....Ve ilk kez, mevsimler arasında heyecanlı ayrımlar yapmadım.

....Yazı farketmemiştim ki?

Bu neyin sonbaharıydı?"

"Babam Zengin Olup N'Olacak?"
1993'de de "Gene eylül" başlığıyla, eylülün gelmesine duyduğum hayreti coşkularımı kaybetmiş bir şekilde tekrarlamışım.

"Bir ömürde kaç eylül yazısı yazılır?

Ne kadar yazılırsa yazılsın, her yazıldığında insanoğlu 'yaşamın alıştığı bir şey' olmadığına kanaat getirecek demektir.

Evler, işler, yollar, sokaklar, insanlar...

Aslında sorgusuz sualsiz benimsesek de, şüphe dolu yaklaşımlarla incelesek de, yaşamın 'yabancı' aktörleriyiz. Hepimiz perdenin bir gün ineceğini nasıl da biliyoruz.

Ama buna rağmen çoğumuz bir süre içinde bulunduğumuz yaşamın ve toplum tarafından şekillendirilen kuralların ne kadar da 'aşinası' duruyoruz.

Gene eylül..

Yıkanmış ışıklarıyla hüzün ve aşk zamanı.

'Alıştığımız bir şey' olmayacak bu yaşam...

Ne kadar 'alışmış' gibi yapsak da.."

1994 yılında ise, eylül yazısını yazdığım sabah sessiz ve pusluymuş. Paris'ten yazdığım ve ilk kitabım "Kanatlı Karınca"ya aldığım ilk eylül yazım ile, ondan yedi yıl sonraki kitabım "Matadorun Ölümü"ne aldığım eylüllerimi karşılaştırmışım. Aynen bugün yaptığım gibi.

1994 Eylül'ü ikisine de benzemiyormuş. Yazımı şöyle bitirmişim:

"Sabah kalkıp balkon kapısını açtım.

Puslu bir sabah...

Sessiz bir eylül...

Ne "Kanatlı Karınca"dakine, ne de "Matadorun Ölümü"ndekine benzetemedim...

1994 Eylül'ünün bana anlamsız gelebileceğinden ürktüm.

Eski eylülleri ya da eski eylüller içindeki eski benleri aramak için sokağa çıktım."

1995 yılında ise, eylül yazısının yerini "Tatil Bitti" başlıklı yazı almış. Okulların açılışı beni daha çok ilgilendirmiş. Babamın da bir çocukluk şiirini yayınlamışım:

"Yatmadan evvel, işi yok annemin

Dua ettiriyor bana

Babam zenginleşsin diye..

Zengin olup n'olacak, asıl tatil bitmesin"

Leylekler de gitti
Bir sonraki yıl, eylüle birkaç gün kala leyleklerin yine uçup gitmesinin peşine düşmüşüm.

"Marmara Denizi'nin bulutları arasından, hep birlikte açılıp kapanan beyaz ve ışıklı kanatlarıyla, sihirli bir rüzgârla büklüm büklüm dalgalanan ipek bir şal gibi kayarak akıyorlardı.

Gidiyorlardı...

Bir 'veda partisinin' sonuna ancak yetişmiş gibi, o 'göçmen kuşlara' kayboluncaya kadar baktım.

Kaybolmaları uzun sürmedi.

Ufukta sadece solgun bulutları kaldı.

Önce göç eden hangisi?

Güneşin keskin ışıkları mı?

Yaz sabahlarının ılıklığı mı?

Kuşlar mı?

Yoksa hepsi mi?"

Siyah Sessizlik
"Birkaç boş portakal sandığının rastgele atıldığı soluk mavi renkli izbe kapının yanındaki bodur yeşil ağaçta kendilerini gizlemeye çabalayan pembemsi minik nar kalabalığı bu seneki eylülün ve sonbaharın habercisi gibiydi.

....Üç yıldır görmezden gelmeye çalıştığım eylüller, bu kez nar ağacını da kollarına alarak geliyor benim için...

....İçimi dinlemeye kalkınca, bütün notaları ahenksiz çalan bir senfoni orkestrasıyla karşılanır gibi oluyorum...

Bazen yeni bir başlangıcın fanfarları...

Bazen bıkkınlığın davulları...

Bazen aldırmazlığın siyah sessizliği...

Yeni bir eylül, yeni bir sonbahar...

'Ayva sarı, nar kırmızı'

Bir ateşmiş yaşamak."

Uzaklara Yolculuk
1998 yılı farklı başlamış. Bir kurmay albay, bir tümgeneral ve bir orgeneralin akıl ve hukuk dışı uygulamasıyla andıçlanmışız. 28 Şubat darbesinin her yeri özellikle de medyayı saran baskıcı rüzgârları altında, "Toplumun değişimi yavaşlayınca, bireylerin değişimin peşinden daha hızlı gitmesi gerekmekte galiba" diyerek, bir süre için Amerika yollarına koyulmuşuz. O yıl haftada dört gün yazı yazdığımız Sabah'ta on yılı doldurmuşum.

"Fazla uzun olmayan bir süre için haftada bir kez Amerika'dan yazacağım" dememizden bu yana da üç yıl geçmiş.

1998 yılında Amerika'daki sonbaharı anlatmışım.

"Türkiye'de lüfer, Amerika'da 'blueberry' vakti.

Çocukların 'okula dönüş' vakti."

1999 yılında sonbahar ve eylül yazısı yazmamışım. 2000 yılında da...

2001 yılının eylülüne ise on yıllık bir dökümle giriyoruz.

Keskin ve uzak sonbahar ışıkları...

Berrak ve serin sonbahar rüzgârları...

www.superbahis.com


Copyright © 2001, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır