kapat

05.04.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
microbanner
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Ve kara göründü
Beyaz buz okyanusunu aşıp karşı tarafa, Sibirya'ya geçmiştik. Aylar sonra toprağı gören gemicilerinki gibi bir sevinç kaplamıştı içimizi. Görev başarıyla tamamlanmıştı.

BULUTLARIN ve buzun oluşturduğu sonsuz beyazlığın ufkunda artık karartılar görmeye başlamıştık. Bunca sıkıntıdan sonra ortaya çıkan bu görüntü bize güneşin buzullarda kırılarak yarattığı muhteşem tablodan ve dünyada bir tek bu bölgede görülen yeşil gökyüzünden bile daha güzel geliyordu.

Okyanusu aşan denizciler gibi içimizden haykırmak geçiyordu: Kara göründüüü... Kara göründüüü...

KENDİMİZİ KAYBETTİK
Aklımızda artık tek soru vardı: Görünen mesafenin kaç mil olduğu... Hedefin belirmesi hepimizde doping etkisi yapmıştı. Artık kimse ne soluk almak için mola vermek istiyor, ne de boş midelere bir şeyler atmayı arzuluyordu.

Engeller güçlüğünü kaybetmişti sanki. Saatler süren geçişlerin yerini dakikaların aldığını hissediyorduk. Buzun kalınlığı ise aklımızın ucundan geçmiyordu. Adeta kendimizi kaybetmiştik.

MACERA RUHU
Çünkü hedefe varmak; hayata yeniden sarılmanın ötesinde bir şeydi... Sıcacık banyo... Dumanı tüten bir sulu yemek...

Karanlığın basması da bizi engelleyememişti. Çünkü ufuktaki kara parçasından gelen ışıklar bize yol gösteriyordu.

Allah için şansımız da iyi gidiyordu. Buzullar kopmuş, Bering Boğazı bu kırıkların dolmasıyla sıkışmış, geçit verir hale gelmişti. Bu iş, en az beş gün kazanmamız demekti. Böylece en tehlikeli bölgeyi, Tanrı'nın kurduğu akıntılara dayanıklı köprü ile kolayca geçmiştik. Hazırladığımız botlara bile gerek kalmamıştı.

Saadettin, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü öğretim görevlileri ile gelmeden önce görüşmüş, bu bölgenin tarihi hakkında bilgi almıştı.

Bilim adamları ona, "Tarih boyunca keşifler hep merak yüzünden olmuştur. Bering gibi bölgenin diğer ucu gözüküyorsa insan oğlunu hiçbir kuvvet burayı geçmekten alıkoyamaz," demişlerdi. Bir tarihi bir kez daha yaşatıyorduk. Ters yönde de olsa atalarımızın ayak izlerini takip etmiştik.

AYNI SOYDAN MIYIZ?
Doğrusunu söyleyelim: Boğaz yöresinde yaşayan Yupik ve Inupak yerlilerinin "Moğol ve Orta Asya Türkleri kökenli" olduklarını kabul edecekleri hiç aklımıza gelmemişti. Oysa onlar bütün geleneklerinin bizlerle aynı olduğunu söylüyorlardı... Onlar da çayı bizim gibi demliyor, bizdeki gibi kıtlama yaparak içiyorlardı.

Üstelik hepsinin hikayelerinde aynı efsane vardı:

Efsaneye göre avcılar açlıktan ölmek üzereyken beyaz balinayı buzullar arasına sıkıştırırlar. Öleceğini anlayan balina avcılara yalvarmaya başlar:

- Size bereketli toprakların yerini göstereyim, beni bırakın.

Avcılar iki bölüme ayrılırlar. Yupikler balinanın gösterdiği yolda ilerleyerek bereket fışkıran Nome bölgesine ulaşırken, hayvanı öldüren Inupaklar Sibirya'da buzların arasında yaşamaya mahkum olurlar.

Buzulların evsahiplerine misafir olmuştuk. Ortak değerler, kelimeler, kısacası bağlantımızı gösteren bir şeyler arıyorduk. Birden gözüm Yupik yerlisine takıldı. Çayı yudumluyor, ağzındaki yanağının arasına kıstırdığı şekeri döndürerek yudumunu tatlandırıyordu. Gülmeye başladım...

Belki de gerçekten onlar atalarımızın torunlarıydı...

Sonra kelimeler kelimeleri kovaladıkça kafamdaki "belki" yerini önce "galiba"ya ardından da "kesinlikle"ye bıraktı. Evet bunlarla bizim bir akrabalığımız vardı...

Yoksa bizim kullandığımız "ovalamak", "ayakkabı", "kayık", "nal" gibi birçok kelimeyi nereden akıl edip kullanacaklardı?

Bütün tehlikeli maceraların ortak bir yönü vardır: Birçok kişi maceraya atılanlara pek sıcak bakmaz. Destek bir yana, onlara köstek bile olurlar...

Biz de aynı şeyi yaşadık. Ancak "yolunuz açık olsun, mutlaka başaracaksınız," diyenler de vardı. Hayallerimizi paylaşıp, bütün yürekleriyle bize dayanma gücü verdiler.

Bize destek veren SABAH Advanture Club'a ve Ağaoğlu My Resort Oteli sahibi Ali Ağaoğlu'na sonsuz minnet duygularımızı sunmak istiyorum. Hem tarihe katkıları, hem de bize, Türkler'in bu zorlu işin üstesinden rahatlıkla gelebileceğini ispatlama fırsatı tanıdıkları için...

BENGÜÇ ÖZERDEM BİTTİ...


Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır