Rahat batınca...

Kamuoyunda yaygın kanaat şu. ANAP büyük fire verdi. ANAP'a göre ise "Bu doğru değil." Siyasetçiye rahat batar... Kriz çıkarır. Sonra da bir günah keçisi arar basına çatar...

Siyasette artık hiçbir şey "eskisi gibi" olmayacak... Olaylar, nasıl gelişirse gelişsin... "Düğüm" nasıl çözülürse çözülsün... Yarın, "dünden çok farklı olacak."

Zira... Elmanın içine kurt düştü bir kere.

Ve her parti "ikiye bölündü."

Bazı partilerde bölünme "önemsiz."

"Hasarsız" atlatılabilir.

Ama bazılarında "bölünme büyük."

"Orta vadede" sorun yaratmaması olanaksız.

***

Kamuoyunda "yaygın kanaat" şu:

- ANAP büyük fire verdi.

ANAP'a göre ise...

"Bu doğru değil."

"Nasıl değil" diye sorduğumuzda...

ANAP yönetiminin yanıtı:

- Bu havayı medya pompalıyor.

Zaten bu hep böyle olur.

Siyasetçiye "rahat" batar.

"Kriz çıkarır."

Sonra da bir "günah keçisi" arar basına çatar.

***

Çankaya'da Demirel-Ecevit görüşmesi sürerken...

Mesut Yılmaz da ANAP Başkanlık Divanı'nı topladı.

ANAP'ın "havasını" yansıtmak için, "bir konuşmadan" satırbaşları sunacağız.

Konuşan, partinin "üçüncü adamı."

Ersin Taranoğlu.

Söylediklerine gelince...

* Fazilet ile DYP "hayır" dediği sürece, 5+5 geçmez.

* Fazilet'in gerekçesi belli... Ama DYP niçin "hayır" diyor?

* DYP'ye cesaret veriliyor... Hükümet bozulur, sen koalisyona girersin diye... DYP de bunalıma gazyağı döküyor... Yangın çıkması için.

* DYP hem "hayır" oyu veriyor ve hem de "evet verdik" diyor.

* Liderler zirvesinden şu sonuç çıkmalı... Hükümet devam edecektir... Hükümet protokolü geçerlidir... Birlikteliğimiz, istikrar demektir.

* Böylelikle... DYP'nin ümidi kırılır... DYP de, "aman Demirel DYP'nin başına geçmesin" diye... 5+5'e oy verir.

* Ve Anayasa değişikliği, Meclis'ten rahatça geçer.

***

Toplantıdan sonra Taranoğlu ile konuştuk.

"ANAP'ın geçen haftaki tavrı... Şimdiki tavrı" gibi konulara girdik.

ANAP Genel Sekreteri Taranoğlu dedi ki:

- Anlayamadığımız şu... Hem imza atıyoruz. Hem oy veriyoruz... Ve hem de fırçayı biz yiyoruz.

"Öyleyse" dedik:

- İşin içinden nasıl çıkılacak?

Taranoğlu "dünürcübaşı bilir" dedi.

Ersin Bey'e göre, dünürcübaşı "Bülent Ecevit."

Çözümle ilgili "organizasyonu" o yapacak.

Ya Fazilet'in tavrı?

"Orada" neler oluyor?

Cemil Çiçek, sorularımıza "çok açık" yanıtlar verdi.

İşte sözleri:

* Ötekiler (diğer partiler) babasının hayrına mı çalışıyor?.. Herkesin bir hesabı var.

* Bizim hesabımız da belli... Parti kapatmak yeniden düzenlensin... Onların talebi karşılanacak da... Bizimki neden karşılanmayacak?

* Talebimiz karşılanmazsa... Çankaya'da kim oturursa otursun... Bize ne?

* Beni öldüreceksin... Sonra... Karşıyaka mezarlığına gömülmüşüm... Ya da Cebeci... Hiç önemli değil.

Aydın Menderes'le konuşuyorduk.

Dedi ki:

- İşi çok karıştırdılar... Allah sonunu hayırlı getirsin.

Evet...

Siyaset, çok kolay çözebileceği bir konuyu "kriz haline getirmeyi başardı."

Türkeş'i anarken
Uçakta kitap okuyorduk... Üç yıl önce aramızdan ayrılan Alpaslan Türkeş ile ilgili bir kitap.

Adı "Savunma."

Kitapta, 12 Eylül'den sonra "içeri atılan" Türkeş'le ilgili iddianameden... Ve Türkeş'in savunmasından "bölümler" var.

Okurken bazen hüzünlendik, bazen güldük.

ÖRGÜT EVİ
Türkeş ve arkadaşları "iki, üç evin" kirasını ödemişler.

Suçlama şu:

- Bu evler örgüt evleridir.

Türkeş mahkemede diyor ki:

- Bulgaristan'dan göçmenler geldi. Bir kısmı çok fakirdi... Dardaydı... Zordaydı... Biz de, iyilik olsun diye... "Birkaç ailenin" ev kirasını ödedik.

"Araştırılıyor."

Ve örgüt evlerinin (!) birer "fakir göçmen evi" olduğu anlaşılıyor.

İTİRAF

Kitaptan başımızı kaldırınca...

Fark ettik ki, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan da uçakta.

Sordu:

- Ne okuyorsun?

Dedik ki:

- Savunmalarınızı.

Okuyan gülmeye başladı.

"Sana, matrak bir şey anlatacağım" dedi.

MHP davasının sanıkları, bazen tek tek "savcılığa" çağrılır ve onlara bir "teklifte" bulunulurmuş:

- Eğer Türkeş'le ilgili itirafta bulunursan... Ceza almadan kurtulursun.

Türkeş'le ilgili "suçlamalar" sıralanırken...

"VİTA yağından da" bahsedilmiş.

MHP'nin, Adapazarı Merkez İlçe Başkanı "Ankara'ya... Türkeş ile Yaşar Okuyan'a birer teneke VİTA yağı" göndermiş.

1980 öncesinde margarin sıkıntısı vardı.

Örgütten biri de "yönetime" yağ göndermiş demek...

Duruşma sırasında Turhan Koçak (1980 öncesi, MHP İstanbul Milletvekili) parmağını kaldırmış:

- Sayın mahkeme başkanım, söz istiyorum.

- Hangi konuda?

- Efendim, bir konuda itirafta bulunacağım.

"İtiraf" denilince...

Akan sular durmuş.

Başkan "buyrun" demiş.

Turan Koçal mikrofona yaklaşmış.

Ve "tarihi itirafta" bulunmuş:

- Efendim... Aynı yağdan... 17 kiloluk tenekenin içinde bulunan VİTA yağından bana da gönderildi.

Mahkeme Başkanı:

- Eeee? Ne olmuş yani?

- Turhan Koçal:

- Efendim, itiraf ediyorum... Bana da aynı yağ gönderildi.

Sanıklar... Tanıklar... Mahkeme heyeti başlamış gülmeye.

BÖLÜCÜLÜK
Okuyan'a sorduk:

- Tutukluyken... Türkeş'i... Sizleri en çok yaralayan husus neydi?

Okuyan dedi ki:

- Yattık... Zor günler geçirdik... Bunlar önemli değil... Ama en çok ağırımıza giden "bölücülükle suçlanmamız" oldu.

KOMEDİ
220 kişi "idamla" yargılandı.

Ama idam cezası alan tek kişi yok.

MHP'nin üst yönetimi (38 kişi) idamla yargılandı.

Sonunda "hepsi beraat."

Okuyan'a dedik ki:

- Mahkemedekiler, şimdi neredeler?

Okuyan güldü:

- Görmüyor musun, yarısı Meclis'te... İkisi de (Okuyan ve Sadi Somuncuoğlu) kabinede.

SON OLSUN
Maalesef kötü bir huyumuz var.

İnsanları "kafir" diye asıyor ve sonra "şehit" diye namazını kılıyoruz.

Menderes'e... Özal'a... Türkeş'e ve daha pek çok kişiye "aynı şeyi" yapmadık mı?

Önce "ezip" sonra, "devlet töreni" ile kaldırmadık mı?