kapat

07.12.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
Sabah İnternet
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Teba
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CENGİZ ÇANDAR(ccandar@sabah.com.tr )


3000 yılı Bu hafta sonu...

Şunun şurasında üç hafta kadar bir şey kaldı. Bir binyıldan çıkıp, bir başka binyıla girilecek. "Millenium"...

Böylesine takvim tarihleri, insan zihnini de bambaşka çalıştırıyor. Hafta sonu New York'un haldır haldır "millenium" hazırlığı içinde olduğunu gördüm. Herkes kendisini "yeni yıl"a göre değil, "yeni binyıl"a göre hazırlıyor. 31 Aralık gecesi, anlaşılan insanlar birbirlerinin yeni yılını değil, yeni binyılını kutlayacaklar. "Yeni millenium kutlu olsun" ya da "yeni millenium hayırlı olsun" gibi sözcükler işiteceğiz.

"Millenium", hristiyan takvimine göre yapılan bir hesap ama şu anda dünyadaki kültürel egemenlik ve güçler dengesine bakıldığında bunun çaresi yok; hicr” takvime göre hayatını tasarlamıyor, geçmişini gözden geçirmiyor. "Millenium" artık bu; kaçışı da yok.

Tabii, girilecek olan yeni bir yıldan da öteye, bir "yeni binyıl" olduğu için, bundan önceki iki binyılda neler oldu, neler bitti, bunlar da gözden geçiriliyor. Akla gelebilecek ve gelmeyecek herşeyin 3000 yılındaki istikbali konusunda kafa yoruluyor. Dünyanın bugünü 1000 hatta 2000 yıl öncesiyle kıyaslanınca, bugün de, 3000 yılına ait muhtemel manzaralarla kıyaslanıyor.

Örneğin Gılgamış Destanı gündeme geliyor. Ne ilgisi var demeyin; Uruk Kralı Gılgamış'ın ölümsüzlükle ancak eserlerin başedebileceği düşüncesiyle tuğla imal ettirip yaptığı tapınakların yerinde yeller esmiyor mu? O dev Mısır piramitlerini firavunlar hangi duygu ve düşünce dünyasının ürünü olarak inşa ettirdiler? The New York Times Magazine'in deyimiyle "eski Yunan sütunları, Tanrılarından daha uzun ömürlü" olmadı mı? Romalılar, daha da görkemli bir mimar”yle zamanın tahribatına karşı direnmek istemediler mi?

Bunlar bugün birer kalıntı. İşte, bu örneklere bakıp ve yeni milleniuma giriliyor olmasının idrakı ile "New York'un 3000 yılındaki hali" tasavvur ediliyor. New York, dünyanın en görkemli şehri. 20.yüzyıl mimar”sinin en başedilmez, en muhteşem örneği. 2000 yılına, dünyanın tüm şehirlerinden fersah fersah önde girecek kadar enerjik, mağrur ve ateşli bir şehir... Ve, o New York'un 3000 yılındaki hali şimdiden tartışılıyor. Caddeler ve sokakların bir bölümünün kalacağı, ama göğü delen başdöndürücü betonarme mimar” harikalarının zamanın aşındırmasına dayanamayacakları saptanıyor.

New York sokaklarını arşınlarken, aklıma 3000 yılında burada, bugün Efes'i, Bergama'yı nasıl geziyorsak, insanların New York'u öyle gezeceğini okuduklarıma bakıp aklımdan geçiriyor, bir garip duyguya kapılıyorum.

New York'ta bu işe kafa yoranlar, "bari Empire State ile Chrysler Building'in, 3000 yılında ayakta kalabilecekleri şekilde önlem alabilsek" diye 1930'ların bu iki binasına ve şehirlerine kıyamadıklarını ortaya koyuyorlar. Benim aklım, Ayasofya, Sultanahmet, Süleymaniye'ye gidiyor. 1000 yıl öncesinden bugüne İstanbul ne değişmiştir kimbilir: Ayasofya o zaman da vardı; 3000'e de yetişir halde. Sinan'ın yapıtları ile İstanbul, her zaman görkemini korur umudundayım...

Birden aklıma, 1000 yıl önce biz Türklerin henüz Anadolu'ya ayak bile basmadığı geliyor. 3000 yılında nerede, ne yapıyor olacağız, kimbilir...

Bu arada trende David Fromkin'in "Kosovo Crossing" (Kosova Geçiti) adlı kitabına dalmışım; 1000 yıllarla düşünmekten çıkıp 100 yıllık bir daralmaya kafamı sokuyorum. Kitabın bir bölümünün başında aynen şöyle yazmış: "Avrupa Yirminci yüzyıla girerken, görüntüsü itibarıyla Osmanlı İmparatorluğu girmedi. O bir anakronizmdi, tıpkı klasik ilkçağların sahil boylarına serpilmiş, yarıyarıya zamanın kumlarına gömülmüş kalıntılarıyla, gelip geçmiş bir çağdan artakalmıştı. Gerçeklikten ziyade bir eski eser idi ve manzarası geçmişe aitti..." Böyle uzayıp gidiyor...

Acaba, 2099 yılında, 1999 Türkiye'si için ne yazacaklar?

Önce 3000 yılına kafa yormak, anlamsız bir fantezi sayılabilir miyi düşünmüştüm; Fromkin'i okurken farkettim ki, 1000 yıl ötesini düşünmeye çabalamayanlar 1000 yıl öncesini de unutmuş oluyorlar; ve yüzyıldan, esas olarak, yüzyıla girdikleri gibi çıkıyorlar... Bakalım, bu Helsinki haftasından nasıl çıkacağız?...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır