kapat

27.11.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Sabah İnternet
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Teba
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CENGİZ ÇANDAR(ccandar@sabah.com.tr )


Olacak olan...

Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin kararıyla, "konu" asıl ve gerçek boyutlarına oturmaya başlıyor. Öcalan davası neresinden bakılsa "siyasi" karakterde bir hadiseydi. Türkiye'deki yargı süreci, Yargıtay'ın Öcalan hakkındaki idam hükmünü onaylamasıyla sona eriyor. Türkiye'nin "iç hukuk süreci" sona erdiği noktada, kendiliğinden, işin "siyasi veçhesi" öne çıkıyor.

Eş zamanlı olarak, "Avrupa hukuk süreci" de devreye giriyor. Öcalan'ın avukatları, konuyu Strasbourg'a, yani Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne götürdüğüne göre, Türkiye'nin siyaset adamları şimdi ne diyecektir? "Konu, yargı aşamasındadır" demeye devam ettikleri anda -ki, Cumhurbaşkanı bunu yapıyor- Türkiye'nin Avrupa hukukuna tabi olmayı kabul ettiğini zımnen ifade etmiş olmayacaklar mıdır?

Bir başka deyişle, bizim "iç siyaset alanı" ile "dış hukuk süreci" kesişiyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararını beklemenin ilginç hiçbir tarafı olamaz; zira oradan idam çıkmaz. Gerek Avrupa Konseyi, gerekse Türkiye'nin "stratejik hedefi" haline gelen Avrupa Birliği, idam cezası diye bir kavram tanımıyorlar.

Türkiye'nin arkasına aldığı Amerika'dan da bu konuda medet ummak anlamsız. Amerika'nın Türkiye'ye bu konuda destek vermesinin -ki, vermez- pratik bir faydası yok. Amerika için Türkiye politikasının öncelikli hususlarının başında, Türkiye'ye Avrupa Birliği üyeliğini kazandırmak geliyor. Öcalan'ın idamı, bu aynı zamanda "Amerikan stratejik hedefi"ni bertaraf edecekse, Amerika'nın bu konuda desteğini beklemek hayal kurmaktır.

Ayrıca Amerika'da idam cezası, bu cins "siyasi" konularda uygulanmaz. Tarihin en kanlı savaşlarından biri olan geçen yüzyıldaki Amerikan İç Savaşı'nda Güney ordularına kumanda eden General Robert Lee, savaş sonunda hapis bile yatmadı. Tersine bir üniversitede rektör olarak kamusal işlevlerine devam etti. Birlik'ten ayrılan Konfederasyon hükümetinin Başkanı Jefferson Davis de hapis yatmadı. Sadece seçilme hakları elinden alınarak "en ağır siyasi ceza"ya çarptırılmış oldu.

Gerçi, Abdullah Öcalan, "otuzbin kişinin katili" sıfatıyla muamele görüyor ama bunun daha ziyade propagandif bir slogan olduğu belli. Otuzbin kişinin ölümünü birer birer taammüden planlamış", Amerikan deyimiyle bir "serial killer" türü cani ile yüz yüze bulunulmadığını Amerikalılar da biliyorlar. Oysa, Amerika'da idam cezası bu türlere uygulanıyor.

Yani, işin neresinden tutsanız, Abdullah Öcalan'ın idam edilebilmesi mümkün gözükmüyor. Edilemez mi? Edilebilir elbette. Ama bunun için:

1. Türkiye'nin Avrupa ufkundan vazgeçmesi;

2. Bu uğurda Amerika'ya da sırtını dönmesi gerekiyor.

Bunun gerçekçi bir tablo olmadığı ortada. O yüzden, sonu aşağı yukarı belli bir film sanki zorla seyrettirilmek isteniyor.

Öcalan'ın asılamayacağını ya da asılmayacağını söyleyebilmeye hiçbir yetkilinin dili varmıyor. Koca toplum bunca zamandır asılacağına şartlandırıldığı için, şimdi ters şartlandırmanın nasıl, ne yolla, ne kadar zamanda yapılabileceğinin sıkıntısına girildi. Üstelik, iki hafta sonra Türkiye'nin tarih” şansları açısından hayatı önemde bir Helsinki AB Zirvesi varken, bu manzaranın ek bir sıkıntıya yol açacağı da ortada.

AGİT Zirvesi'ne ev sahipliği yapmış bir ülke, iki hafta sonra AB Zirvesi'ne doğru koşmaya başlayacakken adeta ayağına kurşun sıkıyor...

Asıl büyük sıkıntı, Helsinki'de Türkiye şayet "AB adayı" ilan edilirse, bundan sonra başlayacak. "Adaylık"tan "tam üyelik"e geçiş amacıyla müzakerelere başlamak için "Kopenhag kriterleri"ne uyum aranacak. Bunun başköşesine ise, varılan bu noktadan itibaren "idam cezasının kaldırılması" gelip oturacak.

"Jeopolitik" ve "stratejik" sebeplerle geri dönüşü olmayan bir yoldayız. Kafkasya'yı kana bulayan, "enerji koridoru"nu tehdit altında bulunduracak ve Türkiye-Orta Asya bağlantısını kesmeye ahdetmiş bir Rusya ortaya çıkarken, Avrupa'ya sırtımızı dönüp, iç bünyemizi kangrene dönüştüremeyiz.

İstesek bile, buna "global yasak" var...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır