kapat

10.11.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Sabah İnternet
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Teba
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )


Tansu Çiller'in kalitesi..

Liderin kalitesini anlamanın en kısa yolu, etrafındaki kişilere bakmaktır demiş Niccolo Machiavelli..

Bu lafı bir yere not ettikten sonra, size üzülerek sunmak zorunda kaldığım alıntıyı okuyun..

Adını anmıyorum.. Köşemde "Tansu Çiller'in ceride-i paçavrası" diye geçer..

Özer Çiller'in gözetim ve denetiminde çıkan bu paçavranın bir tek görevi vardır.. Tansu Çiller'i mutlu etmek.. Evvelden bu işi btv ile ortak yapardı. Şimdi tek başına.. Bu yüzden artık sövgüde sınır tanımıyor..

Kendisini eleştirenlere ne kadar sövülürse o kadar mutlu oluyor Tansu Çiller..

Ne kadar mutlu ederlerse, önlerine o kadar yağlı kemikler atıyor..

Aylar önce açıklamıştım, hatırlarsınız.. Bu zavallılara "Merak etmeyin sizi mahkemeye vermem. Sayemde üç beş kişinin karnı doyarsa mutlu olurum" diye yazmıştım.. Hiçbirini mahkemeye vermedim, vermiyorum da.. Tansu Çiller'in düzeyini hergün bir kere daha hatırlatıyorlar. Az şey mi yaptıkları..

Şimdi, bu DYP'nin, dolayısı ile ülkenin yönetimine bir kez daha talip olan Tansu Çiller'i mutlu eden yazı örneklerinden sadece birini sunarak, size onun kalitesini anlatıyorum.

Başkasını incitmemek için, benim için yazılmış bir yazı seçtim.. Yoksa bu ceride herkese sövüyor, ayni üslupla.. Çünkü Tansu Çiller sadece yalana ve sövgüye para veriyor.. Tansu Çiller'e muhalif olma dışında günahları olmayan DYP'nin ağır topları da bu saldırılara muhatap oluyor.

Köksal Toptan'a bir ipucu daha..

Bu ceride-i paçavranın koleksiyonlarını getirtip dağıtsın kongrede..

"İşte" desin, "İşte oylarınızı isteyen Tansu Çiller'in kalitesi budur!.."

***

İşte ceride-i paçavranın hergün sütunlarını dolduran yazıların rastgele birinden, bir pasaj:

"Çalışır taklidi yaptığı ruhsatsız plazada ballı maaşını çoğu zaman işe bile gitme zahmetine katlanmadan alan bu muhteris, ilerleyen yaşının ve gençliğinde doyasıya tatmin edemediği duygularının da etkisiyle yaslanacak sert bir cisim arıyor." (Özür dilerim, ama üslup bu, kalite bu, düzey bu..)

"Hemen hemen dünya üzerindeki her konuda bilgisi olan, ancak bilgisinin sadece barlar ve kadınlara yönelik kısmını okurlarıyla paylaşıp erkeklere yönelik kısmını kendisine saklayan bu insan.." (Adamların aklı fikri nerde, insan gayri ihtiyari Freud'ü düşünüyor..) "..aynı gazetede çalıştığı Ali Şen'den düzenli olarak galiz küfürler yemeye alışmışlığından olsa gerek, zaman zaman vitamin alma ihtiyacı duyuyor. Paçavra diye nitelendirdiği.." (Burada ceride-i paçavranın adı var) "..her gün merakla 'acaba benden bahsetmişler mi?' diye okuyan, layık olduğu hakaretleri bir gün duymadığında rahatsız olan 'Cenaze töreni kahramanı', hayatta varolduğunu kendi salyaları yüzüne bulaştığı zaman anlıyor. Sayın Hınç'lı. Sanma ki sana cevap verdim bu yazıyla. Sadece senin basit bir tanımını yaptım. Belki çerçeven biraz kalın çizilmiş olabilir. Ama eminim ki bu seni incitmeyecek, bilakis zevk aldığın şeyleri duymak mutlu edecektir."

Bu defa Güney'e..
Kuzey'i fethettik geldik, bu defa Güney İrlanda'ya gidiyoruz.. Dünya cenneti bir yeşil içinde, dünya şirini bir kent Dublin..

Orada bir maç var..

Bir MTV Müzik ödülleri gecesi var..

Bir de, sevgili Günaltay Şibay var.. Gençlik arkadaşım, 42 yıl önceki meslekdaşım, şimdi Dublin sefirimiz Günaltay..

O zaman izninizle biraz erken çıkacağız yola.. Siz bu satırları okurken biz uçuyor olacağız kısmetse..

Hıncal'ın yeri, gelecek salıya kadar kepenk indiriyor, yani..

Bol Irish fıkra ile döneceğiz herhalde.. İrlanda, İngiltere'nin Karadenizidir ya!..

Ah Seda ah!..
Herkesi nasıl bilirsin, kendin gibi.. Öyle olunca yazıyı dikkatli okumaz, "Yahu bu adam ne diyor" deme zahmetine de katlanmazsın..

"Erkekler" diye hiç ayrım yapmadan başlayınca Seda "Tecavüz Fantezi" yazısına, "Genelleme yapma" dedim.. "Tecavüze uğramayı hayal eden kadınlar var diye, bütün kadınların tecavüz şehveti içinde yaşadıkları söylenebilir mi" diye sordum.

Yani Seda'nın anladığının tam tersini yazdım. Münferit olaylardan genelleme yapmak ve bunu hemen tüm erkeklere maletmeye çalışmak, önde gelen feministlerin çoğunda bir hastalık.. Ona karşı çıktım.

Haklısın Seda, Hıncal ucuz düşünmez.. Onun için yazdıklarımı yeni baştan, bir kez daha dikkatle oku.. Sonra da özür dile bakalım!..

Londra'da Roma Tatili!..
Filmde fena bir darbe yedim.. Profilo Alışveriş Merkezindeki Odeon Sineması gişesindeki delikanlı, 3 milyon liralık bileti bana 2 milyon liraya verdi..

Öğrenci bileti değil tabii..

Altın yaş diyorlarmış, 60 yaşın üstüne bu sinemada.. Kasımın birinde 60 yılı tamamladık ya dünyada.. Film başladı.. Notting Hill!.. Chelsea maçı için gitmiş, bir hafta da tatil yapmıştım ya Londra'da.. Son pazarım bu semtte geçti. Dünyanın en güzel yerlerinden birinde, en iğrenç kahvaltısını yaparak..

Sonra Portobella'da yürüdük. Hatta kitapçı diye daldığım yer, sadece gezi kitapları satan bir yer çıktı, iyi mi?..

Notting Hill'e dönüş, girişteki darbeyi yumşattı. Julia Roberts da karşıma çıkınca, tadından yenmez oldu..

Notting Hill, nasıl oldu da kimsenin dikkatini çekmedi, ya da çekti de ben mi okumadım, tam bir Roma Tatili..

Prenses olmuş ünlü bir yıldız.. Başarısız gazeteci olmuş başarısız bir kitapçı.. Ama kızın yanına girebilmek için o da zaman zaman gazeteci rolü oynuyor..

Ve Notting Hill, Roma Tatili gibi, bir basın toplantısında bitiyor.

Tek fark..

Prensesli hikaye, gerçekçi bir öykü gibi biterken, bugüne daha çok oturmuş, ünlü yıldızlı olanı, masalsı kapanıyor..

Ne Audrey Hepburn ile Julia Roberts'i, ne de Gregory Peck ile Hugh Grant'ı mukayeseye niyetim var.. Filmleri de etmeyeceğim.. Benzerliği söyledim yeter..

Ünlü yıldız Julia Roberts, Londra'da boş gününü bu ilginç caddede kurulan pazarda geçirmek ister. Bu arada yolu İstanbul'a düşeceğinden, gezi kitapları satan dükkana girer, bir İstanbul kitabı almak için.. Kitapçı, daha doğrusu iflas etmek üzere olan kitapçı da Hugh Grant..

Ve şimşekler çakar.. Kız oğlanı öper. Oğlan kıza tutulur.. Aksilikler, ya da şans onları tekrar bir araya getirir.. Kız da oğlana tutulmaya başlar. Onun evinde bir gece geçirirler. Sabah ne yapacaklarını ikisi de bilmez..

Sonu olmayan bir ilişkidir ya bu..

Kız "İstersen bu geceden hiç kimseye bahsetmeyelim" der.. Oğlan "Sadece kendime anlatırım ara sıra, ama merak etme inanmam" der..

Böyle şirin bir film işte..

Başından sonuna keyifle izlenen sevimli bir komedi.. Masalsı biraz.. Ama en güzel aşklar da masallarda değil mi zaten!..

Bana sorarsanız, kaçırmayın!..

BİZİM DUVAR
Kadının adı Bihter'di. Yaşlanıp sallanmaya başlayınca adını Richter olarak değiştirdi

Hakan & Utku

SEVDİĞİM LAFLAR
Aşk vahşi bir gül gibidir. Güzel ve sakin, ama kendini korumak için kan akıtmaya hazır.

Mark Overby

(Teşekkürler Sevdi)

Fıkra Özgen Acar'dan:

İngiliz, Amerikalı ve Temel bir bulvar kafesinde çocukları hakkında söyleşiyorlardı.

İngiliz: Bizim oğlanın Oxford'dan MA'i var.

Amerikalı: Bizimkinin de Harvard'tan ph.d'si var.

Temel: Ne olmuş yani: Bizim oğlanın da Almanya'da BMW'si var.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır