Olay, Boğazlar ve Marmara'nın ne kadar büyük bir tehlike altında olduğunu kanımızı dondurarak gözler önüne serdi: Sözkonusu kaza Marmara'da değil Boğaz'da da meydana gelebilir.. Ve İstanbul dehşetin pençesine düşebilirdi. Kaza, çevrecilerin "Boğazlar yolgeçen hanı değildir" şeklindeki sloganlarının haklılığını da, bir kez daha kanıtladı.
BOĞAZLAR'ı koruyacak uluslararası statü değişiklikleri için uzun vadeli bir mücadele veriyoruz. Kısa vadeli önlemleri kendimiz almak ve bu noktada yanlış yapmamak zorundayız. Fakat galiba, bazı yanlışlar yapılıyor.
TÜRKİYE Denizcilik İşletmeleri'nin (TDİ) son kararlarından biriyle her tonajdaki yabancı gemiye, "kılavuz kaptanı sadece boğazlardan geçerken değil, Marmara'da demirleyeceği limana kadar bulundurma zorunluluğu" getirildi.
BU durumda kılavuz kaptanların gemilerde kalma süresi aşırı derecede uzuyor. Büyük petrol tankerleri ise, Boğaz girişlerinde kılavuz kaptan taleplerine yanıt alamayabiliyor. Çünkü bütün kılavuz kaptanlar, daha önce angaje olduğu gemiyle, bağlanacağı limanın rotasında, mecburi bir yolculukta olabiliyorlar. Uygulamayı çok sakıncalı bulan Kılavuz Kaptanlar Derneği sözcüleri, kaygılarını şöyle açıklıyor:
"ÖNCEKİ uygulamada gemiler kılavuz kaptanı boğazlardan geçerken alıyor, boğaz geçildikten sonra bırakıyordu. Yeni uygulamada kılavuz kaptan, demirleme limanına kadar gemide kalmak zorunda bırakılıyor. Bu çok gereksiz ve son derece tehlikeli bir uygulama. Çünkü kılavuz kaptanlar küçük tonajlı gemilerde saatlerce oyalanırken, boğazlardan geçmek isteyen dev petrol tankerleri, talep etseler bile kılavuz kaptan bulamıyor; faciaya çanak tutuluyor."
GEREKÇESİNİ açıklamadığı kararı 26 Ekim tarihinde hiç bir resmi bildirim yapmadan sessiz sedasız yürürlüğe koyan TDİ ise, sessizliğini aynen koruyor; kararın neye dayanılarak alındığını bilen yok.
UYGULAMA sürüyor; İstanbul Boğazı'nda dev tankerler kılavuz kaptansız, serseri mayın gibi seyrediyor.