Dolmabahçe Sarayı Atatürk'e saltanat dönemini ve hanedanı hatırlatıyordu. Bu yüzden saraya içi ısınamadı, bunu yakınlarına da açıkça söylüyordu...
GAZİ için Dolmabahçe Sarayı'nda karar kılanların gerekçeleri şöyleydi: "Burası güvenlik açısından çok elverişli. Sarayın giriş çıkışları çok kolay denetlenebilir. Ayrıca devlet işleri alelade bir konaktan yürütülemez. Dolmabahçe bu bakımdan da Cumhuriyetimiz'in temsiline yakışan bir mekân. Gazi'mize Dolmabahçe uygundur!"
ATATÜRK'ü Dolmabahçe Sarayı konusunda ikna ettiler; ama Gazinin içi saraya hiç ısınmayacaktı. Yakınlarına bunu açıkça söylüyor, "Burası bana halkı baskıyla ezen padişahları, hanedan mensuplarını hatırlatıyor. Sarayda yüreğim daralıyor" diyordu. O asla lüks düşkünü değildi; sarayın ihtişamı da Gazi'yi rahatsız ediyordu.
DOĞAYI ve yeşili seven, kendisini doğanın kucağında mutlu ve özgür hisseden Atatürk, İstanbul'da bu huzuru Florya'da buluyordu. Doğal zenginliğin, denizin ve kumun güzelliğini keşfedip Florya sahillerini İstanbullular'a açan ve kazandıran, Atatürk oldu. 1935'ten itibaren, yazlarını Florya Deniz Köşkü'nde geçirdi, devleti de oradan yönetti.
MUSTAFA Kemal Atatürk, Dolmabahçe'nin katı protokole boğulmuş ortamından kurtulup, her fırsatta halkın arasına koşardı. Florya'da daima halkla beraberdi. Tüm israrlara rağmen Florya'nın halka kapatılmasını, "Halkla arama duvar öremezsiniz, geleni geçeni görmeliyim!" diyerek reddetmişti. Deniz Köşkü'nün plajı halka daima açıktı.
ARADAN kısa süre geçmişti ki kapı açıldı, içeri Atatürk'ün afacan köpeği Foks daldı. Foks'u görünce odadakilerde şafak attı, çünkü anladılar ki Atatürk geliyordu.
ORTALIK birden karıştı. Kılıç Ali Bey ve arkadaşları heyecanla ayağa fırladılar. Ne söyleyeceklerini düşünürken, açık kapının önünde güleç yüzüyle Atatürk göründü. Bir onlara, bir de üzeri donatılmış masaya bakarak, "Bravo size!" dedi, "Beni Dolmabahçe'ye tıktınız, siz burada eğlencede... Nasıl yakaladım ama!"
SONRA karşısındakilerin yüz ifadelerinden üzüldüklerini, mahcup olduklarını anlayınca bir kahkaha atarak gönüllerini aldı:
"HAYDİ bakalım, sofraya bir kadeh daha getirin!"