kapat

10.11.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Sabah İnternet
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Teba
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
O gün koca bir tarih göçtü
8 Kasım 1938 Salı... "Dilinizi biraz daha uzatabilir misiniz efendim," diyen doktorun yüzüne bakan Gazi'nin dudaklarından, "Ve aleykümüsselam" sözü çıktı. Kemal Atatürk bir daha da konuşmadı

KILIÇ Ali, Gazi'nin son günlerini anlatıyor: "Atatürk hastalığının o ağır günlerinde Ankara'ya gitmeyi çok istiyordu. Salih Bozok'la, bana yanıbaşındaki yün çorapları gösterip, 'Bunları ayağıma çekerim. Yakama bir eşarp sarar, trenden Gazi İstasyonu'nda inerim. Otomobile geçerek, Çankaya'ya çıkarım.' diyordu. Doktorların izin vermediği hatırlatıldığında, 'Budalalar' diye söylenirdi.

O günlerde canı enginar istemişti. Mevsimi olmadığı için Hatay'dan sipariş edilmişti. Sabırsızlanan Atatürk, bir ara, 'Yahu doktorlar, bana niçin enginar yedirmiyorlar,' diye sordu. Hatay'a sipariş edildiğini söyledim. Memnun oldu. Bu enginar yemeği, Atatürk'ün yanında bulunduğum uzun yıllar zarfında içten arzu ederek sipariş ettiği ilk ve son yemekti. Maalesef yemek nasip olmayacaktı.

ATA'NIN SON SÖZÜ
Kasım ayının 8'inci günü salıydı. Nöbetçiydim. Nöbetçi Doktor Abrayava ile birlikte salonda oturuyorduk. Berber Mehmet, koşarak yanımıza geldi. Heyecanla, Atatürk'ün fenalaştığını söyledi. Bu arada, Doktor Neşet Ömer Bey de, Saray'a ulaştı. Bir ara Neşet Ömer Bey, Atatürk'e, 'Dilinizi göreyim efendim' diye seslendi. Atatürk, dilini yarıya kadar dışarı çıkardı. Neşet Ömer Bey, 'Biraz daha uzatınız efendim' deyince, doktorun yüzüne baktı, 'Ve aleykümüsselam!' diyerek gözlerini kapatıverdi.

Bir-iki dakika sonra Atatürk'ümüz kendinden geçmiş ve maalesef bu kez açılması imkânı olmayan bir komaya girmiş bulunuyordu.

Son gecesini çok rahatsız, ama ıstırapsız geçirdi. Sabah ateşi 36.8, nabzı 128, solunumu ise 20 idi. Dakikadan dakikaya sönüyordu. Hepimiz ümitsizlik içindeydik. Artık hiç kimsede gözyaşlarını saklamak imkânı kalmamış, herkes üzüntüsünü açığa vurmuştu.

O MEŞUM AN
Nihayet 10 Kasım 1938, meş'um perşembe sabahı saat 08:00 sıraları olmuştu. Rengi solmuştu, birdenbire sadece gırtlağından ses çıkmaya başladı. Arkadaşım Hasan Rıza Soyak ve Muhafız Alayı Kumandanı İsmail Hakkı Tekçe ile birlikte ellerimizi kavuşturmuş, son saygı duruşunda bulunuyorduk. Bir aralık, Hasan Rıza dayanamadı, büyük bir üzüntü içinde bana, 'Kılıç bak, koca bir tarih göçüyor' dedi.

Saat tam dokuzu beş geçiyordu.
Atatürk birdenbire gözlerini açtı. Çok güzel mavi gözlerini en son olarak bize doğru yöneltti. Ve hemen kapadı. Başını, eski durumuna getirdi, aynı meşum anda, o güzel gözler ebediyen kapanmış bulunuyordu."

Salih Bozok intihara kalkıştı

Londra Büyükelçimiz Fethi Okyar İstanbul'a gelmiş ve Salih Bozok'u aracı koyarak milletvekili olmak istediğini Atatürk'e bildirmişti. Ata acı bir tebessümle şunları söyledi:

'Mebusluk istemesinin sebebi neymiş? O, mebus olarak kalır mı? Ben, onun ne istediğini anlıyorum ama...'

* * *

Cafer Tayyar Paşa Ata'nın öldüğünü öğrenince gözyaşlarını tutamaz. Acısını paylaşmak için Fethi Okyar'ın evine gider. Onunla karşılaşır karşılaşmaz onu teselli etmek ister fakat Fethi Bey'in cevabı şöyle olur:

'İyi oldu, hatta geç bile kaldı!'

Yıldırım çarpmışa dönen Paşa, arkadaşına şöyle der: 'Fethi Bey, benim çektiklerimi bilirsin. Böyle bir iğbırar göstermek gerekiyorsa onu ben yapmalıyım. Fakat asla yapmam. Çünkü aramızdaki anlaşmazlığa rağmen onun vatanperverliğini, arkadaşlığını hiçbir zaman unutamam. Sana çok yazık! Bu durum karşısında seninle bütün ilişkim bitmiştir.' Paşa bu olaydan sonra Fethi Bey'in yanından ayrılmış ve bir daha konuşmamış.

SİLAH PATLIYOR
Atatürk'ün öldüğü gün aziz arkadaşımız Salih Bozok, Saray'ın alt katına inmiş, silahını ateşleyip, intihara teşebbüs etmişti. Bozok kanlar içinde yatarken, Saray ani şekilde boşalmış, birkaç arkadaş dertlerimizle, acımızla başbaşa kalmıştık.

Ankara'da Cumhurbaşkanı seçimi, bakanların atanması vardı. Cumhurbaşkanlığı memurları hemen Ankara'ya çağrılmış, zavallı Hasan Rıza Soyak, yapayalnız bırakılmış, ne arayan ve ne de soran kalmıştı. Ancak durum Celal Bayar'a intikal ettirildikten iki saat sonra Saray'da üniformalı subaylar tarafından saygı nöbetleri tutulmaya başlandı."

İsmet Paşa herkesi şaşırtmıştı
Bir akşam vakti, Atatürk'ün sofrasına İsmet Paşa ile birlikte sadece Bakanlar Kurulu üyeleri davetliydi. Atatürk, bilmem neden, o gece alkol almıyor, sadece ıhlamur içiyordu. Gazi Paşa, Başbakan İsmet Paşa'ya, ziraat politikasından memnun olmadığını söylemiş. Bunun üzerine İsmet Paşa, herkesi hayrete düşüren bir tepki göstererek, Atatürk'e şu cevabı vermiş:

"Haberim olmadan sürekli vekiller istifaya mecbur ediliyor. Maruzatıma güvenilmeyerek, sözlerim başkalarından tahkik konusu oluyor. Devlet işlerine ait bütün kararlar sofrada veriliyor. Sorumsuzlar, işe karışıyor. Bu gibilerden korkuyorum." Atatürk, cümlenin sonunun gelmesini sabırla beklemiş, sonra İsmet Paşa'ya dönerek, sakin bir sesle şöyle demiş:

"Ya demek öyle. Demek Devlet işleri hakkında sofrada, yani sarhoşlukla kararlar veriliyor, demek istiyorsunuz, öyle mi? Bu nasıl söz? Bu nasıl düşünüş? Bu ne cüret? Maksadını anlıyorum; pekâlâ."

Atatürk, bu sözlerden sonra sofracıya, beylerin önünden rakıyı kaldırın, şimdi yemek getirin, emrini vermiş.

Atatürk, bir süre sonra İsmet Paşa'ya izin verecek, yerine Celal Bayar'ı Başbakan olarak atayacaktı."

HULUSİ TURGUT


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır