kapat

16.10.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Sofra
L E I T Z
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Teba
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
İPEK CEM(ipek.cem@sabah.com.tr )


Uzun ince bir yol

Türkiye 2000'li yıllara AB'ne tam üyelik yolunda başlarsa ne fark eder? İçişleri, dışişleri açısından neler değişir? Ekonomi, sosyal yaşam, teknoloji, insan hakları ve çevre bilincimizde ne gibi yansımalar hissedilir? Türkiye'nin Avrupalılığı'nın tescillenmesinin bize bir faydası olur mu?

Türkiye'nin yakın tarihinde AB üyeliği zaman zaman bir saplantı olarak yer aldı. Nitekim Avrupa Komisyonu'nun önceki gün yaptığı açıklama sonrasında hemen zafer işaretleri yapılmaya başlandı. Halbuki Helsinki Zirvesi öncesinde AB üyeliğine aday olmamıza dair kesin sonuç alınması mümkün değil. Heyecanımızı Aralık ayındaki zirveye saklamamızda fayda var.

Bu yazının amacı ilk paragraftaki kapsamlı soruların cevabını aramaktansa, AB üstüne iki boyutta 'felsefe yapmak'. Bunlardan birincisi, AB adaylığı 'yoluna' girmenin, Türkiye'nin algılanan risk profili üzerindeki etkisi. Bütçe müzakerelerinde olsun, IMF toplantılarında veya çeşitli sanayi odalarının toplantılarında olsun, değişmeyen bir tema var. Türkiye devletinin içinde bulunduğu faiz yükü. Faiz yükünün uzantılarını günlük yaşamımızda milyoner olmanın sıradanlığını keşfederek yaşıyoruz.

Sürekli değişen fiyatlar, hesaplanan maaşlar, enflasyon boyunduruğunda yaşayan bir toplum. Bir bakıma alıştık bu kısır döngüye. Ancak bu alışkanlığı kırmadan da ciddi atılımlar yapamıyoruz. AB üyeliği yoluna girmenin bize sunacağı en önemli kazanım, Türkiye'nin risk profilinin iyileşmesi olacak. Şirketler ve ülkeler uluslararası piyasalarda borçlandıklarında, ülkenin risk seviyesi faiz oranlarını belirlemede kullanılan başlıca kriterdir. Böylelikle devlet bütçesini esir eden faiz ödemelerinde zaman içinde bir hafifleme söz konusu olacaktır. Türkiye'nin hem gelişmekte olan ülkelerin büyüme potansiyeline sahip olması, hem de AB adaylığının getireceği bazı özelliklere kavuşması, ülkemizin önünü açacaktır.

Üstünde durmak istediğim ikinci boyut ise, eğer adaylığı açıklanırsa, Türkiye'nin çoğunluğu İslam dinini benimsemiş tek AB ülkesi olacağı. Ülkemizin insan hakları sicili eleştiriledursun, bazı AB ülkelerinin ırkçı ve dinci yaklaşımları da tarih içinde yaşandı. Bu açıdan ele alındığında, AB bünyesindeki bir Türkiye, tıpkı 1923'te Cumhuriyet'in ilan edildiği dönemde olduğu gibi, dünyada yine 'kendine özgü bir model' çizebilir. Cumhuriyet kurulduğunda, laiklik, kılık-kıyafet, kadın hakları kontularında öncü olan tek İslam ülkesi kimliğini benimseyen Türkiye, değişen dünyada yine farklı bir konumla yerini alabilir. Bu, ülkenin kişiliğinden ödün verdiği anlamına değil, gerçekçi beklentilerle dünya politikasında aktif rol üstlenebileceği anlamına gelir.

Gümrük Birliği yolun ilk kavşaklarından biriydi. Aday ilan edilirsek, diğer bir kavşağı geride bırakacağız. Ancak kimse bunun kolay bir yolculuk olduğunu düşünmesin. 32 farklı alanda AB'ye uyum sağlanması gerekiyor. Adaylık müzakerelerinin başlaması için bile bazı koşulların yerine getirilmesi lazım.

Anlayacağınız, uzun ince bir yolda ilerliyoruz. Ancak bu sefer, gideceğimiz yere çabuk varmak kadar, yola çıkmış olmak da önemli.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır