kapat

16.10.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Sofra
L E I T Z
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Teba
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
ALİ KIRCA(alikirca@sabah.com.tr )


Avrupa, Avrupa say sesimizi!

Nihayet duydular... Siz hâlâ bu sonuca politik ve diplomatik çabalarla varıldığını zannedin...

Avrupa, futbol sahalarından yükselen sesi duymuştur.. Çünkü, kabul etmeli ki; o ses, politik ve diplomatik güç odaklarından çok daha yüksek çıkmıştır!

Tribünler, bu sloganı yüksek sesle dile getirirken, futbolcular da bu sese uyup "Avrupalı" gibi davranmışlardır. Avrupalı olmaya, Avrupa-2000 ailesinde yeralmaya yalnızca bir ay kalmıştır.

İrlanda Cumhuriyeti'yle Türkiye Cumhuriyeti arasında 13-17 Kasım tarihleri arasında yapılacak maçlardan sonra, Türkiye, Avrupa-2000'in kapısından içeri girmiş olacaktır. (Galatasaray'ın Şampiyonlar Ligi yarışı da cabası...)

Avrupa Birliği Komisyonu'nun (ki Avrupa'nın Bakanlar Kurulu sayılır) önceki gün hazırladığı raporun İrlanda maçları arefesine rastlaması da aslında "rastlantı" sayılmamalıdır..

Yıllardır, tribünlerde "Avrupa, Avrupa duy sesimizi" diyen milyonlarca Türk'ün yığınsal talebi böylece karşılığını bulmuş olmaktadır...

Ancak, tribünlerden yükselen o çığlıklar yine de analize muhtaçtır..

Acaba herkes aynı şekilde mi düşünüyor?

Yani, ayak seslerini duyurmaya çalışan her Türk, gerçekten "Avrupalı" olmak istiyor mu?

Yoksa, bu sloganın içinde, "bir miktar kompleks" ve "çok miktar kızgınlık" mı yatıyor?

Türkiye'nin Avrupa'yla özel tarihine bakınca, bu soruların yanıtını "hepsi" diye vermek gerekiyor..

Türk insanının Avrupa'yla "uzatmalı aşk hikâyesi"nde üç duygunun içiçe geçtiği görülüyor:

"Hayranlık, kompleks ve kızgınlık.."

ooo

Önce Viyana'ya kadar gidip "işgal ederek Avrupalı" olmaya çalışan Türkler;

İşgal ederek Avrupalı olunamayınca; kendilerini "Avrupalılığın" işgali altına sokuyorlar...

Önce, III. Selim'le, orduyu Avrupalılaştırıyor ve Nizam-ı Cedid'i kuruyorlar..

Abdülmecit zamanında da, Batı Avrupa'nın kanun ve nizamlarının kabulü için "Tanzimat"ı kabul ediyorlar..

Yani kendilerini Avrupa'ya göre "tanzim" ediyorlar..

Sonra Cumhuriyet, sonra demokrasi macerası...

Hep Avrupalı olunmak isteniyor ama, hâlâ dışardan "Duy sesimizi" diye bağırılıyor..

Hatta, bir kez daha Avrupa kapılarına bile gidiliyor. (Türk işçilerinin Almanya'ya ve öteki Avrupa ülkelerine göçederek 3. Viyana muhasarasını başlatması...)

Ancak, orada dahi Avrupalı olunamıyor.. Tersine, Avrupa coğrafyasında "sımsıkı kapalı Türk Getto"ları yaratılıyor..

Lokomotif Avrupa'ya, vagonlar Asya'ya çekiyor sanki...

Ama, çözümsüz ikilemin altında çok daha temel bir sorun yatıyor..

Sistem...

Türkiye, sayıları teker teker sayarak yani yasalarla teker teker oynayarak Avrupalı olmak istiyor. Matematik problemini tümüyle çözmeye yanaşmıyor.

Sisteme girmiyor.. Oyunu kurallarına göre oynamıyor.

O nedenle, oyunu kurallarına göre oynamak zorunda olan futbolcular herkesten önce Avrupalı oluyor..

O nedenle, "A Milli Takım", Avrupa 2000'e Siyaset Takımı'ndan daha yakın duruyor...

ooo

Sayıları teker teker sayarak kaç yılda Avrupa'ya varılır..

Bill Gates'in anlattığı hikâye sıkıcı ve şaşırtıcı gelebilir; ama sonuçları çarpıcıdır:

"Hindistan Kralı Shirham, nazırlarından biri satranç oyununu bulduğunda o kadar sevinir ki adamdan bir ödül belirlemesini ister.

'Majesteleri' der nazır, 'satranç tahtasındaki ilk kare için bir buğday tanesi, ikinci kare için iki tane, üçüncü için dört tane ve böyle atmış dört karenin tümü için, tane sayısını iki katına çıkararak artan sayıda buğday vermenizi istiyorum.' Kral, isteğin alçakgönüllüğünden etkilenir ve bir çuval buğday getirilmesini ister.

Kral, söz verilen buğday tanelerinin satranç tahtası üzerinde sayılmasını ister. İlk sıranın ilk karesine küçük bir tane konulur. İkinci karede iki buğday tanesi vardır. Üçüncü karede dört tane ve ardışık karelerde 8,16,32,64 ve 128 tane. İlk sıranın sonundaki sekizinci karede, Kral Shirham'ın erzakçıbaşı toplam 255 buğday tanesi sayar.

Kral hiç endişe göstermemiş olabilir. Belki tahta üzerinde beklediğinden biraz daha fazla tane vardır ama şaşırtıcı bir şey olmamıştır. Her taneyi saymanın bir saniye aldığını varsayarsak, o ana kadarki sayım yalnızca yaklaşık dört dakika almıştır. Eğer bir sıranın taneleri dört dakikada sayılabiliyorsa, tahtadaki altmış dört karenin tümü için buğday saymanın ne kadar sürebileceğini tahmin etmeye çalışın. Dört saat? Dört gün? Dört yıl?

İkinci sıra tamamlandığında, erzakçıbaşı, yalnızca onaltıncı karedeki 65.535 taneyi saymak için yaklaşık onsekiz saat çalışmıştır. Sekiz sıranın üçüncüsünde, yirmi dördüncü kare için 8.4 milyon taneyi saymak doksan yedi gün almıştır. Ve hâlâ doldurulacak kırk kare vardır.

Kralın nazıra verdiği sözü tutmadığını düşünmek yanlış olmaz.

Tahtayı tamamlamak 18.446.744.073.709. 551.615 buğday tanesi ve hesaplama yapmaksa 584 milyar yıl gerektirecekti. Dünyanın yaşıyla ilgili bugünkü tahminler 4,5 milyar yıl civarındadır. Efsanenin kimi aktarımlarına göre, sayımın bir aşamasında Kral Shirham kandırıldığını fark eder ve zeki nazırın kafasını uçurur."

İnsanlığın tarihi bu problemi çözmeye yetmezdi "bilgisayar" olmasaydı..

Bizim de kişisel tarihlerimiz yetmiyor bir türlü Avrupalı olmaya..

Taşları teker teker dizerek sayarız (ve sayılırız) sanıyoruz.. "Bu iş çok uzadı; kırk yıldır sürüyor" diye dert yanıyoruz...

Sayamıyoruz ve sayılmıyoruz..

Oysa, daha basit bir yöntemi var:

Sayılarda bilgisayar; yasalarda (yani sistemde) "demokrasisayar" ağının içine girmek... Yani tek-tük ayarlamalar yerine, toptan "özgürlüksayar" ve "haksayar" bir sistemin düğmelerine basmak...

Yol, o zaman kısalacaktır...

Siyaset tribünlerinden duyulan ve futbol seyircisi kadar gür çıkmayan "Avrupa Avrupa, say sesimizi" çağrılarına da hacet kalmayacaktır...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır