kapat

16.10.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Sofra
L E I T Z
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Teba
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CAN DÜNDAR(cdundar@sabah.com.tr )


Rosebud

20 yıl önce üniversitede tanışmıştım bu sözcükle... Sinema dersinin sınavında soru olarak gelmişti:

"Rosebud nedir...?"

Orson Welles'in Yurttaş Kane'ini izlemiş olanlarımız yanıtı biliyorduk.

Sinema tarihinde bir milat sayılan film, efsanevi basın kralı Kane'nin ölürken mırıldandığı bu sözcükle başlar. Film boyunca genç bir haberci, sözcüğün anlamını çözmeye çalışır. Acaba dünyanın en güçlü adamlarından birinin ölürken fısıldadığı bu "Rosebud" (Gül koncası) neyin nesidir?

Yanıt, ancak filmin sonunda ele verir kendini... Kane öldükten sonra muhteşem malikanesinde sakladığı eski eşyalar ateşe atılırken, yanan pılı pırtı arasında bir kızağa yönelir kamera... Alevler içindeki kızağın üzerinde "Rosebud" yazısı okunur.

Parası ve kudretiyle bütün bir kıtaya hükmeden Kane, ölürken çocukluğunun o gamsız oyun günlerine dönmüş ve son nefesinde sevgili kızağının adını fısıldamıştır. Filmin senaryosunun Türkçe baskısına bir önsöz yazan Nijat Özön'e göre bu kızak "Kane'in zenginliğine, gücüne, nüfuzuna rağmen ömrü boyunca elde edemediği her şeyi temsil etmektedir."

***

20 yıl önceki o sinema dersinin unutulmaz hocasının son nefesinde başucundaydım geçen Çarşamba...

Saat tam 15:30'du...

Ağırlaştığını duyup koştuğumuz Ankara İbni Sina Hastanesi'nde, yatırıldığı odaya girdiğimiz anda başucundaki doktor bize döndü ve "Maalesef şu anda kaybettik" dedi.

Yanımda, gözlerindeki kızıllığı gizleyemeyen Kerim Afşar vardı. Sendeledi. Koluna girdik. Çıkmadan önce son bir kez yüzüne bakıp vedalaştık sevgili hocamızla... Ve dışarıda umutsuzca bekleyen bir avuç insana acı haberi ilettik:

"Mahmut Tali Öngören'i kaybettik!"

***

Hocamdı.

Ama "dava arkadaşım" olmuştu nicedir. Düşünceye Özgürlük davasında "yasak fikirler"in altına attığımız imzalardan yargılanıyorduk. 70'e dayanan yaşına rağmen her duruşmaya geliyor, adı okununca (Tali'nin a'sını her seferinde ısrarla uzatmalarına bile içerlemeden) ayağa kalkıyor ve hakimin aşağılama kokan bir kayıtsızlıkla sorduğu soruları sabırla yanıtlıyordu:

"- Adın?"

"- Mahmut Tali Öngören..."

"- Ne iş yaparsın?"

"- Gazeteciyim..."

TRT'yi kuran adamdı oysa... Hakimin yaşı kadar hocalık geçmişi ve akademik yayını vardı. Atatürk'le Bandırma vapuruna binip Samsun'a çıkan Albay İbrahim Tali Bey'in yeğeniydi. Ankara Film Festivali'nin yaratıcısı, sinema dünyasının hocasıydı. Cumhuriyet'te köşe yazarıydı. Yılmaz bir insan hakları savunucusu, İnsan Hakları Derneği'nin kurucusuydu.

Belki hepsinden önemlisi "beyefendi bir insan"dı. Sırtüstü yatamadığı "son gece"sinde başucunda bekleyenlere "Size arkamı dönmek zorunda kaldığım için özür dilerim" diyecek kadar beyefendi...

Kanser, tek gözünü almasına rağmen, çalışmaya ara vermemiş, son üç yazısını gazeteye teslim edip gitmişti.

Gönüllü olarak sanık sandalyesine oturduğu davada mahkumiyet ufukta görününce "İçerde koğuşlar çok kalabalık olur mu" diye sormuştu bir gün, "Ben kalabalıkta rahat yazamam da..."

Geçen ay devlet onu "bir daha yapmaması koşuluyla" affetti.

Bir daha yapmaya da ömrü yetmedi.

***

Medyadaki ölüm haberi gibi vakıftaki cenaze töreni de Naim Hoca'nınkinden mütevazıydı.

Ne onca emek verdiği sinemadan ya da televizyondan tanıdık bir yüz vardı, ne hükümetin "sol" kanadından vefalı bir bakan...

Hoca, yakın dostlarının omzunda sessiz sedasız gitti.

Tabut, cenaze arabasının "kızağına" yüklenirken "Rosebud"u anımsadım birden...

Umarım, sinemanın "zengin" yıldızları, kuruluşuna imza attığı televizyon camiasının "güçlü" yöneticileri, onun öğrencisi olmuş "nüfuzlu" meslektaşlarımız da zenginliğin, gücün, nüfuzun bile satın alamayacağı bir şeyleri ve "Rosebud"ı anımsayacaklardır bir gün...

... hiç olmazsa son nefeslerinde...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır