kapat

07.10.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
inter merkez
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Teba
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
ALİ KIRCA(alikirca@sabah.com.tr )


İstifa

Daha önce yazmıştık: 16 bin kişi öldü ve bir tek kişi bile istifa etmedi. Hiç kimse, olup bitenlerden sorumlu görmedi kendini.

Her şey "Allah"tan gelmişti.

Tamam da...

Sonradan yaşananlara ne demeli peki!..

Sözü "saded"e getirmiştik:

Kemal Demir, istifa et!..

Aynı çağrıyı televizyonda, son Siyaset Meydanı'nda tekrarladık.

İstifa et Kemal Demir!..

Haklı ya da haksız olmak "bu saat"ten sonra çok ta anlamlı değildi...

Sonuçta kimse darağacı ya da demir parmaklık filan koymuyordu önüne...

Alt tarafı, çantayı alıp gitmekten ibaretti her şey...

Kamuoyunun onca baskısına karşın, ayak diretmeyi ya da inatlaşmayı da anlamak mümkün değildi.

Elbette, deprem sonrasının günah ve veballerinin tek sorumlusu sayılamazdı Kemal Demir...

Ya da Veli Göçer misali "günah keçisi"de aranmıyordu.

Ama 17 Ağustos'tan beri kanayan vicdanların yarasına merhem olacak bir "insanlık" adım ya da küçük bir "insaniyet"likti beklenen...

Sonuçta 16 bin kişi ölmüş ve hiç değilse bir kişi istifa etmiş olacaktı..

Belki bugün-yarın edecektir, bilmiyoruz...

Ama, hemen belirtelim:

Artık "kıymet-i harbiyesi"de kalmamıştır..

"Kıymet-i haberi" ya da çok fazla "haber değeri"de yoktur..

Her şey için çok "geç"tir üstat...

"Geç"miş ola...

***

Lakin, bu gecikmiş istifa, hepimizi düşündürmeli ve hiç değilse o açıdan bir işe yaramalıdır...

Kızılay'ın başındaki "saygın şahsiyet" neden direnmiştir istifa bahsinde?..

Çünkü, bu devletin geleneğinde "istifa" en az başvurulan kurumdur da ondan...

Oysa, ulusun kurtuluş meşalesini yakan ve cumhuriyeti kuran Mustafa Kemal; uzun zafer yolculuğunun başında "rütbe ve nişanları"nı terk etme kararını ve riskini göze alarak girmiştir. Bandırma vapurunun lumbar ağzından içeri...

Ne olduysa ondan sonra olmuştur..

Koltuklara çiviyle raptedilmiştir siyasi kariyer ihtirasları..

Ülkenin sancılı demokrasi macerasında, bir tek istifa mektubuyla önlenebilecek "kanama"lar, istifadan "sarf-ı nazar" edildiği için kangırene dönüşerek ağırlaştırılmıştır..

Menderes-Bayar ikilisi 27 Mayıs'tan önce ayrılsa, darbe-marbe olmayacaktı belki de... Hatta, istifaya zorlananlar ilk seçimde oylarını arttırarak geleceklerdi geri... Kimbilir!.

Demirel; radyolarda 12 Mart Muhtırası'nın okunuşundan 5 saat sonra değil; beş gün önce ayrılsa tarih ırmağının mecrası değişmez miydi?

İstifa kurumunu, yaşamında kurumsallaştıran hatta kuramsallaştıran tek lider Ecevit oldu galiba.. (O da biraz fazla kullandı ya!..)

Bir defa genel sekreterlikten, iki defa genel başkanlıktan, 2 defa da başbakanlıktan ayrıldı..

Lakin her seferinde güçlenerek döndü...

Yılmaz'ın istifaları seçim hesabı, Erbakan'ın istifası ise havada yakıt ikmaliydi...

Oysa, Batı Demokrasilerinin en vazgeçilmez kurumuydu istifa..

Seçimi kaybeden (ya da kaybedeceğini anlayan) siyasetçi, dakika sektirmeden, kimselere sorup etmeden bastırıyordu istifa imzasını...

Ya skandalların kahramanları?...
Watergate'in yıktığı Richard Nixon, bekleyip seçimle gitseydi, belki de kimsenin yüzüne bakamayacaktı bir daha..

Ama vaktinde çekilmesini bildiği için "bilge bir eski başkan" olarak, herkesin başı sıkıştığında başvurduğu onurlu bir insan kimliği ile çekildi hayat sahnesinden...

***

Cem Boyner'in yayın sorumluluğunu üstlendiği (ki o da, yolun sonuna geldiğinde YDH'dan ayrılmıştı) "Güç Merkezli Yönetim" adlı kitabın yazarı Stanford Üniversitesi'nden yazar Jeffrey Pfeffer, istifa kurumu üzerine ilginç tahlillerde bulunuyor.

"İstifanın dayanılmaz ağırlığı" üzerine yazılmış bu denemeyi bütün "demir"baş'ların okumasında yarar var:

"Yaşlanmak kaçınılmaz bir sondur ve yaşlandığımızda hepimiz ne kadar zengin şöhretli ya da zeki olursak olalım sonunda gücümüzü kaybedeceğiz; artık çoğu mevki için yasaya aykırı olan zorunlu emeklilik yüzünden değilse bile hastalık ve ölüm yüzünden.

İşi bırakma psikolojisine ilişkin bir tartışma bu kitabın amaçlarını aşıyor, ama bir iktidar makamına ve bunun sağladığı imtiyazlara kavuşmak için büyük çabalar harcadıktan sonra bundan uysalca vazgeçmenin neden kolay olmadığını anlamak zor değildir. Gene de bunun birkaç istisnası vardır. Ford'un eski başkanlarından ve Stanford İşletmecilik Okulu dekanlarından R.J. Miller, başka bir eski Stanford dekanı ve şirket yöneticisi Ernest Arbuckle'ın bir makamda on sene geçirdikten sonra oradan ayrılmak gerektiği tavsiyesini tekrarlamaktan hoşlanırdı. Arbuckle, Wells Fargo'da üst düzey yöneticilik, Stanford'da dekanlık yapmış ve sonra bir süre Saga Foods'un başkanlığını yürütmüştü. Bu tür duyguları övgüyle karşılayabiliriz, ama liderlerimizin bu duygulara sahip olmasını ummak pek akla yakın değildir.

Bu yüzden, iktidardan ayrılma sorununu çözmenin belki en iyi yolu, bu süreci kurumsallaştırmaktır. Görev süresini önceden saptarsak, zorunlu değişim mekanizmaları oluşturursak, yani iktidar devir teslimini düzenlemelere bağlarsak, iktidarı kaybetmenin küçük düşürücü etkisini ortadan kaldırır ve bunu olayların akışının doğal akışının bir parçası haline getiririz. Böylece hem bireyler, hem de kuruluşlar için travmanın şiddeti azalır.

O halde, öğrenmemiz gereken şey hem iktidarı zamansız kaybetmekten kaçınmak, hem de görevlerimizden onurlu bir şekilde ayrılmaktır. Kuruluşların işleyişini ve yönetilmesini sağlayan sistem içindeki rolümüzü anlamak, bu amaçların her ikisine de ulaşmamızı kolaylaştırır.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır