Şöyle devam ediyor Orhan Bey:
"Ben bu diğer yanımdan şikayetçiyim. Şikayetimin sebebine gelince; güzelliklere, doğruluklara, haklılıklara, sadece diğer yan olduğundan dolayı destek vermediği içindir.
Bu böyle olmamalı ve benim için böyle olmayacak. Sizin farklı fikirde olmanız, yazılarınızı okumamı, şarkılarınızı dinlememi, başarılarınızda sizinle gurur duymamı ve sizi coşkuyla alkışlamamı engellemeyecek.
Aynı ülkenin insanıyız, aynı sıkıntıları yaşıyoruz, aynı demokrasiyi istiyoruz, aynı konuları eleştiriyoruz.
Bu dertlerden kurtulmuş ülke insanlarına baktığımızda aralarındaki farklı fikirleri savaş alanlarında veya terör ile değil, masa başlarında ve ülkenin yararına daha iyiyi bulmak için çarpıştırdıklarını ve harmanladıklarını görüyoruz.
Hedefimiz Türkiye Cumhuriyeti kimliğini aranır, istenir ve özgür bir kimlik haline getirmek."
Orhan Bey, daha sonra "dinozor yuvasına dönüşmüş" devlet yaplanmasını değiştirmek gerektiğini belirtiyor ve diyor ki:
"Eminim içinizden, be oğlum, bunları 32 yaşında anca mı kavradın diye geçiriyorsunuzdur. Ama unutmayın ben bu ülkenin çocuğuyum ve bu ülkede okudum. Bu güzel düşünce tohumlarını daha okulun ilk yıllarından itibaren, öğretmenlerin benim içime ekmesi gerekmiyor muydu? Neyse, inşaallah gelecek nesillerin içine bu uzlaşma ve sevgi tohumlarını ekmeyi becerebiliriz."
İşte size, diğer yanından şikayetçi olan genç bir adamın mektubundan parçalar.
Mektup, bir hastalığımızı vurguluyor.
Klişelerle düşünme, genelleştirme ve kamplaşma hastalığımızı.
Bireylerin özgürce tartışamadığı, sürü sürü ayrılmış bir toplumun sancıları bunlar.
Orhan Bey'in mektubu, bana da bu konularda bazı itiraflarda bulunma fırsatı verdi.
Ama bugünlük yerimiz kalmadı.
İzin verirseniz, yarın konuya devam edelim.