kapat

07.10.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
inter merkez
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Teba
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
'Rejimi koruyorum'
Başsavcı Savaş, FP'nin kapatılması davasıyla ilgili "Esas hakkındaki görüşünü" Anayasa Mahkemesi'ne teslim etti. İşte, "Rejimi korumak için uygulanan yasak, demokrasiye halel getirmez" diyen Savaş'ın görüşlerinin özeti..

FP'nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne dava açan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, parasını kendi cebinden ödeyerek kitap haline de getirdiği 105 sayfalık esas hakkındaki görüşünü, dün Anayasa Mahkemesi'ne sundu.

"FP'nin kapatılan RP'nin devamı niteliğinde bir parti" ve "laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu" iddiasını yineleyen Savaş, FP'nin temelli kapatılması isteminde bulundu. FP davasına ilişkin esas hakkındaki görüşünde, çok sayıda bilim adamı, düşünür ve yazara ait çalışmalardan alıntı yapan Başsavcı Savaş'ın esas hakkındaki mütalaası özetle şöyle:

Hoşgörü gösterİlemez
- Sınırsız hoşgörü, hoşgörüyü ortadan kaldırır. Hoşgörü sahibi olmayanlara hoşgörü gösterilmesi, hoşgörülü bir toplumun dayatmacılara karşı savunmasız bırakılması, hoşgörülü kişinin kendisini de yokeder. Parti yasağı sorunu özellikle ülkemiz bakımından güncelliğini sürekli koruyan bir konudur. Başka ülkeler bakımından güncel önemli arka planda kalsa da bu sorun, "demokrasilerde parti yasağı yoktur" şeklinde yüzeysel söylemlerle geçiştirilebilecek bir konu değildir.

Yakınmaya hakları yok
- Rejimi yıkma amacı güden ve bu amaca ulaşmak için demokrasinin kendilerine sağladığı hakları kötüye kullanan ve gerektiğinde şiddete başvurma hazırlığına yönelen partilerin, kendilerine yönelik bir yasağın varlığından ve uygulanmasından yakınmaya hakları yoktur.

Rejime karşıt partiler
- Türkiye'de siyasal partiler hukukunun önündeki en büyük engel, siyasal partiler yelpazesinde demokrasiyi içtenlikle benimsememiş partilerin yaygınlığıdır. Parti içi demokrasinin yokluğu, liderler sultası, gibi söylemlerin yaygınlığı, demokrasi kültüründeki eksikliğin bir göstergesidir. Partilere egemen olan kadroların büyük bir çoğunluğu, demokrasiyi bir yaşam biçimi olarak düşünmemekte, onu, kendilerini siyasal iktidara götürmekle işlevini tamamlayacak bir araç olarak görmektedir. Ama asıl tehlikelisi, rejimle barışık olmayan devletin ülkesi ve ulusuyla bölünmez bütünlüğünü, üniter yapısını, laik düzenini tartışma konusu yapan kısa ya da uzun vadede bu niteliklerde şu ya da bu ölçüde değişiklik yapmayı amaçlayan partilerin siyasal partiler yelpazesinde küçümsenmeyecek bir yer tutmasıdır. Bu tür partilerin her somut olayda rejim pazarlığına yönelmesi, Türkiye'de demokratik bir konsensüsün varlığını şüpheye düşürecek boyutlara varmıştır.

Bölücülerle el eleler
- İnsanlık tarihinin muhakkak ki en acımasız terör örgütü olan PKK'nın eylemleri aralıksız sürerken, Türk medyasının köşe başlarını tutmuş yazarlarının, aydınlarımızın önemli bir kısmının terör olgusuna yaklaşımı pek farklı değil. Sanki görevleri, terörü mazur göstermek. Aslında bunların tüm sorunlarımıza yaklaşımı farklı olmamıştır. Hep Batı'dan, bilimden, çağdaşlıktan söz ederler, ancak birtek sorunun dahi bilimsel analizini doğru dürüst yapabildikleri görülmemiştir. Sorunlara daima ütopik ve kolay çözüm yolları aramak, popülizm, hiçbir zaman gerçekçi olamamak ve adeta sosyoloji bilimini inkar ederek her ülkenin sorunlarına o günün modasına uygun benzer reçeteler önermek, taklitçiliği bilimsellik sanmak, temel özellikleridir.

- Kısa bir süre öncesine kadar "gerçek demokrasi Marksist demokrasidir" diyerek Anayasal düzenimize karşı silahlı eylem yapmaları için gençlerimizi kışkırtanlar, dini esaslara dayanan bir devlet düzeni kurabilmek için adil düzen safsatasını yaymaya çalışanlar, eli kanlı bölücülerin paralı ve parasız savunuculuğunu üstlenenler el ele vermişler, hep birlikte her sorunumuza aynı reçeteyi öneriyorlar ve giderek daha etkili oluyorlar.

Kin ve düşmanlığa tahrik
- Aslında "Düşünce suç olmaktan çıkarılmalıdır" sloganın ardı ardına ve koro halinde tekrarlanmasıyla istenen, irtica ve süreklilik kazanan bölücü eylemler açık ve somut tehlike oluşturmaya devam ederken her gün en az bir erimiz şehit edilirken, ülke bütünlüğünü hedef alan yazıları ve sözlü propagandanın, halkı ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrikin serbest bırakılmasıdır. Acaba iddia edildiği gibi çağdaş demokrasilerde düşünceyi açıklama hürriyeti sınırsız mı? Teröristlere ve yandaşlarına propaganda ve örgütlenme özgürlüğü tanıyarak terörü önleyebilmiş ülke var mı? Cevap kesinlikle hayırdır.

Fatura gençlere
- Akıllı insanlar ve iyi yönetilen devletler başkalarının hatalarından, akılsız insanlar ve kötü yöneliten devletler kendi hatalarından ders alırlar. Bizim aydınlarımız ne başkalarının ne de kendi hatalarından ders almasını biliyorlar. Faturasını da genellikle iyi niyetli Türk gençlerine ödetiyorlar.

Şeytanın en iyi dostları
- Alman Şairi Heine "Şeytanın en iyi dostları, şeytanın varlığına inanmayan liberal aydınlardır" demişti. Bu çeşit aydınlar, düşüncelerini tutarlı göstermek için bulundukları ülkede rejime ve ülke bütünlüğüne yönelik tehlikeler olduğunu, boyutları ne olursa olsun asla kabul etmezler veya bu tehlikelerin ancak ve ancak düşünce hürriyetine (tahrik ve propaganda dahil) sınır getirilmemesiyle aşılabileceğini iddia ederler.

Cehennem yolu
- Ülkemizde irtica ve bölücülük tehlikesi olduğunu söyleyen, bunca kan dökücü eylemine rağmen PKK'yı açıkça kınayan bir liberal aydın, bugüne kadar görülmedi. Düşünce hayatımıza renk kattıkları doğrudur. Ancak cehenneme giden yola en güzel taşları da onlar döşüyorlar. Hiçbir zaman demokrat olamamış ve olamayacak siyasal islamcılar ve bölücülerce baştacı edilmeleri bu nedenledir.

Laiklik
- Son günlerde "yeni bir Anayasa" ve "yeni bir laiklik anlayışı" tartışmaları yoğunluk kazanmıştır. Başsavcılığım, Anayasamızı eleştirmek değil, uygulamakla görevli olduğundan, resmi bir belge olan esas hakkında görüşümüzü bildirirken, bu tartışmalara ilişkin şahsi görüşümü yazmayı uygun görmüyorum. Ancak Anayasamızın açıkça açıkladığı eylemlere kayıtsız kalırsak, başka bir deyişle hukukçular olarak görevimizi yapmaz, Anayasamızı uygulamaktan vazgeçersek ne olur? Hemen söyleyelim ki kamu düzenimiz bozulur.

Tek tip insan yetişmez
- Laik eğitim veren okullarda tek tip insan yetiştiği görülmemiştir. Ama din eğitimi veren okullar için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Türkiye Cumhuriyeti Eğitim Birliği (Tevhidi Tedrisat) Kanunu'nu uygulamaktan hiçbir zaman vazgeçmemelidir. Belli koşullarda bazı giysilerin yasaklanması inanç özgürlüğünün özüne tecavüz sayılmaz. Çünkü idari merci tarafından yapılan bu yasaklamada önemli derecede kamu yararının varlığı sözkonusudur.

Devlet neler yapabilmeli?
- Demokratik toplumlar, günümüzde çok sofistike bir casusluk ve terörizm tehlikesi altındadır. Dolayısıyla devlet bu gibi tehlikelere etkin bir şekilde karşı koyabilmek için gizli izleme ve gözetim yöntemleri uygulayabilmelidir. Batılı birçok ülkede bu yöntem uygulanmaktadır.

Özdağlar bandı örnek'
Esas hakkında mütalaasında, DEP davası ile ABD ve İngiltere'deki uygulamalardan örnekler de veren Başsavcı Savaş, Necmettin Erbakan ile Yasin Hatipoğlu'nun telefon konuşmasına ilişkin ses bantının delil olarak değerlendirilmesini isteyerek şöyle dedi:

"Delilin elde edilmesinin suç olduğu bir gerçek olabilir. Fakat mantık bundan delilin kullanılmasının yasak olduğu gerçeğini çıkaramaz. Bizce hukuka aykırı elde edilmiş delillerin suç mahkemesinde hakim tarafından görmemezliğe gelinmesi kabul edilemez. Necmettin Erbakan ile Yasin Hatipoğlu arasında bir araç telefonuyla yapılan ve bir özel şahıs tarafından banda kaydedilen konuşmanın hükme esas alınması değil, alınmamasının yasaya aykırı olacağı kanaatindeyiz." Savaş, gizli dinleme yolu ile elde edilen ses bandının delil olarak kabul edilmesi konusunda da İsmail Özdağlar olayını örnek gösterdi. Savaş, "Anayasa Mahkememiz İsmail Özdağlar hakkında açılan davada, gizli dinleme ile elde edilen bir bandı hükme esas almıştır. Bant çözümünü de kararına aynen yazmıştır" dedi.

Süreç nasıl işleyecek?
YargItay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş'ın dün Anayasa Mahkemesi'ne teslim ettiği esas hakkında görüş, Yüksek Mahkeme tarafından FP'ye tebliğ edilecek ve sözlü savunma hazırlığı için FP'ye makul bir süre tanınacak. Bu sürenin daha önceki davalarda olduğu gibi bir ay olması bekleniyor. FP, davanın bu aşamasında da ek süre talep edebilecek. Daha sonra, Başsavcı Savaş'ın sözlü açıklaması ile FP'nin sözlü savunması için gün belirlenecek. FP adına savunmayı Genel Başkan Recai Kutan veya görevlendirilecek bir başka parti üyesi yapabilecek. Bütün bu sürecin ardından, dava dosyası yeniden raportöre verilecek ve raportör esas hakkındaki raporunu hazırlayacak. Bu sırada Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ve FP ek delil veya yazılı ek savunma verebilecek. Raporun Anayasa Mahkemesi'nin 11 üyesine dağıtılmasının ardından, Mahkeme Başkanı Ahmet Necdet Sezer bir toplantı günü belirleyecek, üyeler belirlenen günde biraya gelerek kapatma istemini esastan görüşmeye başlayacaklar. Esas hakkındaki incelemenin tamamlandıktan sonra, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın "FP'nin kapatılması" istemiyle açtığı dava karara bağlanacak. FP hakkında açılan kapatma davasının 2000 yılının ilk günlerinde sonuçlanması bekleniyor.

Parlamentoya ciddi suçlama
Anayasa Mahkemesi kararlarının TBMM tarafından hiçe sayıldığını ileri süren Başsavcı Savaş, siyasi partilerin "odak olma" eylemine sınırlama getiren, SPK'nın 103'üncü maddesinin, TBMM tarafından yeniden çıkarıldığını belirtti ve bu maddenin iptalini istedi. Savaş, kamuoyunda "kıyak emeklilik" olarak bilinen ve Anayasa Mahkemesi tarafından daha önce 8 kez iptal edilen düzenlemenin, siyasiler tarafından Anayasa Mahkemesi'ne rağmen yeniden çıkarıldığını da hatırlatarak milletvekillerini, "Bu çeşit yasalar, olsa olsa Parlamento çoğunluğunun hukuk devleti ilkesini içine sindiremediğinin delili olabilir" diyerek eleştirdi.

Ersin BAL


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır