kapat

11.07.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
intermerkez
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
YILMAZ KARAKOYUNLU(yilmazk@sabah.com.tr )


Altmışyedi yıl sonra Türkçe...

1932 yılı Türk dili için önemli girişimlerin başlatıldığı yıldır. Cumhuriyet henüz onyaşını bile doldurmamıştır; ama, benimsenen hedeflere doğru gidişin hızı dikkat çeker. Türk dilindeki zenginliklerin derlenmesi ve değerlendirilmesi cumhuriyetin önemli amaçları arasındadır.

1932 yılında Halkevleri kurulur. Reşit Galip, Türk dili ve edebiyatının Halkevlerinin bir numaralı faaliyet kolu olarak benimsendiğini açıklar. Bu tercih Atatürk'ün talimatıdır.

Türkçe'nin güzelliklerini sergileyen oyunlar yazılması ve filmler yapılması gündeme gelir. Muhsin Ertuğrul'un çektiği "Bir Millet Uyanıyor" filminde halkın anlayacağı yalın Türkçe kullanılır.

Nazım Hikmet'in ilk oyunu olan "Kafatası" sahnelenir. Türk tiyatrosunda ilk Marksist yaklaşımdır ama, dili yalın Türkçe'dir. Atatürk'ün ilgisini çeker, beğenisini kazanır.

Faruk Nafiz'in "Akın" piyesi sahnelenir. Faruk Nafiz'e iltifat eden Atatürk "Anadolu yaylalarına çık; halkın dilini işle, bir memleket edebiyatı oluştur" önerisinde bulunur. "Han Duvarları", "Çoban Çeşmesi" yalın Türkçe'yle yazılmış şiirlerin örnekleridir.

Yakup Kadri'nin "Yaban" romanı, aydınla halk, kentle kır arasındaki uçurumu kapatmayı amaçlar ve bu gerçeği yalın Türkçe'yle anlatır.

"Kadro Dergisi" yayınlanır. Bilimde, sanatta, felsefede, iktisatta, yalın Türkçe ile yazılmış makalelerin, düşünce yaşamımıza önemli katkıları olur.

İlk Türkçe ezan, ilk Türkçe hutbe, ilk Türkçe Kuran 1932 yılında okunur...

* * *

1932 yılında Atatürk, "Ülkesini ve bağımsızlığını korumasını bilen Türk ulusu, dilini de yabancı dillerin boyundurluğundan kurtarmalıdır" diyordu.

Türkçe'nin anlatım yeteneğinin kaynağını halkın dilinden aldığını belirtiyor ve dilin yabancı sözcüklerden arındırılmasını ve yeni sözcüklerle zenginleştirilmesini öngörüyordu.

Türkçe'yi çağdaş uygarlığın gereklerini karşılayacak düzeye yükseltmek ve ana öğeleri öz Türkçe olan ulusal bir dil yaratmak ve zaman içinde onu evrenselliği ulaştırmak hedefi benimsenmişti.

Ve sonra Atatürk'ün emriyle Samih Rifat'ın başkanlığında Ruşen Eşref (Ünaydın), Celal Sahir (Erozan), Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) tarafından Türk Dili Tetkik Cemiyeti kuruldu. 1936 yılında adı, Türk Dil Kurumu olarak değiştirildi.

Yarın 12 Temmuz, Türk Dil Kurumu'nun kuruluşunun 67. yılıdır...

Doğrusu nasıl kutlanacağını merak ediyorum...

* * *

Elli yıl önce Nurallah Ataç, Türkçe'nin yalınlaştırılması için yeni sözcükler önermiş ve eleştirilerini bu sözcüklerle yazmıştı. Kullandığı öz Türkçe sözcüklerin anlaşılmasını sağlamak ve kullanılmasını özendirmek için parantez içinde Osmanlıcalarını yazıyordu.

1944 türü milliyetçiliğin aşırı uçları, önerilen öz Türkçe sözcükler için "dilimiz bozuyor" diye Ataç'ı komünistlikle suçlayacak kadar ileri gittiler.

O günlerden seçilmiş birkaç sözcük nereden nereye geldiğimizin güzel örnekleridir. Seçim (intihap), seçmen (müntehip), etki (tesir), izlenim (intiba), esin (ilham), eleştiri (tenkit), yargıç (hakim), savcı (müddei umumi), yaşam (hayat), uygar (medeni), yetki (selahiyet), eylem (fiil), özgür (hür), giysi (elbise), düşünce (fikir).

* * *

Osmanlı'nın kuruluşundan Fatih'e kadar Türk dilinin üstünlüğü vardı. Fatih'ten Yavuz'a kadar yabancı dil etkisi artmaya başladı.

Yavuz'dan Lale Devri'ne kadar Arapça ve Farsça'nın egemenliği doruklaştı.

Lale Devri'nden Tanzimat'a kadar Türkçe yeniden önem kazandı ve Tanzimat'tan bu yana Türkçe'nin bağımsızlığı savaşı başladı. Bu savaşı Atatürk doruklaştırdı.

Türk Dil Kurumu, bugün Atatürk'ün amaçladığı doğrultuda çalışabilecek cesarette midir bilmiyorum. Ama, ulusal dil yerine yabancı dili geçirmeye çalışan yeni eğitim furyası karşısında suskun kalışını anlamak mümkün değildir.

Atatürk'ün, Türk dilini yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmak amacıyla kurduğu TDK, yabancı dil boyunduruğu davetinin meziyet sayıldığı bir eğitim modelinin suskun tanıklığında kalıyorsa, 67 yılımızı boşa geçirmişiz demektir.

O zaman da kuruluşunu kutlamanın anlamı var mı diye düşünmeliyiz...

Yazarlar sayfasına geri gitmek için tıklayınız.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır