kapat

11.07.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
intermerkez
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )


St. Tropez'yi korumak..

"Şu suya bir bak" dedi, Mudo.. Köyün tam göbeğindeyiz, "Bak" dediği anda..

Ve sahile hafif hafif vuran dalgaların suyu, billur.. Dipteki bütün çakıl taşlarını tane tane görüyorsun..

Yahu bu köyün hiçbir kiri, çöpü denize akmaz mı?..

Bunlar kavun, karpuz, patlıcan, hıyar yemezler mi?.. Bu denize lağım hiç sızmaz mı?..

Hadi köylüler köylerine sahip.. Peki dünyanın bin yerinden binlerce turist geliyor.. Onlar nasıl uyuyor bu kurala?..

Bu sorunun acı bir yanıtı var dostlar..

Uygarlık..

Adamlar uygar.. Adamlar uygar olunca, gelen giden de uygar oluyor mecburen.. Ayrıca gelen giderken, gene geleceğini düşünüyor..

Bir bizdeki piknik yerlerini düşündüm. Akşam nasıl leş gibi bırakırız, haftaya gene geleceğimizi düşünmeden. Burda "Seneye gene geleceğim, aman" diyor insanlar..

Suya bakarken utandım.. Kıskandım..

Bir şeyi daha kıskandım..

Pazar sabahı Niklan "Kiliseye gideceğim, dua etmeye" dedi.. Pazar dualarını hiç eksik etmemiş hayatında.. Kilise olması şart değil. Konya'da imiş yıllar önce bir pazar.. Kilise yok.. Camiye gitmiş.. "Tanrının evinde olmak önemli olan. Kendini Tanrıya yakın hissetmek" dedi..

Bizdeki camiler gibi, Avrupa'da kiliseler sanat eserleridir. "Ben de geliyorum" dedim.. Gittik..

Gerçekten güzel bir kilise.. Tertemiz, pırıl pırıl bir cemaat.. Hemen herkes şortlu.. Bizde Kaya Çilingiroğlu'nun şortlu camiye gitmesi, birinci sayfa haberi olmuştu, onu hatırladım.

İlahiler okuyarak ayin yapıyorlar.. Rahip incili Fransızca okuyor.. Şaşırdım.

"Katolikler Latince yapmaz mı ayinlerini?" dedim Niklan'a..

"Bu son Papa, her ulusun kendi dilinde ibadet etmesini istedi.. İstanbul'da bir pazar sabahı St. Michel Kilisesi'ne gidersen, orada Türkçe ibadet edildiğini göreceksin" dedi.

Bir pazar gideceğim..

Ve bir şeyi daha kıskandım..

Köyün meydanına cumartesi sabahı pazar kuruluyor.. Sebze, meyve, antika, giyecek, içecek.. Aklınıza ne gelirse.. Ama ne gelirse.. Saat bire kadar.. Öğlen bire..

İkide gelin.. En müthiş polis aletleri ile gelin.. O sabah orda pazar kurulduğunun en küçük izine rastlamazsınız..

İstanbul'daki faks ve e-mail dosyamı düşündüm.. Kurulan pazarların arkada bıraktığı leş kokular ve bu leşlere saldıran fareler yüzünden hayatlarından bezen komşuların şikayetleri ve kılını kıpırdatmayan belediyeler aklıma geldi.

Bizim dinimizde temizlik imandan gelir, onlar pistir bize göre değil mi?..

Lafla peynir gemisi yürümüyor..

Bir ülkenin, bir ulusun, bir cemaatin uygarlığı, temizliğinden anlaşılıyor ilk..

Her yeri yeşil.. Her yeri çiçek.. Her yeri temiz, tertemiz St. Tropez bu defa bana keyiften çok kompleks verdi..

Bir daha gitmesem mi acaba?..

Pazar Neşesi
Pazar Neşemiz Kazım Okçuoğlu'ndan.. Seda Güler'e ithafen..

Adem yalnızlıktan fena halde şikayet etmeye başlayınca Tanrı "Sana bir 'Kadın' yapacağım" demiş..

"Kadın mı?.. O da ne?" demiş Adem..

"En müthiş rüyalarında bile görmediğin kadar güzel bir yaratık.. Sadece seni mutlu etmek için yaşayacak. Sabahtan akşama yolunu gözleyecek. En güvenilir arkadaşın, en muhteşem sevgilin olacak. Sohbetine doyamayacaksın. Sana dünyanın en çeşitli ve en lezzetli yemeklerini yapacak. En güzel, en temiz, en sıcak yuvayı sunacak. En terbiyeli, en düşünceli, en başarılı çocuklar yetiştirecek.. Ve tabii, bütün şakalarına kahkahalarla gülecek.."

"Vay canına" demiş Adem.. "Harika.. Peki Yüce Tanrım bu kadın dediğin şeyi nasıl yapacaksın?.."

"Bacaklarından birini alacağım, ondan sana kadın yapacağım!.."

Bir an düşünmüş Adem.. Sonra sormuş:

"Bir kaburga kemiği versem, nasıl bir şey yapabilirsin?.."

Şu anda yanıyorsanız..
Şu anda güneşin altında cayır cayır yanmakta iseniz, bu yazıyı biraz daha dikkatle okumanız gerek..

Cilt kanseri falan değil.. Yaşıtı Sophia Loren hala dünyanın en güzel kadınlarından biri iken, marsık gibi yanmayı marifet sayan Brigitte Bardot'nun nasıl enkaza döndüğünü gözlerimle gördüm de..

O zaman karar verdim, St. Tropez'ye giderken, bir Amerikan gazetesinde okuduğum dünyaca ünlü uzman Jane E. Brody'nin yazısının ana hatlarını size nakletmeyi..

* * *

Gençlik günlerimde, kim daha hızlı ve daha kara yanacak diye yarış yapardık. Şimdi bunca yıl sonra, benekli derime, kol ve bacaklarımda başlayan kırışıklara bakıyorum da, "Şimdi bildiklerimi keşke o zaman bilseydim" diye yanıyorum.

Pek çok insan, güneşte yanmış deriyi sağlık kabul eder. Oysa yanık deri, sağlıktan başka her şeydir.

Yanık ten, deri hücrelerindeki melanin maddesinin, güneşin zararlarına karşı vücudu koruma hamlesiyle dönüşümü sonucu oluşur. Bu deriyi esmerleştiren dönüşüm güneş ışınlarının daha içerdeki hücrelere zarar vermesini önler. Ama bu koruma asla tam değildir.

Sorun mor ötesi, ultraviyole ışınlarında.. UV diyelim kısaca.. UV dalga boyuna göre üçe ayrılır. UVA, UVB ve UVC.. Atmosferdeki ozon, UVB'nin büyük bir bölümü ile, üçüncü cinsi, UVC'yi bloke eder. Ozon tabakası incelince, ya da delinince dünyaya ulaşan UVB artar.

UVB, güneş yanıklarının, yerel deri kanserlerinin ve de tehlikeli deri kanseri melanomanın sorumlusudur. Gençlikteki ciddi bir iki güneş yanığı, ilerde ölümcül melanomaya yol açabilir.

Ara sıra güneşe çıkanlar, devamlı güneşte yaşayan çiftçi, balıkçı gibilere göre daha büyük risk altındadırlar. Deri güneşe karşı ne kadar zayıfsa kanser riski o kadar artar.

UVA da kanser yapabilir, ama asıl zararı deriyi erken yaşlandırmasıdır. UVA'nın uzun dalgaları derinin derinliklerine dalar ve orada deriyi düzgün ve sıkı tutan elastik hücreleri tahrip eder.. Bu ışınların deriyi ne kadar yaşlandırdığını görmek istiyorsanız, güneşe açık bir yerinizle, kapalı yerinizi yan yana getirip mukayese edin.

Solaryuma gidenler, yüksek dozda UVA alırlar. Aman dikkat!..

UVA ozon tabakasından olduğu gibi camdan da geçer. Yani güneşin yolladığı UVA'nın yüzde doksanı yeryüzüne, size ulaşır.

Peki hem güneşe çıkıp, hem de nasıl korunacağız?.

Güneşten koruyucu sıvıların (Yağlı, ya da yağsız olabilir) üzerinde şimdi bir SPF işareti var. Sun Protection Factor/ Güneşten koruma faktörü yani. Yanında da bir 4'ten 60'a kadar bir rakam..

Üzerinde bu işaret olmayan güneş yağları işe yaramaz. Geçin.

Amerikan Ulusal Kanser Vakfı, halkın kafasını fazla karıştırmamak için bu faktörü üç gurupta topladı:

Minimal koruma: SPF 2 ile 12 arası.

Ilımlı koruma: SPF 12 ile 30.

Yüksek koruma: 30 ve yukarısı.

Şimdi burada önemli olan şu.. SPF, insanın UVB'den korunma süresini arttırıyor. Diyelim 20 dakikada yanık oluşuyor. SPF 15 sürdüğünüz zaman, güneş yanığı oluşması için beş saat güneş altında kalmanız gerek.

İyi sonuç almak için, güneş yağını, güneşe çıkmadan 15 dakika önce sürmeniz gerek. Yani güneşe uzanıp yağlanmaya başlarsanız geç kalmış olursunuz.

İkincisi, pek çok insan yağı yeterli derecede sürmediği için, labratuvarlarda belirlenen koruma seviyesine ulaşılmaz. Bu yüzden SPF'si yüksek bir yağı tavsiye ederim.

Ayrıca, eğer aldığınız malın üzerinde açıkça, ayrıca UVA'ya karşı koruduğu da yazmıyorsa, bilin ki, bunu sürseniz de, UVA, yapacağı tahribi aynen yapar.

Makyaj yapan kadınların, güneş ışınlarından koruyan kozmetikler tercih etmesinde fayda var. Piyasada UVA ve UVB koruyucusu yüz losyonları ve dudak balsamları var.

Tabii güneşin zararlarından korunmanın en kestirme yolu, güneşten mümkün olduğu kadar açmak. Güneş altında iken, en az yedibuçuk santim genişliğinde siperliği olan şapka kullanın. Gözlerinizi güneş gözlüğü ile koruyun. (UV katarakt sebebidir.)

Güneş ışınları, yansıdığı için, gölgede oturduğunuz zaman bile SPF'li yağlar sürün.

* * *

Şimdi keyifli güneşlenmeler Sevgili Okuyucular!..

BİZİM DUVAR
Toschack ve Geremi'den sonra, Baliç de Real'de.. Tele Voleler Madrid'de şube açarlar artık..

Hakan & Utku

SEVDİĞİM LAFLAR
Size kafanız hükmediyorsa kralsınız. Vücudunuz hükmediyorsa, köle!..

Cato (MÖ.234 - MÖ.149)

PAZARIN SORUSU
Dilsiz çocuk ayıp bir laf ederse, annesi ellerine mi biber sürer?

Yazarlar sayfasına geri gitmek için tıklayınız.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır