kapat

08.07.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
intermerkez
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )


2001 ufukta göründü!..

"Hem de Türkiye'de yapılacak 2001 Avrupa Basketbol Şampiyonası'nda, Türkiye şampiyonluğa oynayacak ekiplerin başında geliyor.."

1999 Avrupa Basketbol Şampiyonası'nın bizim açımızdan özeti bu işte..

Ünal Özüak "Bu yıl final oynayan İspanya ve İtalya'dan da iyi takımız biz" dedi.. Yalçın Granit'le konuştum.. Tamamen ayni fikirde..

Kulüplerin basketbola asılması ve çapı büyütmesi ile milli takım da büyüdü. İşin sırrı bu.. (Bu yıl kulüpler küçülmeğe başladı, yalnız..)

Peki bu kadar iyi takımdık da, niye Olimpiyat hakkını bile kazanamadık?..

İşte yanıt verilmesi gereken soru bu..

Bu ülke spor medyası üzerine sinen aşağılık kompleksini bir türlü atamadı..

Yenilen ve kaybeden takımın arkasından övgüler yazanlar sadece bizleriz..

"Bu da yeter aslanım.. Üzülme kaplanım!.."

Bakın bu aptallığı sürdürürsek, ufukta görülen 2001'in ardından da ayni şeyleri yazarız..

1999'da kaybettik..

Neden kaybettik, bunun yanıtları araştırılmalı, teselli edebiyatı yerine....

Basketbol istatistik sporudur.

Bakın ilk sekiz takım arasında yüzde 45 isabet ortalaması ve 62 sayıyla sekizinciyiz. Klasmandaki yerimiz de sekizincilik.. Atamazsan, kazanamazsın..

Oysa çok iyi şutörlerimiz ve ve çok iyi uzun adamlarımız var..

Neden böyle..

Yanlışlar takım seçilirken başladı. Harun ve Orhun'un sakat olmadıklarını bütün dünya biliyordu. Af talepleri hemen kabul edildi. Orhun gibi dünya çapında bir oyun kurucu dışta kalınca, takım, Rookie yani çaylak Kerem'e kaldı. Tek başına bu kadar uzun bir turnuvayı götürmesi imkansızdı. Götüremedi.

Bu arada iki hatası, iki kritik maçı kaybetmemize yol açtı. İtalya maçında kahramanlığa soyundu, son saniyede.. Oysa takımda daha iyi atanlar vardı.. Bir tek Yalçın Ağabey yazdı açıkça bu hatayı.. "Maçı takım kazanır" dedi.. "Oyuncu değil.."

Fransa maçında ise, kenarın da katılımı ile, aldığımız maçı verdi Kerem.. Oyunun sonları yaklaşmıştı. İlerdeydik. Kerem getirdiği topları elinden çıkarmadı. Sahada anlamsız dolaştı durdu.. Bu yüzden 30 saniye dolarken acele ve dengesiz atışlar yapmak zorunda kaldık.. Hepsi isabetsizdi. Fransızlar göz göre göre arayı kapadılar, Kerem'e kimse müdahele etmedi.

Sayı makinesi Harun da gözden çıkarılırkenm Ünal'ın deyişi ile Sırp Sındığı Savaşı'nda edilmeyecek laflar eden Mirsad, federasyon başkanı tarafından zorla takıma aldırıldı. Mirsad oynacağı maçları kendisi seçecek kadar küstahtı, ama herşeyine göz yumuldu. Onun yüzünden Mehmet Okur gibi bir geleceğin büyük basketbolcusu, turnuva boyu harcandı.

Başka zaaflarımız da vardı..

Bir.. Türkiye böyle uzun turnuvalara henüz fizik olarak hazır değil.. Sonunda çözüleceğimiz belliydi.. Neden hazır değil peki?.. Bunu teknik kadronun yanıtlaması gerek.

İki.. Bizzat şahit oldum. Milletin bedeni Fransa'da aklı Türkiye'de idi. En kritik maçın sabahı, bir basketbol meneceri ile kahvaltıda idim. Takımın yarısı adamı aradı telefonla.. Transfer durumları konuşuldu.. Maça böyle konsantre olunur mu?.

Üç.. Bu takım yanlış yönetildi. Kilit Fransa maçını hakemler değil, kenar kaybetti. En iyi atış yapana boş topu kullandırma, Altın Hücum ilkesinden habersiz, takım tam oturmuş, savunma, hücum dengesi kurulmuşken zırt pırt oyuncu değiştirme ve az önce söyledik, en kritik topları en kötü kullanmada ısrarımız, bizi Sydney'den etti.

Ders alabilirsek.. Turnuva maçlarını kasetlerden tekrar tekrar izler, yanlışları bulursak.. Takımı sempati, antipatiler, kırgınlıklar, dostluklarla değil, "Basketbol" ile seçersek.. Kenara da iyi bir yönetim koyarsak..

Bu genç takım bizi 2001 yılında zafere taşır!..

"Geliyorum" diye bağıran felaket!..
Jet-Pa olayı Türk futbolunun nasıl büyük bir felakete doğru hızla gittiğini gösteriyor, ama ilgili herkes sus pus..

Neden?..

Bu ülkede ilkeler değil, popülizm esas..

Jet-Pa Sergen'i ve Alpay'ı Fener'e verdi ya.. Kimsenin gıkı çıkmıyor..

Bakan Fikret Ünlü..

Sosyal demokrat bakan üstelik.. Jet-Pa'nın ne olduğu konusunda en iyi istihbaratı olması gereken kişi.. (Yoksa, dünyadan haberi yok mu?..)

Nasıl seyrediyor olayları, Fenerbahçe camiasını kızdırmasın diye..

Futbol Federasyonu.. Mafyalı kongrede seçilmiş, mafyanın öfkesini dindirebilmek için asbaşkanı feda etmiş, yetmemiş, Eyüp Sultan'da kurbanlar kestirmiş bir federasyon başkanının, bu olayları seyretmesi doğal.. Haluk Ulusoy karşı çıksa şaşardım zaten..

Peki ama medya..

Bu medyanın dev yazarları?..

Neredeler onlar?..

Üzerlerine ölü toprağı mı serpildi?..

Bir Turgay Şeren dokundu biraz..

Nerde ilke adamı Doğan Koloğlu?..

Nerde Dünya Spor Yazarları derneği Başkanı Togay Bayatlı?..

Nerde Türkiye Spor Yazarları Derneği Başkanı Atilla Gökçe?..

Nerde bu ülkenin sporundan artık sorumlu olma olgunluğuna ulaşmış kıdemli kalemler?..

Kim sustuyor onları?..

Jet-Pa'nın ne olduğunu kendi gazetelerinin baş sayfaları, ekonomi sayfaları sütunlarla yazarken, spor sayfalarının bu karanlık kuruluşu aklamak için yarışa girmesindeki çelişki neden?..

Fenerbahçe gibi bir kulüp böyle bir organizasyonla nasıl işbirliği yapar, onun mallarının markasını nasıl Türkiye'nin en değerli formalarından birinin üstüne taşır?..

Süleyman Seba gibi bir başkan, üç kuruş için nasıl böyle futbolla uzaktan yakından alakası olmayan bir kuruma oyuncu satarak, mafyaya kapıları ardına kadar açan bir kötü örneğin sorumluluğu altına girer.. Beşiktaş'ı mafyadan temizlemek için nasıl bir savaş verdiğini Seba'nın kendisi en iyi bilmiyor mu?.

Jet-Pa kazanır da, mafya niye kazanmasın?..

Seneye en iyi futbolculara mafya babaları "Ya imza atarsın, ya da dizine kurşunu yersin, futbol hayatın biter" diye sahiplenirse, kim, nasıl karşı çıkacak, ortada emsal varken?..

Efendim.. Yasalmış. Futbolcuyu Siirt Köy Hizmetleri alıyormuş..

Bu ancak bu ülkenin saf sosyal demokrat bakanını aldatır.

Açın yönetmelikleri..

Kulüpler bütçelerini kongrelerinden geçirip federasyona onaylatmak zorundalar. Ondan sonra bütün mali işlemleri bu bütçe içindedir?..

Açıklasın bakalım mafya icazetlisi Haluk Ulusoy Başkan, Siirt Köy Hizmetleri'nin bütçesi nedir?.. Bu bütçe içine Alpay ve Sergen'e ödenen milyonlarca dolar sığar mı?..

Apaçık sahtekarlık, aldatma var..

O zaman nasıl onaylar bu anlaşmaları federasyon?.. Nasıl lisans verir?..

Futbol Federasyonu'nun tüm eylemleri Bakanlığın gözetim ve denetimi altındadır. kanun böyle diyor..

Hadi müfettiş göndersin bakalım Ünlü de, soruşturma açtırsın görelim.. Siirt Köy Hizmetleri yasal olarak bu transferleri yapabilir mi?.

Diyelim kılıf uyduruldu.

Yahu işin içinde Köy Hizmetleri'nin olmadığını dünya biliyor. Zaten bütün işlemlerde bu kulübün tek yöneticisi yok. Her şeyi kamuoyunun önünde Jet-Pa Başkanı yönetiyor.. Bundan iyi aldatmaca olur mu?.. Hukukta yeri var.. Adı var: Muvazaa!..

Ecevit Başbakan.. Fikret Ünlü Spor Bakanı.. Ve Türk futbolunu Jet-Pa yönetiyor..

İşe bakın..

Ben bakıyorum ve kahroluyorum!..

Yetiş bakalım!..
Barcelona kulübü 2003-2008 yılları arasındaki maçlarının yayın hakkını 418.5 milyon dolara satmış..

418.5 milyon dolar.. Yani 175 trilyon lira falan..

Ve de, dikkat buyurun.. Geleceğe dönük satış.. Dört sezon sonrası için, şimdiden..

İnsan farkı düşünmek bile istemiyor!..

.. Ve Galatasaray'a Barcelona düşerse, yenmek için oynayacağız. Geçmişte yendiğimiz gibi!..

Erman Hoca'ya doktor gerek!..
Erman Toroğlu'nun kendisini bir doktora göstermesi zamanı geldi. Ruh doktoruna.. Milli takımın doktoru Acar Baltaş'ı tavsiye ederim.

Takıntı bir ruhsal bozukluktur.

Erman Hoca'nın, kendi palavralarını açığa vuranlara takıntısı hastalık boyutlarında..

Mustafa Denizli, Erman'ın Galatasaray'ı katletmek için elinden geleni yaptığı bir maçta "Hakemi de yendik" dedi.. O yıl kontrolündeki hakem cuntası ile Galatasaray'ın şampiyonluğunu engelledi, yetmedi. Galatasaray ve Denizli takıntısı hala sürüyor. Hala Galatasaray'ı yıpratmak için elinden geleni yapıyor. Hala Denizli'den nefret ediyor.

John Benjamin Toschack, terbiye sınırlarını aşan söylemlerine hakkettiği yanıtı verince Toschack'a taktı.. Adam gitti, Erman'ın plağı hala Toschack'ta takılı..

Şansal'ın izni ile ekranları bilmediği, yanlış bildiği kurallarla doldurup ahkam kesmelerine "Sallama hocam" diye yanıt verip ipliğini pazara çıkarttım diye şimdi de görüyorum bana taktı..

Röportaj yapıyor, konuştuklarını bana karşı tahrik edip ağızlarından laf almaya çalışıyor. Alamasa bile almış gibi yazıyor. Yerli yersiz her yazısında lafı bana getirip birşeyler sokuşturmaya uğraşıyor..

En acısı..

Doğrularla karşına çıkmaya artık gücü yetmediği için yalan yazıyor. Alenen, resmen yalan yazıyor.. Bile bile saptırıyor.. Aklınca Hıncal'ı teşhir edecek.. Onun imajını sarsacak, itibarını zedeleyecek..

Hocam.. Hocam.. Bu isim 42 yılda yapıldı.. 42 Erman, 42 asırda yıkamaz. Boşuna gayret..

Birisi, yalana başvurmaya başladı mı ona acırım.

Acıdıklarımın iddialarını ise artık cevap verecek ciddiyette bulmam..

Ekrana çıkıp milleti yanlış bilgilendirecek şekilde sallamaya devam ederse, dersini gene alır merak etmeyin..

Ama kişisel saldırılarına, yalanla, dolanla ve hele sokak çocuğu ağzı ile güya espri yaparak belden aşağı terbiye özürlü vuruşlarına kimse benden yanıt beklemesin..

Yazarlar sayfasına geri gitmek için tıklayınız.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır