kapat

23.06.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
micro
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Devlet karanlıkta
Yılmaz "Devlet karanlığın, karanlık devletin içinde. Devletin tüm fonksiyonlarını yenilemesi gerek" dedi.

ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, dün partisinin Meclis grubu toplantısında yaptığı konuşmaya ekonomi ve meclis çalışmasına ilişkin bilgi vererek başladı, "bir din adamı", "cemaat önderi" olarak tanımladığı Fethullah Gülen olayına geniş yer ayırarak sürdürdü. Yılmaz şöyle dedi:

"Meselenin ortaya çıkış şekli, vatandaşın devlete olan güvenini, devletin devlet gibi çalışıp çalışmadığını ortaya koyacak, bu konuda ipuçuları verecek niteliktedir. Ortada suç teşkil eden kasetler mi var? Bu kasetler acaba uzun süre elde tutulduktan sonra, belli bir zamanlamayla mı piyasaya çıkarılmaktadır? Eğer ortada işlenmiş bir suç varsa, bu suçu ifade eden birtakım deliller, kasetler varsa, devlet adına görev yapanlara düşen görev hiçbir siyasi mülahazaya girmeden, hiç kimseye tuzak kurmadan, hiçbir siyasi hesabın içinde olmadan buna muttali oldukları anda bunun gereğini yapmaktır. Devlet gibi devlet olmanın gereği budur.

Tuzak mı?
Şu anda olayı bilmiyoruz, bunlar nasıl ortaya çıkarıldı, kaseti kimler basına verdi? Devlet hiç kimseye karşı tuzak kuramaz, hiç kimseyi tuzağa düşüremez. Devlet suçu gördüğü anda delilleri varsa gereğini yapmak zorundadır. Bu olayda vatandaşın kafasında böyle bir şüphe vardır. Bunu dile getirmek de benim görevimdir.

Böyle zamanlamayla, siyasi hesaplarla ona buna tezgah tuzak kurarak devlet yönetmek olmaz. Bütün bunları bir varsayımla süylüyorum, eğer bunlar devletin bir kurumundan veriliyorsa, Emniyet'ten, MİT'ten, şurdan burdan veriliyorsa bunu basına veren kuruluş, kişi eğer kendi tayin ettiği zamanlamaya göre bunları basına sızdırıyorsa o zaman yaşadığımız olay çok vahim bir olaydır. Suçun gereğini yapmaktan öteye suçlu yaratmaya, insanlara tuzak kurmaya çalışıyor demektir. Böyle bir devlete vatandaşın güven duyması beklenemez."

"Takiyye yapıyor"
Yılmaz, daha sonra Gülen'in kasetteki konuşmalarına getirdi: "Bu bantlardaki ifadeler çok ciddi şüphe uyandırıcı niteliktedir. Yani bu kişinin takiyye yaptığı, aslında kamuoyuna verdiği mesajlardan farklı niyetler taşıdığı, farklı hedefler peşinde olduğunu gösterecek niteliktedir. Burada ciddi, tarafsız, devlete yakışan bir incelemeye ihtiyaç vardır. O kasetlerin önünü, arkasını, tümünü dikkate alarak ciddi bir inceleme yapılması gerekir. Bütün bunların sonunda ortada laik Cumhuriyete karşı bir eylem, bir niyet, bir girişim söz konusu ise, bu bir suçtur. Bunu izlemek emniyetin, gereğini yapmak da adaletin görevidir. Devletimizin kurumları bugüne kadar ortaya çıkan bütün zaaflarına, içlerine sızmış yanlış kişilere rağmen, bunların yaptıkları yanlış işlere rağmen cumhuriyetin niteliklerini korumada netice itibariyle başarılı olmuşlardır. Ne kadar maddi gücü olursa olsun, ne kadar yaygın olursa olsun, ne kadar peşine insan takmış olursa olsun hiç kimsenin laik cumhuriyeti değiştirebilmesi, yıkabilmesi mümkün değildir."

Yılmaz, kasetlerin yayınlanmasından sonra bir korku havasının yayılmaya çalışıldığını belirterek, Cumhuriyet'in temel niteliklerini korumaya çalışırken insan hakları ve demokrasinin bir kenara bırakılması halinde, Cumhuriyet'in vatandaştan yoksun kalacağını anlattı.

Karanlık olaylar
Sorunun sosyolojik açıdan da değerlendirilmesi gerektiğini belirten Yılmaz, Gülen'in laik rejimle barışık imajı, uzlaşma ve hoşgörüye dayalı mesajlarının sevgi odağı haline gelmesinde büyük rol oynadığına işaret etti. Yılmaz, "Eğer bu kişi bu yönleriyle sevgi odağı haline geliyorsa Türk toplumunda bu konuda bir boşluk var demektir. Herhalde bu konuda en büyük sorumluluk da Diyanet İşleri Başkanlığı'na aittir" diye konuştu.

Susurluk, Telekulak Skandalı ve Gülen kasetlerinin düşündürücü olduğuna dikkat çeken ANAP lideri, "Bu olayların ortaya çıkardığı acı gerçek şuki, aydınlatılması gereken karanlık, bu karanlığın arkasındaki olaylar çoğu zaman da devlete sirayet etmiştir. Toplum bu karanlığın içinde nereye gideceğini bilememektedir. Devlet karanlığın, karanlık devletin içindedir. Devletin tepeden tırnağa tüm fonksiyonlarının yenilenme ihtiyacı daha fazla ertelenemez hale gelmiştir." diye konuştu.

Bu konuda görevin Meclis'e düştüğünü anlatan Yılmaz, örgütlü suçlarla mücadele yasası ve yerel yönetimler reformunun çıkarılmasını istedi. Yılmaz, konuşmasını, "Çözüm uçlarda değil orta yoldadır. İşimiz zor ama her zorluktan sonra kolaylık vardır. Yeterki, bu zorluklarla mücadeleye girişmekten korkmayalım" diye bitirdi.

"28 Şubat depremi sürüyor..."
YILMAZ konuşmasının son bölümünde, 28 Şubat süreciyle ilgili değerlendirme yapmak istediğini belirterek, "Bu süreç ANAP'ın yol açtığı bir süreç değildir. Kaçınılmaz şekilde içinde bulunduğumuz süreçtir. Bu süreçte ANAP'ın yeralması büyük şans olmuştur. Bugün değilse bile tarih bunu ileride mutlaka yazacaktır" dedi. Yılmaz, şöyle devam etti:

"Eğer basit bir benzetmekle söylemek gerekirse 28 Şubat Türkiye'ye yaklaşan 8 richter ölçeğinde bir deprem gibiydi, bir sosyal deprem gibiydi. ANAP'ın iktidar ortağı olmasıyla 8 ölçeğindeki deprem ortadan kalkmamıştır. Belki 5'e düşmüştür. O döneme göre daha az ölçüde de olsa Türkiye bu depremi yaşamaya devam etmektedir. Din ve devlet ilişkilerini sağlıklı bir temele oturtmadıkça da Türkiye bu depremi yaşayacaktır."

Bu süreçte, Cumhuriyet'in temel niteliklerini korurken samimi Müslümanlar'ın zarar görmemesine büyük özen gösterdiklerini belirten Yılmaz, "18 Nisan seçimlerinde de bedelini ödedik" dedi. Yılmaz, şöyle konuştu:

"ANAP olarak devletimizi ve milletimizi ayakta tutan temel değerleri birarada yaşatmayı, devletimizin ve milletimizin bekası bakımından olmazsa olmaz şart olarak görüyoruz. Hükümetimiz hiçbir zaman bunlardan sadece birisini sahiplenme kolaycılığına sapmadı. Çünkü biliyorduk ki bu uzlaşma sağlanmadan, Türkiye'nin istikrara kavuşması mümkün değildir. Bugün de aslında bir şey değişmiş değildir. Bize göre, ülkenin rejim konusunda bir bunalıma sürüklenmesi, devletimizi yokolmaya sürükleyecek kadar olumsuzdur. Dini istismar edenlerle, cumhuriyetin temel niteliklerini açık veya gizli değiştirmek isteyenlerle mücadele etmeye devam edeceğiz."

"Bedel ödeme pahasına..."
YILMAZ konuşmasını şöyle sürdürdü: "Ama biz inanıyoruz ki, din milletimizin en önemli değerlerinden birisidir, can damarıdır. Bu damarın koparılmasına müsaade etmeyiz. İrticayla mücadelenin dinimiz İslam'la veya samimi dindar insanlarla, mütedeyyin insanlarla mücadeleye dönüştürülmesine müsaade etmeyiz. Bu yaşanan 28 Şubat sürecinden dindar insarlarımızın zarar görmemesi için elimizden geleni yaptık. Bu konudaki tavrımızı açıkça gösterdik. İrticayla mücadelenin mütedeyyin insanlarla mücadele anlamına gelmeyeceğinin, MGK kararlarına konulmasını ben önerdim. 28 şubat sürecinde dahi bir yandan bu mücadeleyi yaparken bir yandan da samimi dindar insanlarımızın hakkına hukukuna sahip çıkmaya çalıştık." "Tekrar söylüyorum, üzerimizden 18 Nisan seçimi geçti. Bu seçimde büyük zarar gördük" diye devam eden Yılmaz, gerçeği, onun hukukuna sahip çıktıklarına vatandaşı ikna edemediklerini söyledi. Yılmaz, şöyle dedi: "Vatandaşımız bizi kendisini ezmeye çalışanların tarafında gördü. Herkesin ayrı fikri olabilir ama ANAP'ın bu konudaki fikri benim söylediğim çizgide olmaya mecburdur çünkü varlık sebebi budur. Nedir, bir devletin değişmez ilkelerini korumakta herkesin önünde olacağız. Bunu yaparken milletimizin vazgeçilmez değerlerine de aynı duyarlılıkta sahip çıkacağız. Bu ikisinin birbiriyle bağdaşmaz olmadığını gerekirse bir bedel daha ödemek pahasına ispatlamak zorundayız. Çünkü Türkiye'nin kurtuluşu buradadır."


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır