kapat

15.06.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
micro
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
NEBİL ÖZGENTÜRK(nebilo@sabah.com.tr )


Rekabet kızışıyor

Ama doğruyu söylemek gerekirse, yeni okur sağlamayacaktı bu "klasik eser"ler. Şimdi kimi edebiyat dizilerinin reyting almadığı gibi!

Evet.. Soluk soluğa okuyacağınız bir fotoroman, pardon (!) bir yazı daha başlıyor!

Nerede kalmıştık dün...

Demiştik ki; Saklambaç'la birlikte "Fotoromanın Yeşilçamı" başlamış ve artık "yer gök fotoroman" olmuştu..

Bunu gören rakip gazeteler, durur mu, tabii ki hayır..

Halkımızın bu ilgisini karşılamak için apar topar fotoroman setleri oluşturmaya başladı pek çok gazete..

Her yiğidin bir yoğurt yiyişi olduğu gibi, her gazetenin de bir fotoromancılık anlayışı olacaktı elbette.. Çünkü, okur profiline göre davranmak şarttı.

Mesela, Milliyet..
Haftasonu eki olarak verdiği fotoroman dergilerinde farklı bir yol izledi... Hem Türk hem de klasik edebiyat eserlerinden uyarlanarak yapılmış filmlerin fotoromanıydı bu..

Özel olarak fotoroman çekilmiyor, sinema filmleri fotoroman haline getiriliyordu yani... (Daha doğrusu, film çekilirken aynı anda fotoğraflar da çekiliyor ve böylece bir taşla iki kuş vurmuş oluyordu yapımcılar!)

Ve en önemli özelliği de, o günlerde "fotoromanı küçümseyip, oynamayı reddeden" yıldızları, fotoromana dahil etmiş olmasıydı..

Halide Edip Adıvar'ın unutulmaz eseri Sinekli Bakkal, buna en iyi örnek galiba.. Türkan Şoray'ın başrolü oynadığı ve sinemalarda da gösterilen bu filmi Osman Seden çekmiş, diğer rollerde de Ediz Hun, Çolpan ilhan, Erol Günaydın görev almıştı..

Konusuna gelince..
Özetle; 1900'lü yılların başında geçen bir olay anlatılıyordu Sinekli Bakkal'da.. İspanyol rahip Pellegrini (Ediz Hun) katolik dinine inancını kaybetmiş, ailesini terkederek İstanbul'a doğru yola çıkmıştı. Aynı tarihlerde İstanbul'da Sinekli Bakkal semtinde de kuran okumasıyla dikkat çeken Rabia (Türkan Şoray) adlı bir kız vardır. Rabia'nın babası "Kız Tevfik" (Erol Günaydın) ismiyle maruf bir ortaoyuncusudur. Ve oyunlarında sık sık "bozuk düzen"i hicvetmektedir. Sisteme muhalif olduğu için de sürgüne gönderilmiştir bir ara. Pellegrini ve Rabia, bir biçimde tanışıp aşık olurlar.. Ama farklı bir dönemdir, muhafazakâr toplum yapısının ağırlıkta olduğu ve "şeriatın kestiği parmağın acımadığı" düşünüldüğünde, bu aşka ne kadar izin verilecektir. (Bakalım göreceğiz.. Devamı yarın!)

Halide Edip Adıvar'ı, Muazzez Tahsin Berkant, Reşat Nuri Güntekin gibi yazarların eserleri izledi.

Bu arada, Milliyet fotoromanlarında, Dostoyevski'nin Suç ve Ceza, Balzac'ın Eugenie Grandet, Lamartine'in Grazıella isimli eserlerinin "foto-tefrikası" yayınlanmaya başladı ardı ardına.. Ama doğruyu söylemek gerekirse, yeni okur sağlamayacaktı bu "klasik eser"ler. (Düşünün ki, şimdi nasıl ki televizyon dizilerinde İbrahim Erkal'ın "Sırılsıklam" ya da Atilla Taş'ın "Zilyoner"inin reyting rekoruna, Halit Ziya Uşaklıgil, Yakup Kadri ya da Yaşar Kemal'in eserlerinden yapılma dizilerin erişemeyeceği gibi!)

Günaydın, Saklambaç Grubu'nun başlattığı ve kısa bir süre sonra Milliyet'in de bi kıyısından katıldığı yarışta Hürriyet Gazetesi de aynı günlerde girecek ve "basında fotoraman rekabeti" iyice kızışacaktı..

Hürriyet Kelebek ekinde ünlü yönetmenlerin (Ertem Eğilmez, Osman Seden) çektiği fotoromanlar yayınlanmaya başladı.. Farkı, Türk edebiyatının "popüler" romanlarını "fotoroman" haline getirmesi olacaktı.. Ve yarışta iddialı olduğunu kanıtladı. (Reşat Nuri Güntekin-Çalıkuşu örneği)

Artık fotoroman yayınlamayan gazete kalmamıştı hemen hemen...

Şimdi sıra uçukluklara gelmişti..

Yıl 73..

Okey Gazetesi çıktı..
"Boş Vermişlerin Gazetesi" sloganıyla çıkıyordu piyasaya ve daha çok "seks-avantür-komedi" haberlerinin ağırlıkta olduğu haberler veriyordu.. Tabii ilk sayısından itibaren fotoroman da.. Bazen "hard" bazen de "soft" porno fotoromanlar.. Tabii ki öpüşmeler, sevişmeler, baldır bacaklar oluyordu fotoromanlarda ve oyuncu olarak da çoğu zaman "şöhret" olmaya meraklı (!) genç kadın ve erkekler görev alıyordu. Seks, her zaman müşteri bulurdu, Okey de yıllarca yok sattı.. Daha çok da fotoromanlarının özelliğinden!

Yine o günlerde, futbolun da "fotoromanı" yapıldı..

Dönemin derbi maçlarının (Örneğin; Galatasaray-Fenerbahçe, Lefterler, Metin Oktaylar..) iki gün sonra "fotoromanı" yayınlanıyor, klüpler de şaşırıyor bu işe, kendini bir anda "aktör"lükte bulan futbolcular da..

Düşünebiliyor musunuz.. Bir fotoğraf, Lefter çalım atıyor, çalımı yiyen futbolcu, "alçak herif beni nasıl da güzel çalımladı!" diye kendi kendine konuşuyor fotoromanda.. Yazı balonlarında düşünce sınırını zorlayan diyaloglar yer alıyordu yani..

Coşkun'un "tecavüzcü" olduğu an!
1972'nin yaz aylarıydı.. Fotoroman konuları da "yazlık" olmalıydı tabii ki.. O günlerde, Türkiye'de turizm patlamamıştı ama dünyanın dört bir yanından "hippiler" akın ediyordu "egzotik ve farklı ülke" Türkiye'ye..

Kızgın Kumsal'dı "yazlık" fotoramının adı.. Konusu; Üç kafadar hippi, Türkiye'de sahilleri dolaşırken kasabada pansiyonculuk yapan Mehmet Amca'nın kızı Gül'e (Perihan Savaş.. İlk fotoromanıydı) saldırır.. Jimmy ise tecavüz eder! Gül'ün nişanlısı "Balıkçı Hasan" durumu öğrenince Jimmy'i öldürür.. Sonra da, nişanlısını alıp denize doğru yürür ve iki sevgili, intihar eder..

Kızgın Kumsal, yayınlandığı günlerde büyük ilgi görür ama en çok da tecüvüz "foto"larıyla.. Tecavüzcü Jimmy'i, bu fotoromana kadar Şişli'de "pantolonculuk" yapan ve sinema ya da oyunculukla ilgisi olmayan Coşkun Göğen canlandırmış (!) ve bu konudaki yeteneğini çok iyi kanıtlamıştı.. Bu fotoroman sonrasında, pek çok film teklifi geldi Coşkun'a.. Ama hep tecavüzcü olarak!

Ve tümünde de büyük başarı sağladı! Türk Sineması, böylece bir "fotoroman" sayesinde, gelmiş geçmiş en yetenekli "tecavüzcüye" kavuşmuştu..

Bir anlamda, sinemanın "kadrolu tecavüzcüsü" olmuştu Coşkun Göğen; sonraki günlerde pantolon satmayı da tarihe bıraktı! (Bu arada, Kızgın Kumsal ya da Beklerim Bu Sahillerde isimli bu fotoroman Perihan Savaş'a da Yeşilçam'ın yolunu açtı..

Kahramanlık fotoromanı!
Fotoroman Yeşilçam"ında "rejisör" sıkıntısı başlamıştı.. Haliyle "okurların talebi" karşılanmalıydı.. Türk sinemasında daha çok kurgu çalışmalarıyla tanınan ve "uluslararası kurgu ödülleri" olan Turgut İnangiray'ın da kısmetine bir fotoroman çıktı. Eee, haliyle fotoroman da "kurgu cambazlığı" gerektirirdi.. Ve Turgut İnangiray, ekibiyle işe koyuldu.. Konu mu? Kolay canım, o günlerde Ada'dan, yani Kıbrıs'tan, "kötü haberler" geliyordu.. EOKA'cılar, Kıbrıslı Türkler'e kan kusturuyordu.. Gazeteler, "Kıbrıslı soydaşlar"ın dramından bahsediyordu sıkça.. Ve birkaç gün içinde Şark Yıldızı fotoromanın senaryosu hazırdı bile.. İnangiray, Silahlı Kuvvetler'deki dostlarından rica etti; Bir askeri birlikte çekim yapmak istiyorum! Neden olmasın, tabii ki! Böylece ilk kez bir fotoromanda gerçek askerler rol almış oluyordu.. Kıbrıs sahneleri nerede mi çekildi? O da kolay canım, Şile sahilleri ne güne duruyor.. Oyuncular; Hüseyin Baradan, Hüseyin Peyda ve bir de Turgut İnangiray'ın oğlu sekiz yaşındaki Ercan... Ve Saklambaç'ta yayınlanıyor bu fotoroman... Şu giriş sözleriyle.. "Rumlar, Ada'ya hakim durumdalar ve bir avuç Türk'ü de yok etme sevdasında.. Gözü dönmüş palikaryalar, masum Türk köylerini basıyor, hamile kadınları, bebeleri, yaşlıları acımasızca öldürüyor.. Mücahitler, canlarını dişlerine takmış, bu kanlı katillerle mücadele ediyor. Zaman zaman kadınlar, çocuklar da bu kahraman mücahitlere yardımcı oluyor. İşte öykümüz böyle başlıyor..."

YARIN: Türk fotoromanlarında dünya starları!

Yazarlar sayfasına geri gitmek için tıklayınız.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır