kapat

15.06.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
micro
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
RUHAT MENGİ(rmengi@sabah.com.tr )


50 trilyona kurtulan, parti

DYP Isparta eski milletvekili Ömer Bilgin seçimde liste sonuna konup da Meclis'e giremeyince Tansu Çiller ve DYP'de olup bitenler hakkında "bildiklerini" açıklamış.

1995'ten beri sakladığı belgeleri "bile" ortaya çıkarmış.

Seçimde 2 milyon dolara liste başına konanların paraları Çiller'lerin Bilkent'teki villasına götürdüğünü anlatmış.

İşte "sus payı" olarak Meclis'e sokulmuş bir adamın bir dönem hamisi olan lidere cevabı. Herhangi bir şantajcının yapacağı gibi "sus payı"nın arkası kesilince eteğindeki taşları döküyor ortaya. Elinde belgeler olmasına rağmen yıllarca milletvekili olarak susmasını, Tansu Çiller'in Meclis'te aklanmasına seyirci kalmasını da -aklınca- "particilikle", "lideri korumakla" açıklıyor.

Tansu Çiller'e milletin gereken cevabı verdiğine inanarak artık onun hakkında birşey yazmama kararı vermiştim ama başında bulunduğu partiye -babam dahil- kaç siyasetçinin bütün yaşamını adadığını düşününce bu kararı unuttum.

DYP Genel Başkanı'na bakın;

Ülkesinin değerli beyinlere, iyi yetişmiş, iş görebilecek insanlara en fazla ihtiyacı olduğu bir dönemde çıkar ve para karşılığında niteliksiz, yalakalıktan başka işe yaramayan bir sürü adamı parlamentoya sokuyor.

Aldığı trilyonlarca lira kayıtsız, belgesiz parayı en azından parti binasında, parti muhasibine toplatacağına villasında kendisi topluyor.

Sonra da en yakınındaki, 'kurmayları' denen partililer tarafından bile 'ilkesizlikle, yalancılıkla, partiye ve ülkeye zarar vermekle' suçlanma noktasına geldiğinde "Gitmem, ben bu partiyi toparlayacağım, kurtaracağım" diyor.

Bu kadar istenmemesine rağmen neden halâ ayrılmamakta direndiğini çok kişi merak ediyordu, şimdi anlaşılıyor. Orada bir gün fazla kalmanın da kazancı tahminlerimizin çok ötesinde..

Aslında her ne kadar Ömer Bilgin'in Turban genel müdürü olarak "görevi kötüye kullanmaktan", milletvekili olduğu dönemde de "gerçekleri kişisel çıkarı uğruna saklamaktan" dolayı cezalandırılması kesinlikle gerekliyse de açıklamaları "seçim sisteminin acilen değiştirilmesinin önemi"ni ortaya koyması açısından fazlasıyla yararlı..

Bir zamanlar milletvekili adaylarını delegelerin seçmesine bile, 'antidemokratik' denerek itiraz ediliyordu, şimdi liderler açık arttırmayla kendileri seçiyorlar.

Kim daha fazla arttırıyorsa Meclis'e o giriyor. Çete reisi, aşiret reisi, kaçakçı, kara para aklayıcısı olup olmadıkları önemli değil. Paradan haber verin..

'Milletvekili adaylarına partiye kayıtlı tüm üyeler tarafından önseçimle seçilme' şartı getirilmedikçe biz bu haberlerle sarsılmaya devam edeceğiz.

Bu koalisyon en kısa zamanda seçim yasasını değiştirmek zorundadır.

Tansu Hanım'a gelince; DYP'yi fazlasıyla "kurtardı." Biraz daha orada kalırsa "sen sağ, ben selâmet" tümüyle kurtaracak.

Bu "kurtarma" hevesini biraz da Türkiye'nin gerçekten kurtulmak zorunda olduğu partilerde denese diyorum!

Bravo Hakan!
Hakan Şükür'ün düğününden önce basın toplantısı yaparak 150 milyarlık görkemli, gösterişli bir düğün yapacağını açıklaması tepkileri çekip "onun sportmenliğine bugüne kadarki mütevazi halk çocuğu görüntüsüne yakışmadı" denince, basın da bu tepkileri yansıtınca Hakan hemen "Yanlış anlaşıldı. Düğün masrafı bunun çok altında" diyerek konuya duyarlılığını gösterdi.

O tam bunu yaparken Hıncal Uluç "Kendi parasıyla nasıl düğün yapacağı kendini ilgilendirir. O zaman herkes eğlencesine ayırdığı parayı Kızılay'a versin. Sakıp Ağa da Cannes'a gideceğine o parayı sokak çocuklarına dağıtsın. Elmalarla armutları karıştırmayın" diyordu.

Oysa insanların tepkisi parasını nasıl harcadığına değil, ekonomik bunalım ve işsizlik böylesine had safhadayken toplumun ilgisini, dikkat çeken bir sporcunun gereksiz yere gösteriş yapması idi. Hakan da bunu gayet iyi anladı.

Ayrıca, bırakın bizim gibi kalkınmakta olan ve büyük maddi sıkıntıları bulunan bir ülkeyi, bu süreci tamamlamış ülkelerin çoğunda zenginler Hıncal'ın yazısında söylenenleri aynen yapıyor.

Bizdeki vurdumduymazlığa karşılık halkın tepkisine şaşmamak lâzım!

Kavakçı'dan ne farkları var?
Kadın milletvekilleri liderlerini üzmediler ve 'çıt çıkarmadan' hükümete güvenoyu verdiler. 2000'li yılların Türk kadını, haklarını aramayan, kendilerini temsil edemeyen bu hanımların yaptığını asla unutmayacak, affetmeyecektir.

Sakın "Ne yapsaydık yani, bu hükümet milletin iradesi yönünde kurulmuş bir hükümettir" lâflarının arkasına saklanmaya kalkmasınlar, bunu hepimiz biliyoruz. Bizim anlamadığımız dillerine ne olduğu.. Sıradan bir kadın günde ortalama 10000 kelime kullanırken, erkek 4000 kelime kullanıyor. Bunlar sıradan kadın bile değiller. Hepsi dilini yutmuş..

Güven oylamasından önce toplu halde "kadınsız hükümet"e itirazlarını yapmalı, en azından kadın bakanlığını elde etmeliydiler.

Yazıklar olsun! Merve Kavakçı'dan farkları kalmadı. Onlar da kadınları sadece vitrin olarak kullanıp, gerçekte adam yerine koymayan bir anlayışı onayladılar alet oldular. Bakanlar Kurulu açıklandığında "Susar ve kabullenirlerse, onlara birer toz bezi göndereceğim. Meclis sıralarının tozunu alsınlar" demiştim.

Toz bezleri yolda!

Yazarlar sayfasına geri gitmek için tıklayınız.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır