kapat

15.06.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
micro
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CENGİZ ÇANDAR(ccandar@sabah.com.tr )


Kosova seyircisi...

"Tarih tekerrür eder" diye hemen herkesin bildiği bir deyiş vardır. Buna benzer bir başkası da "Trajedi, ikinci kez tekrarlanırsa komedi olur" şeklindedir. İki deyişi birleştirdiğimizde şu çıkar: "Tarihin tekerrüründe ikincisi komedi olur"...

Rusların "Kosova çıkartması" işte bu "komedi"ye işaret ediyor. İkinci Dünya Savaşı'nda yenik Almanya içlerinde ilerleyen başta Amerikan, müttefik Batılı kuvvetler ile Sovyet (Rus diye de okuyabilirsiniz) Kızılordusu, Elbe Irmağı'nda karşılaşmışlardı. Her iki taraf, bir an önce Berlin'e ulaşmaya gayret ediyorlardı. Daha sonra Berlin ve Almanya bölündü. Soğuk Savaş başladı ve Avrupa'nın yeniden birleşmesi için yarım yüzyıla yakın zaman geçti.

Kosova'daki savaşa hiçbir asker” katkıda bulunmadığı, hatta Sırp yanlısı tavrıyla karşı çıktığı halde, Rusya, "uyanıklık" yaparak NATO'dan önce Kosova'ya daldı.

Komedi de tam burada. Priştina, Berlin değil; Drin ırmağı ise Elbe değil. En önemlisi, biten İkinci Dünya Savaşı değil, neredeyse 10 yıl önce sona eren Soğuk Savaş ve Rusya, Sovyetler Birliği değil.

Durum böyle olunca, 200 Rus askeri, Priştina havaalanında, ülkeye dörtbir koldan girmeye başlayan ve şimdiden sayısı 10 bine yaklaşan NATO askeri arasında kalakalır. Yakında bunların parasının Moskova'dan gelmesi bile problem olur. Kosova Savaşı sonrasında, İkinci Dünya Savaşı sonuna benzer bir "sembolizm" draması, kaçınılmaz olarak "komedi"ye dönüşür.

İşin buraya kadarı "dünya vatandaşları" olarak manzarayı seyrettiğinizde böyledir. Ama Türkiye'nin insanları olarak seyretmeye kalkarsanız, söz konusu olan Türkiye açısından "hazin"dir.

Balkanlar'da burnumuzun dibindeki bu uluslararası konfigürasyonda, Türkiye nerededir? Gören var mı? Bu Balkanlar, bizim kimliğimizin en önemli coğrafyası değil midir? Sırplar, Kosova'yı o kara Balkan Harbi'nde bizden almamışlar mıdır? Türkiye'de Kosova nüfusundan daha fazla sayıda Kosova kökenli insan yaşamamakta mıdır? Türkiye, NATO ülkesi değil midir? Türkiye, 600 yıllık tarihinin biriktiği Balkanlar'da tüm uluslararası ilişkiler sistemini biçimlendirecek gelişmeler cereyan ederken nerededir?

Türkiye'nin Balkanlar'da -resm” kanallardan şişirilen 24 saatlik Cumhurbaşkanı ziyaretleri dışında- kıyıya itilmesinin sebebini iki yerde aramak gerekiyor:

1. Türkiye'nin Avrupa'dan uzaklaşması;

2. Türkiye'nin Kosova savaşını yüreğinde duyamaması.

İlki, son yıllarda bozulan Türkiye-AB ilişkilerinin bir yan ürünüdür. Balkanlar (şimdilerde kullanılan daha "nazik" deyimle Güneydoğu Avrupa), bir Avrupa meselesi olarak görülüyor. Amerika, Avrupa ile Transatlantik bağları ve "tek süperdevlet" olmasının yükümlülükleri sebebiyle Balkanlar'da aktif. Ama neresinden bakarsanız, Balkanlar'ın derlenip toparlanması, "Avrupa mimar”si" içinde mütalaa ediliyor. Avrupa'dan palamarı çözüp, "Ben, icabında İslam ve Türk dünyasına açılırım" türü adresi ve muhtevası belirsiz demagojik şantajlarla zaman geçirirseniz, Balkanlar'dan da uzaklaşmaya başlar ve "tarih”-kültürel hinterlandı"nıza yabancılaşırsınız.

İkincisine gelince... Bu son savaşta, ilkeler, uluslararası sistemde görülmemiş ölçüde öne çıkarak önemli bir rol oynadı. Tony Blair, bunu, "Bu çatışmada toprak için değil değerler için savaştık. Etnik toplulukların ezilmesine artık izin verilmeyecek yeni bir enternasyonalizm" diye dillendirdi. Polonya özgürlük hareketinin kuramcılarından, şimdiki Dışişleri Bakanı Bronislaw Geremek, "21.Yüzyıl'da insan hakları uluslararası ilişkileri tanımlayacak temel olacaktır. Uluslar arasındaki ilişkiler egemenliğe değil insan haklarına saygı olarak biçimlenecek" dedi.

İstediğiniz kadar çeşitli ve üstelik doğru örnekler sıralayarak "çifte standart"tan dem vurun; bu, en azından Avrupa kıtası için geçerli...

Hem Avrupa kıtasından uzaklaşır; hem de insan hakları konusunda mahçup bir ülke konumundaysanız, "tarih” ve kültürel hinterlandı"nızı, Balkanlar'ı, Rumeli'yi, bir "pasif seyirci" koltuğundan izlersiniz.

Türkiye'nin konumu budur.

Yazarlar sayfasına geri gitmek için tıklayınız.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır