kapat

15.06.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
micro
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )


Herkes kendi hayatını yaşar!..

Lise ve üniversite yıllarımın iki fantastik sevgilisi idi Elizabeth Taylor ve Debbie Reynolds..

Liz'in menekşe gözleri tüm dünya gibi beni de büyülemişti. Debbie ise All Amerikan Sweetheart'tı.. Yani tüm Amerika'nın sevgilisi, dünya tatlısı genç kız..

İkisinin de filmlerini kaçırmazdım.

Liz o zaman dünyanın en ünlü ve en zengin yapımcısı Mike Todd ile evliydi.. Debbie de, şarkıcı aktör Eddie Fischer'le..

Dörtlü çok iyi arkadaştılar.. Mike Todd'un o zaman tüm dedikodu medyasının izlediği muhteşem bir özel uçağı vardı, bu uçakla, canları istediği an canlarının istediği yere giderlerdi. Dörtlünün yakın, candan arkadaşlığı ve bu rüya gibi yaşamı anlatılırdı, gazete ve dergilerde..

Bir gün korkunç kaza geldi. Todd'un uçağı düştü.

Yalnız kalan Liz bunalıma girdi.. Eddie ve Debbie, yakın arkadaşlarını evlerine aldılar. Liz haftalar boyu, sevgili dostlarının yakın bakım ve ilgisinde yaşadı ve kendine geldi.

Sonra, bir bomba düştü Hollywood'a..

Eddie Fisher, Debbie'den ayrılmış, Elizabeth Taylor ile evlenmişti.

Kıyamet koptu.. Elizabeth müthiş puan kaybetti. Onu en çok sevenler, şimdi en büyük düşmanı olmuşlardı. Bunların arasında ben de vardım.. Artık Liz'in hiçbir filmini görmek istemiyordum. İnsan en yakın arkadaşına bunu nasıl yapardı?.. O Debbie ki, Liz'i evine almıştı, en kötü gününde destek olmak için..

Aylar geçti aradan.. Birgün Photoplay adlı bir dergide, Elizabeth Taylor ile yapılmış bir röportaj okudum.

Gazeteci yani şeyi soruyordu Liz'e..

"Debbie senin en iyi arkadaşındı.. Onun evinde yaşadın üstelik.. Nasıl ayarttın kocasını?.."

Liz'in cevabı, hala hayat felsefemin bir bölümünü oluşturur:

"Her insan kendi hayatını yaşar.. Ne siz başkasının hayatını yaşayabilirsiniz, ne başkası sizinkini.."

* * *

Siz birini seveceksiniz.. O "Biri" de sizi.. Ama toplumun koyduğu kurallar ve baskılar yüzünden, ikiniz de başkaları ile yaşamak zorunda kalacaksınız..

Kendi hayatınızı değil, o toplumun istediği hayatı yaşayacaksınız yani.

Bir insanın kendine bundan büyük ihaneti olabilir mi?..

Birisinin koynuna girerken başkasını düşüneceksiniz, onun da sizi düşündüğünü bilerek?..

Bu mu ahlak?..

İnsanın hem kendisini, hem başkalarını kandırmasından büyük ahlaksızlık var mı?..

Eddie, Liz'i severek, Debbie ile yaşamaya ve mutlu koca rolü oynamaya devam mı etseydi?..

Liz, Eddie'ye aşık olarak, başkasına mı gitseydi?.

Toplumlar en acımasız kuralları, sevgi ve aşk için koymuşlar..

Tarih, günümüz, sevgi yüzünden can verenler, öldürülenler, intihar edenlerle dolu..

Ya da bağrına taş basıp, sevgisiz bir yaşamı, artık onun adı nasıl yaşamaksa, sürdürenler..

Sevenlere karşı bu kadar acımasız olmayalım ne olur?.. Kendimiz dahil..

Onlar bizden hoşgörü bile beklemiyorlar.. Gölge etmeyelim yeter!..

* * *

Bütün bunların nereden aklıma geldiğini merak etmiyorsunuz herhalde..

Beşiktaşlı Oktay'ın hikayesini bilmeyen, duymayanınız kaldı mı?..

İki genç birbirini sevmiş diye, en başta da Beşiktaş'ın bir takım yöneticileri bütün Türkiye ayakta kelle istiyor..

Size ne?..

Size sevgiyi yargılama hakkını kim verdi?..

Bırakın herkes kendi hayatını yaşasın!..

Tanrı ve transfer!..
Çılgın transfer ücretlerine sonunda Papalık da müdahele etti.

Vieri'nin dünya rekoru 48.5 milyon dolar karşılığı Lazzio'dan İnter'e transferini Papa'nın sözcüsü Vatican Daily gazetesi şiddetle eleştirdi ve "Bir futbolcuya ödenen bu para, fakir insanlara saldırıdır" dendi.

TAVSİYE

İlginç bir Kitap!..
Mithat Gürsoy'un ölüm haberini alınca, son günlerde sözü geçen kitabı açtım ve karıştırdım..

"Mithat" dı adı!..

Biz çocukken pardesü ile özdeşti bu isim. Son zamanlarda tüm erkek giyimine girmiş olmalı.. Her hafta '90 Dakika'da Kenan Onuk'un üzerinde Mithat yazıyordu..

Şimdi bir giyim sanayicisinin öyküsü niye bu kadar konuşulur, merak ettim.. Sayfaları çeviriyorum.. İyice gizlenmiş, saklanmış bir kapak arkası, minnacık bir yazı.. Kitabı, bizim Aktüel'in kıdemlisi, en canavar yazarlarından Alper Görmüş kaleme almış meğer..

Ben de Alper'le konuştum, işin sırrını.. Anlattı..

* * *

"Kitabın iki temel teması var: 1. Mithat Gürsoy'un öyküsü, 2. Cumhuriyet'in öyküsü. Mithat Bey'le konuşmaya başlayınca iki öykünün biribirine çok benzediğini anladım ve dolayısıyla kitap için en uygun yazım tekniğinin paralel kurgu olduğuna karar verdim.

Cumhuriyet ve Mithat Gürsoy biribirine çok benziyor.. Her ikisi de kasabadan kente, el emeğinden makineye, atelyeden fabrikaya geçmiş.. İkisi de 'Bir şeyi başaramamışsan onu yeterince istememişsindir' düsturuna inanananlardan."

"Cumhuriyet ilan edildiğinde, Mithat Gürsoy 14 yaşında 'beyaz sarıklı, uzun cübbeli' yeni yetme bir hâfız. Yeniliklere öylesine açık bir delikanlı ki, bundan sadece beş yıl sonra Aksaray'da blazer ceketi ve kıravatıyla görüyoruz onu. O günlerin Türkiye'sini bilmeyenler için çok önemli gelmeyebilir bu, belki ancak Darülfünun'da yaşananlar hatırlandığında önemi anlaşılabilir bu fotoğrafın. İşte o günlerden bir gazete haberi:

'Darülfünun bahçesinde, bazı öğrencilerin objektife poz vermeye cesaret etmeleri üzerine, bunu günah sayan Darülfünun hocaları harekete geçti, öğrenciler cezalandırıldı."

"Mithat Bey'in karakterinin en önemli parçalarından biri de israftan nefret etmesi. Vehbi Koç'a benziyor bu yanıyla. Mithat Bey de üretimi bir ibadet, aşırı tüketimi ise bir günah gibi görüyor.

Kendisiyle görüşmeleri, 40 yıla yakın bir süredir oturduğu Çiftehavuzlar'daki evinde yaptım. İki katlı bir ev bu ve üst kat kiraya verilmiş. Orta gelirli bir Türk ailesinin evinden hiçbir farkı yok.. 1977'ye, yani 68 yaşına kadar Şişli'deki işyerine otobüs, vapur ve tekrar otobüsle gitmiş, gelmiş. Oğulları yıllardır özel otomobilleriyle gidip geliyorlarmış. En sonunda oğullarından biri, bir sabah bir arabayı evin önüne dayamış ve Mithat Bey ondan sonra otomobille gitmeye başlamış işine.. Metozori.."

"Mithat Bey'in günümüz için anlamlı olabilecek temel bir özelliği de iktidarı bırakmayı becerebilmesi. Aslında erken sayılabilecek bir yaşta işten çekilmiş.. Bu kararı anlamak çok zor. Çünkü işine duyduğu ilgi ancak 'aşk' sözcüğüyle açıklanabilecek bir insan ve böyle bir insan için kendi iradesiyle işi bırakıp eve çekilmek çok zor. Bu özelliğini hatırlatarak, psikolojik sorunlar yaşayıp yaşamadığını sordum kendisine ve şu cevabı aldım: 'Ona psikolojik sorun değil, psikolojik dehşet demek daha doğru olur. İşi çocuklara bırakarak kendimi ağır ağır bir çekişim var ki, o dönemde yaşadıklarımı bir Allah bilir, bir de ben. Bunları bana hep mantığım yaptırdı' dedi."

Anne S. Miller öldü!..
"Anne Sheafe Miller, 90 yaşında öldü.."

Amerikan gazetesindeki haberin başlığı buydu..

Kim mi?..

Ben de okuyunca öğrendim.

1942 martında, ciğerlerinde ölüm derecesinde bir zatürre ile hastaneye yatmıştı. Ateşi 42 dereceye çıkıyordu. Sık sık komaya giriyor, ayık olduğu zaman da sayıklıyordu. Doktorlar, bilinen tüm ilaçları denediler, kan verdiler, hatta ameliyat ettiler. Hiçbir işe yaramadı.

Doktorlar bunun üzerine henüz deney safhasında olan bir ilacı insanda kullanmaya karar verdiler.

Bayan Miller, "Penisilin" sayesinde hayatı kurtulan ilk insan olarak tarihe geçti.

Dr. Alexandre Fleming'in 1928'de tesadüfen bulduğu ilaç 12 yıl süren deneylerin ardından insanlarda ilk kez kullanılmış ve Bayan Miller'e 48 yıl daha armağan etmişti.

Penisilin daha sonra milyonlarca insanı kurtardı. Üç yaşında hem de çok şiddetli zatürreye yaklanan kardeşim Kemal dahil!..

Sevilen birinin dikkatine!
Önünde pek çok yol açılıp sen hangisini seçeceğini bilemediğin zaman herhangi birine öylece girme, otur ve bekle.

Dünyaya geldiğin gün nasıl güvenli ve derin derin soluk aldıysan, öyle soluk al, hiçbirşeyin senin dikkatini dağıtmasına izin verme, bekle ve gene bekle.. Dur sessizce dur ve yüreğini dinle.

Seninle konuştuğu zaman kalk ve yüreğinin götürdüğü yere git!..

SEVDİĞİM LAFLAR
"Kader talih değil seçimdir. Beklenilecek değil, ulaşılacak şeydir."

Wiiliam Jennings Bryan

BİZİM DUVAR
Batmakta olan turizmi de Apo kurtarır. Yeter ki her duruşma başka bir sahil kasabasında yapılsın.

Hakan&Utku

Yazarlar sayfasına geri gitmek için tıklayınız.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır