17 Ağustos'tan kalanlar
Binlerce kişinin yaşamını yitirdiği Marmara Depreminin 8. yıl dönümü
Marmara depreminde, Gölcük'teki evlerinin enkazında eşinin cesedi ve 2 yaşındaki kızıyla 72 saat kalan Binnaz Tiryaki, çektiği bütün acılara rağmen geleceğe umutla bakıyor.
Yaşadıklarını anlatan Binnaz Tiryaki, 5 katlı binanın 4. katındaki evlerinde eşi ve 2 yaşındaki kızı ile depremi yaşadıklarını söyledi.
O gece kızlarını da yanlarına alarak yattıklarını söyleyen Tiryaki, büyük bir sallantı ve gürültüyle uyandıklarını, yıkılan binanın enkazı altında kaldıklarını belirtti.
Bir süre sonra eşinin sesini duyduğunu, enkazda sıkıştığını anladığını belirten Tiryaki, şöyle konuştu:
''Bir yandan eşimle konuşuyor, bir yandan da elimi gezdirerek kızımı arıyordum. Eşim bana sıkıştığını ve kalkamadığını söyledi. Benden daha kötüydü ve nefes almakta zorluk çekiyordu. Bir süre sonra kustuğunu duydum. Giderek kötüleşiyordu. Ben de bir yandan 2 yaşındaki kızıma sesleniyordum. Bir ara kızımın sesini duydum, ağlıyor, 'anne, baba' diye bağırıyordu. Ona seslendim, sesimi duydu. Ellerimle nerede olduğunu anlamaya çalışıyordum. Bir ara kızımın saçlarını dokunduk. 'Kızım, bu benim elim' diyerek elimi tutmasını istedim ve onu bir anda yanıma çektim. Bu arada eşimi kaybetmek üzere olduğumu anladım. Nefesi daralıyor, konuşması kesilmeye başlıyordu. Son cümleleri 'Kızımı 2 yaşına kadar mı görecektim?' oldu. Sonrasında eşimin sesi kesildi ve öldüğünü anladım. O andan sonra kızımı yaşatmak için elimden gelen her şeyi yapıyordum.''
''ÖLÜMÜ HİSSETTİM''
Enkaz altında saatler geçerken susuzluğu hissetmeye başladığını ifade eden Tiryaki, tükürük salgılamak için taşları yaladığını, eline geçen parfümleri ağzına sıktığını söyledi. Tiryaki, şöyle devam etti:
''Kızım da susamıştı, biberonunu aramaya başladım ve buldum. Saatler sonra kızım iyice susamıştı. Kızımı yaşatmaktan başka bir şey düşünmüyordum. Kızımı yaşatmak uğruma her şeyi yapmaya hazırdım. Acı, susuzluk, nefes darlığı ve eşimin cesedinin kokusu ile dakika dakika ölümü hissettim.
Erkek kardeşim askerden yeni dönmüştü. Rus eğitim timleriyle konuşmuş ve eğitimli köpeklerle enkazın yanına gelmişlerdi. Köpekler bizi fark etti. Kurtarma ekibi ufak bir delik açıp nefes almamızı sağladı. Deliği büyütüp kızımı çıkardılar. Beni de güçlükle birkaç saat sonra çıkardılar. 72 saat sonra enkaz altından çıkarılmıştı. Beni helikopterle Ankara'ya götürdüler. Sağ ayağım kesildi. Sol ayağımı kurtarabilmek için Almanya'da 1 yıl tedavi gördüm. Türkiye'ye döndüğümde kızım beni tanımadı. Ayağım olmadığı için 'Sen annem değilsin' dedi.''
Hayata sarılarak yaşamaya başladığını ve küçük bir gecekondu satın aldığını kaydeden Tiryaki, bir televizyon kanalındaki ''Yoksa Rüya mı?'' adlı programla hayatının değiştiğini bildirdi.
Program yetkililerini aradığını ve olumlu yanıt aldığını söyleyen Tiryaki, 15 gün sonra bir ekibin evlerini yıktığını, daha sonra da yenisini yaptıklarını belirtti.
DEPREMDEN ÖNCE TEDBİR ALINMALI
Sakarya, Kocaeli, Yalova, Bolu, İstanbul Avcılar başta olmak üzere geniş bir alanı etkileyen afet, deprem sonrası müdahalenin değil, depremden önce alınan tedbirlerin gerekliliğini ortaya koymuştu.
Afet politikasında bu yönde değişikliğe gitmek isteyen Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, atılacak adımları belirlemek üzere kamu ve özel sektör kuruluşları ile üniversitelerin katılımıyla 2004 yılında Deprem Şurası'nı topladı.
Afet İşleri Genel Müdürlüğünün, Şura kararlarını dikkate alarak, yürüttüğü bazı çalışmalar şöyle:
- Teknik mevzuatlarda birtakım düzenlemelere gidildi. Bu çerçevede imar planlarında jeolojik ve jeoteknik etütlerin yapılması zorunlu hale getirildi. Mevcut binaların değerlendirilmesi ve güçlendirilmesine ilişkin yönetmelik yürürlüğe girdi.
- İmar Kanunu, Afet Kanunu ve Yapı Denetim Kanunu revizyonu için çalışmaları devam ediyor.
- Deprem verilerinin daha doğru elde edilmesi ve diğer kurumlarla paylaşımının sağlanması için Ulusal Sismik Ağ güçlendirildi, Ulusal Deprem İzleme ve Değerledirme Merkezi kuruldu. 70 istasyon ile tüm Türkiye'deki deprem aktivitesi 24 saat süreyle sürekli izleniyor.
- Deprem riskli alanların belirlenmesi ve gerekli önlemlerin alınması için diri fay veri tabanı ve bütünleşik afet tehlike haritaları hazırlanıyor, mevcut yapı stoku değerlendiriliyor.
- Türkiye'de özellikle deprem konusundaki tehlikeli alanların mikro bölgeleme çalışmaları yapılarak, zeminin sismik açıdan karakteristik özellikleri belirlenmeye başlandı.
- Mikro bölgeleme çalışmalarının yapılmasının mahalli idarelerle ilgili mevzuatta yer alması sağlandı. Standartların belirlenmesi için çalışmalar yürütülüyor.
- Halkın bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi amacıyla üniversiteler, meslek odaları ve sivil toplum kuruluşlarının desteği alınarak, toplumsal örgütlenme ve eğitim programları hazırlanıyor. Uluslararası iş birliği ile afet yönetimi konusunda çalışmalar yapılıyor.
- Halkın bilinçlendirilmesi amacıyla Genel Müdürlük elemanları tarafından okullarda, askeri birliklerde, sivil toplum örgütlerinde ve özel sektör kuruluşlarında ''afet eğitimleri'' veriliyor.
''ÇUBUK'TA 40 BİN KİŞİ EĞİTİLECEK''
- ''Afet eğitimleri'' kapsamında bir pilot proje olarak Ankara ili Çubuk ilçesinde ''önce eğitim'' başlıklı bir proje başlatıldı. İlçede yaşayan 6-65 yaş arasında yaklaşık 40 bin kişiye afet eğitimi verilecek. Buradan elde edilen veriler ve deneyimler ışığında il boyutunda afet eğitimleri planlamaları yapılacak.
- Uzun vadede illerde afet eğitimi sürecini planlamak ve uygulamak ve bu illerin afet eğitiminde kendi kendilerine yeterliliğini sağlamak için 4 yıl sürecek bir proje kapsamında afet eğitimcisi eğitimi 2008 yılı başında başlatılacak.
''EN BÜYÜK DEPREM ARAŞTIRMA PROJESİ OLACAK''
- Bakanlık tarafından başlatılan ve TÜBİTAK tarafından desteklenmesine karar verilen ''Türkiye'nin deprem riski yüksek jeostratejik, ancak tektonik rejimleri farklı bölgelerinde deprem davranışının çok disiplinli yaklaşımlarla araştırılması'' projesinde, 11 bölge üniversitesi de yer alacak. Bu proje bütçesi ve çalışma sahasının büyüklüğü itibariyle Türkiye'de deprem araştırmaları konusunda en büyük projeyi oluşturacak.
- ISMEP projesi kapsamında İstanbul'daki kamu binalarını depreme karşı güçlendirme çalışmaları devam ediyor.
- Türkiye'nin mevcut afet potansiyelinin bilim dünyasında yeterli derecede değerlendirilebilmesi, geçmişten geleceğe bir miras bırakmak ve uygulayıcı ile karar vericilere geçmişten dersler çıkarmalarını sağlamak amacıyla Türkiye Ulusal Afet Arşiv Sistemi kuruldu, veri tabanları girilmeye başlandı. Sistemin, 2008 yılı başında kullanıcılara sunulması öngörülüyor.
- Bakanlığın elde ettiği deneyimleri ve birikimleri bilim dünyasında paylaşmak, afet konusunda tecrübeli bilim adamlarını bir araya getirmek ve halkın bilinçlenmesine katkıda bulunmak amacıyla üniversiteler ile iş birliği içinde 17 Ağustos 1999 depreminin 10. yılı sempozyumunun hazırlığına başlandı. 17 Ağustos 2009 tarihinde bu uluslararası sempozyumun düzenlenmesi planlanıyor.
DEPREM BÖLGELERİNDE YÜRÜTÜLEN ÇALIŞMALAR
Afet İşleri Genel Müdürlüğünün verilerine göre, 1999 Marmara depremi sonrasında ihalesi yapılan ve çeşitli nedenlerle 2003 yılına kadar tamamlanamayan 2 bin 912 adet afet konutu ve 566 adet iş yeri ve kalıcı konut alanlarının eski yerleşim yerlerine bağlantı yolları ile yerleşim yerlerindeki altyapı eksiklikleri tamamlandı.
Marmara Depremi nedeniyle hak sahibi afetzedeler için yaptırılan 43 bin 53 adet konutun ipotekli tapuları hak sahiplerine verildi.
Bölgede altyapısı tamamen tahrip olan Adapazarı için 27,4 milyon YTL, Gölcük için 18 milyon YTL ödenek transferi sağlanarak, belediyelerin altyapıları bitirildi.
Deprem sonrasında 5 ilde inşa edilen toplam 44 bin 107 prefabrike konutun 13 bin 16 adedi ülke genelinde eğitim, sağlık ve diğer hizmetlerde kullanılmak üzere kamu kuruluşlarına, 3 bin 815 adedi ise bölgede yaşayan dar gelirli vatandaşların barınmalarına tahsis edildi. 23 bin 819 adedi ise satıldı.
Bölgede kullanılmayarak yıpranan ve bakımsız kalan 4 bin 511 konteyner toplatılarak, Kuzeydoğu Anadolu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu fay hattında bulunan ve deprem riski altındaki yerleşim yerlerinde, afet anında geçici barınmayı sağlamak üzere, merkez dahil 14 ilde lojistik depolar oluşturuldu.
İNAN: MARMARA'DA DEPREM ARAŞTIRMALARI İVME KAZANDI
Türkiye'nin, 17 Ağustos Marmara depreminin ardından, deprem araştırmalarına çok ciddi kaynaklar ayırdığı bildirildi.
TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi (TÜBİTAK MAM) Yer ve Deniz Bilimleri Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. Sedat İnan, 17 Ağustos 1999'da merkez üssü Gölcük olan 7.4 büyüklüğündeki depremin ardından özellikle Marmara Bölgesi'nde deprem araştırmalarının ivme kazandığını söyledi.
Türkiye'nin diğer bölgelerinde de az da olsa depreme ilişkin araştırma çalışmalarının TÜBİTAK MAM, Afet İşleri Genel Müdürlüğü, MTA gibi kamu kurumları ile üniversiteler tarafından yürütüldüğünü ifade eden İnan, araştırmalara TÜBİTAK ve DPT'nin de önemli kaynaklar ayırmaya başladığını bildirdi.
İnan, ''Ülkemizin deprem üretme potansiyeli yüksek fay zonlarını barındıran diğer bölgelerinde de depreme yönelik benzer detaylı çalışmaların başlatılması, depremi anlamaya yönelik çalışmalar ve depreme hazırlık açısından ivedilik arz etmektedir. Ancak, Marmara dışındaki bölgeler yeterince dikkate alınamamıştır'' dedi.
Doğu Anadolu Fay Sistemi'nin, Zagros Bitlis Kenet Kuşağı boyunca Arap levhasının Anadolu levhasının altına girmesinden etkilendiğini vurgulayan İnan, şunları kaydetti:
''Ege Açılma Sistemi'ndeki faylar, genellikle düşey atımlı faylardır. Marmara Bölgesi'ndeki faylar ise hem sıkışma hem de açılma rejimlerini kateden, genellikle yanal atım karakterlidir. Bütün bu bölgeler deprem açısından önem arz etmekte ve farklı tektonik rejimleri temsil ettiklerinden dolayı eş zamanlı ve karşılaştırmalı araştırmaları gerektirmektedir. Deprem gözlem bağlamında bu farklı bölgeleri araştırmak deprem öncesi algılanması olası bazı sinyallerin bölge bazında güvenilirliğini ölçmek açısından da önem taşımaktadır.''
TÜRKİYE DOĞAL BİR LABORATUVAR
Deprem araştırmaları açısından Türkiye'nin ''doğal bir laboratuvar'' olduğunu söyleyen Doç. Dr. Sedat İnan, deprem çalışmalarının özellikle TÜBİTAK desteği ile önemli bir ivme kazandığını ifade ederek, ''17 ağustos 1999 Marmara depreminin ardından Türkiye, deprem harcamalarına ciddi kaynaklar ayırıyor. TÜBİTAK, deprem ve afet konularında üniversitelerin bilimsel projelerine sağladığı desteğin yanı sıra, 2005 yılında yaklaşık 12 milyon dolar bütçeli ve 4 yıl süreli bir projeyi Türkiye Araştırma Alanı (TARAL) programı üzerinden destekleme kararı aldı'' diye konuştu.
TÜRKİYE'NİN DEPREM RİSKİ ARAŞTIRILIYOR
TÜBİTAK MAM Yer ve Deniz Bilimleri Enstitüsü Müdürü Doç. Dr. İnan, Türkiye'nin deprem riskinin, Türkiye'nin Deprem Riski Yüksek Jeo-Stratejik Bölgelerinde Deprem Davranışının Çok Disiplinli Yöntemlerle Araştırılması Projesiyle (TÜRDEP) araştırıldığını belirtti.
Projenin, Afet İşleri Genel Müdürlüğüne bağlı Deprem Araştırma Dairesi ve 14 üniversitenin iş birliği ile yürütüldüğünü bildiren İnan, ''TÜRDEP, çok disiplinli çalışmaları gözeten ve Ulusal çapta deprem araştırma konusunda bilgiyi oluşturma ve yaygınlaştırma hedefi olan bir proje olarak ortaya çıkıyor'' dedi.
Projenin çalışma alanlarının Marmara Bölgesi, Ege Açılma Sistemi ve Doğu Anadolu Fay Sisteminin katettiği bölgeler olduğunu ifade eden İnan, şöyle devam etti:
''Deprem riski açısından gerçekçi değerlendirmeler, aktif fayların detaylı tanımlanması, bu fayların üzerindeki stres birikimlerinin zaman ve uzay bağımlı ortaya konabilmesi, fayların üzerinde meydana gelen tarihsel depremlerin belirlenmesi, fay hareketine ilişkin verilerin toplanması ve değerlendirilmesini gerektirir.
Proje, jeolojik, jeofizik, jeodetik ve jeokimyasal çalışmalar tüm bölgelerde yoğun bir şekilde sürdürülmekte. Çok disiplinli ve sürekli çalışmalar arasında küçük deprem oluşumlarının tayini, GPS destekli kabuk deformasyon ölçümleri, fay zonlarından çıkan suların gözlenmesi, yine fay zonlarında toprakta biriken radon gazının değişimi ve pilot alanlarda kuyu içi kaya eğim ölçümlerini içermekte.''
İnan, proje çerçevesinde sürekli gözlem çalışmalarının yanı sıra depreme hazırlık amacıyla da deprem üretme potansiyeli yüksek faylara yakın İstanbul, Bursa, Kocaeli, Balıkesir, Çanakkale, Tekirdağ, Adana, Antakya, Kahramanmaraş, Malatya, Elazığ, Diyarbakır, İzmir, Aydın, Manisa, Denizli illerinin zemin özelliklerinin başlangıç seviyede ölçülmesine yönelik çalışmaların da gerçekleştirildiğini sözlerine ekledi.
KORAMAZ: GEREKLİ YASAL DÜZENLEMELER HIZLA YAPILMALI
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Makina Mühendisleri Odası (MMO) Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, 17 Ağustos depreminin yıl dönümünde, günübirlikçi yaklaşımların reddedilmesi, köktenci önlemler bütününün devreye sokulması ve gerekli yasal düzenlemelerin hızla yapılması gerektiğini söyledi.
Koramaz, 17 Ağustos 1999 depreminin yıl dönümü nedeniyle yaptığı yazılı açıklamada, doğal afetlere karşı bilimsel ve teknolojik gelişmelere dayalı bilimsel-teknik mühendislik önlemlerin alınmasına yönelik yeterli çalışmaların yapılmadığını, Deprem Şurası vb. girişimlerin hakkının verilmediğini öne sürdü.
Emin Koramaz, Marmara boğazları başta olmak üzere Karadeniz, Marmara ve Ege denizleri ile körfezlerindeki sanayi-depolama-liman vb. tesisleri ve altyapı tesisleri ile ulaşım hatlarının yer aldığı bölgelerin deprem açısından da risk taşıyor olmasının ve pek çoğunun fay hatları üzerinde bulunmasının tehlikenin boyutlarını artırdığını kaydetti.
Deprem konusunda, günübirlikçi yaklaşımların reddedilmesi, köktenci önlemler bütününün devreye sokulması, gerekli yasal düzenlemelerin hızla yapılması gerektiğini belirten Koramaz, sanayi tesisleri ve binalardaki mekanik tesisat ve doğal gaz tesisatlarına yönelik önlemlerin öncelikli deprem önlemleri arasında yer alması gerektiğini vurguladı.
''YENİ BİR YAPI DENETİM KANUNU TBMM GÜNDEMİNE TAŞINMALI''
MMO Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz, açıklamasında, ilk etapta yapılması gereken bazı çalışmaları şöyle özetledi:
-Yeni bir Yapı Denetim Kanunu ivedilikle TBMM gündemine taşınmalı.
-Yalnızca deprem sonrasıyla sınırlı kalan değil, deprem öncesi önlemleri de planlayan bir yaklaşım ön plana geçmeli.
-Deprem zararlarını azaltma önlemleri, İmar Yasası ve ilgili mevzuatlara yansıtılmalı, kent planlaması ve yapı üretimi bütünlüklü bir şekilde ele alınmalı ve hızla Afet Yönetimi Stratejik Planı oluşturulmalı.
-Denetimsiz yapılaşmayı teşvik politikalarından vazgeçilmeli.
-AKÇAGAZ yangınında görüldüğü gibi, bir tesiste çıkacak olası bir yangın veya patlama diğer tesislere de sıçrama tehlikesine açıktır. Bu tür I. ve II. sınıf gayri sıhhi müesseseler kapsamına giren tesislerin birbirlerine güvenlik-yaklaşma mesafelerinin ne olması gerektiği konusunda gerekli çalışmalar yapılarak, standartlar ve koşullar imar mevzuatına aktarılmalı.
-Valiliklerin koordinasyonuyla okul ve hastaneler başta olmak üzere kamu yapılarının depreme karşı güvenli olup olmadıklarının tespiti için konunun uzmanı mühendisler tarafından kontrolüne yönelik bir çalışma başlatılmalı.
-Deprem bölgelerinde bulunan LPG depolama ve dolum tesisleri gibi tüm endüstriyel tesislerin risk analizlerinin yapılması sağlanmalı. Bu tür tesislerin güvenlik mesafelerinin taşıdıkları risklere göre yeniden belirlenmesi bir zorunluluktur. Bu mesafeler içerisinde yer alan yerleşim alanlarının kamulaştırılma finansmanı tesis sahipleri tarafından sağlanmalı, bu alanlar Bakanlar Kurulu Kararı ile ''afet bölgesi'', ''yapı yasaklı alan'' ilan edilmeli.
-Deprem bölgelerindeki orta hasarlı onarılmayan binaların yıkım kararları alınmalı, ağır hasarlı ve halen yıkılmamış olan binalar bir an önce yıkılmalı.
-Kalıcı konut alanlarındaki sağlık ocağı, okul gibi sosyal teknik donatı alanlarının yapımı tamamlanmalı.
''ASRIN FELAKETİ''
''Asrın felaketi'' olarak adlandırılan 17 Ağustos Marmara depreminde yaşanan acılar, aradan 8 yıl geçmesine rağmen unutulmadı.
Enkaz altından 96 saat sonra çıkarılan, 4 çocuğunu ve iki bacağını kaybeden Sultan Kiraz, epremin şokunu hala yaşadığını söyledi.
7.4 şiddetindeki depremi Gölcük'teki evlerinde yaşadıklarını hatırlatan Kiraz, şöyle konuştu:
''O gün oğlumla saat 02.00'ye kadar ayaktaydım, daha sonra yattım. Bel fıtığı ameliyatı olduğum için salonda oğlumla yatıyordum. 2 kızım, diğer oğlum ve eşim odalarında yatıyordu. Sarsıntıyla uyandım. Ayağa kalktım, oda tamamen aydınlıktı. Oğlum ne olduğunu sordu. 'Deprem oluyor' dememe fırsat kalmadan bina üzerimize yıkıldı. Sarsıntı beni duvarlara çarptı. Çok sallandık, o an çok acım vardı. Çünkü ayaklarım kolonların altında kalmıştı. Acım çok olduğu için Allah'a beni öldürmesi için yalvarıyordum. Acım büyük olmasına rağmen çocuklarıma, eşime bağırıyordum. Ancak hiç kimseden ses gelmiyordu, sesimi duyan olmadı.4 gün göçük altında kaldım. Saatler geçmiyordu. 'Neden gündüz olmuyor, neden hep hava karanlık' diye kendi kendime söyleniyordum. Zaman zaman uyandığımda ellerimle bir şeyler arıyor, bulduğum parçalarla sesimin duyulması için yerlere vurmaya çalışıyor, bağırıyordum. Ancak sesimi duyan yoktu.''
''ÇOCUKLARIMI ÖZLEDİM''
Sultan Kiraz, depremde hayatlarını kaybeden çocukları Leyla, İbrahim Çağrı, Merve Asena ve Kazım Selim'i aradan 8 yıl geçmesine rağmen unutamadığını ve çok özlediğini dile getirdi.
Göçük altından çıkarıldıktan sonra Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi'nde 5 ay tedavi gördüğünü ifade eden Kiraz, tedavisinin 2.5 ayı dolduğunda doktor kontrolünde çocuklarının öldüğü haberinin kendisine verildiğini belirtti.
O güne kadar kendisine çocuklarının yaşadığının söylendiğini bildiren Kiraz, ''Aradan 8 yıl geçti. Çocuklarımı bir saniye görebilmek, onlara sarılabilmek, kucaklayabilmek için canımı seve seve verirdim'' dedi.
Depremden sonra düğünlere gitmediğini kaydeden Kiraz, ''Gittiğinizde kadının kucağında çocuk görüyorsunuz, askere giden çocukları
görüyorsunuz. Yaşasaydı benim çocuklarım da evleneceklerdi, torunlarım olacaktı. Ama onlar yoklar. Yaşamaksa yaşıyoruz işte. Çocuklarım ve ben uzun boyluyduk. Ancak kısala kısala bir metre kaldım.''
Sultan Kiraz, bacakları baldırdan aşağı kesilmiş olmasına rağmen ihtiyaçlarını karşılayabildiğini sözlerine ekledi.
''İNSANLIK UNUTULMUŞ''
Sultan Kiraz'ın eşi Ahmet Kiraz ise aradan 8 yıl geçmesine rağmen, yaşanan acıların katlanarak devam ettiğini söyledi.
4 çocuğunu kaybettiğini ancak inancını hiç bir zaman yitirmediğini ifade eden Kiraz, depremde sakat kalan eşiyle yaşam mücadelelerine devam ettiklerini belirtti.
Deprem öncesi çok mutlu yaşadıklarını, her gün bir arkadaşlarının kendilerine geldiğini veya kendilerinin misafirliğe gittiğini belirten Kiraz, depremin ardından kapılarını çalacak dost bulamadıklarını söyledi.Kiraz, şöyle devam etti:
''İnsanlar çok şeyleri unutmuş. Bizim yaşadıklarımız onlara bir macera, film, kurgu gibi geliyor. Ekonomik şartlar insanları değiştirebiliyor. Deprem sonrası kapımızı açan olmadı. İnsanlara dargın değiliz. Biz de insanız, insanları seviyoruz. Ancak insanlık unutulmuş. İnsanlar yürekli, sağlam inançlı olmalı. Sağlam bir inanca sahip olursanız sarılacağınız bir şeyler oluyor.''
Eşinin, bacakları olmadığı için kendisine verilen protez ayakları kullanamadığını belirten Ahmet Kiraz, ''Onunla sürekli şakalaşıyor, sakatlığını ve çocuklarımızın acısını unutturmaya çalışıyorum'' diye konuştu.
KOCAELİ'NİN KÖRFEZ İLÇESİNDE DEPREME YAKALANDILAR
Marmara depremine Kocaeli'nin Körfez ilçesinde ziyarete geldikleri akrabalarının evinde yakalanan ve enkaz altından 38 saat sonra yaralı olarak çıkarılan Meral Akşit ile kızları Elif ve Esra Akşit, her yıl depremin yıl dönümünde ilçeye gelerek kaybettikleri yakınlarını anıyorlar.
Meral Akşit ile kızları Elif ve Esra Akşit, 17 Ağustos 1999'da meydana gelen depreme, Afyonkarahisar'dan ziyaret için geldikleri Körfez ilçesinin Güney Mahallesi Tuğrul Caddesi'ndeki akrabalarının evinde yakalandılar.
7 katlı bina 7.4 şiddetindeki depreme dayanamayarak yıkıldı. Akşit ailesi, akrabaları ve binada oturan diğer vatandaşlar enkaz altında kaldı. 38 saat süren çalışmanın ardından Meral Akşit ile kızları Elif ve Esra Akşit, sıkıştıkları yerden yaralı olarak kurtarıldılar.
Elif ve Esra Akşit'in dedesi Yaşar Yıldırım ile binada oturan 2 kişinin daha enkazdan cesetleri çıkarıldı. Kurtarılış fotoğrafları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının ''Kardeş Aile Kampanyası'' afişlerinde yer alan Akşit ailesi tedavilerinin ardından Afyonkarahisar'a döndüler.
Ailenin yakasını deprem adeta hiç bırakmadı. Aile bu kez de Dinar Depremine yakalandı. Ancak bu depremde aileden ölen ya da yaralanan olmadı.
HER YIL GELİYORLAR
Marmara Depreminin üzerinden 8 yıl geçti. Aile Afyonkarahisar'dan Kütahya'ya taşındı. 15 yaşındaki Elif ilköğretim 7. sınıfa, 12 yaşındaki Esra ise ilköğretim 5'e gidiyor.
Meral Akşit ile kızları her yıl olduğu gibi bu yıl da depremin yıl dönümünde Körfez ilçesine gelerek Körfez Mezarlığı'ndaki dedeleri Yaşar Yıldırım'ın mezarını ziyaret ettiler. O kötü günleri bir daha yaşamak istemediklerini söyleyen Elif ve Esra Akşit, depreme dayanıklı binalar yapılması halinde kimsenin enkaz altında kalmayacağını söylediler.
Yayın tarihi: 17 Ağustos 2007, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/dosya_3987.html
Tüm hakları saklıdır.
Copyright © 2003-2007, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Bu dosyayla ilgili haberler