|
 |
|

ALİ KIRCA
Kalpazan!..
Gazeteler uyarıyor
"Cebinizdeki milyonluk banknotlar sahte olabilir.
Dikkat edin!.. A serisine iyi bakın!.. Görünüşe aldanmayın..."
Hiç kuşku yok ki, haberi okuyan insanlarımızın elleri, kendiliğinden ceplerine ya da cüzdanlarına gidiyor.
Eğer varsa, banknotu çıkarıp haberdeki ipuçlarıyla karşılaştırıyor.
Sahte olmadığına inandıktan sonra, derin bir ohh çekiyor, cebine ya da cüzdanına yerleştiriyor.
Cebinde sahte para taşımaktan daha rahatsız edici bir durum yoktur sanki.
Döktüğü göz nurunun ve emeğinin karşılığında eline sahte para tutuşturulmuş olma olasılığı herkesin gururunu incitiyor. Aldatılmışlık hissini yaşatıyor.
Para, sahte değilse sorun yok.
Ama, para sahte çıkınca ne yapacağını kimse tam olarak bilmiyor.
Ne olursa olsun, hiç kimseyi, paradan daha önemli ve yaşamsal kurumların da sahte olabileceği olasılığı zerre kadar ilgilendirmiyor.
Başka kurumların, başka kişilerin, başka ilişkilerin, başka aşkların, başka tarihlerin, başka geleceklerin, başka umutların sahteliği üzerinde hiç kimse durmuyor.
Çünkü üzerinde durmaya başladığında, aslında kendi yaşadıklarını, kendi hayatını sorgulamaya başlayacağını, sezgiyle de olsa fark edebiliyor.
Ve yine fark edebiliyor ki, yaşamı, kabullenilmiş, sorgulanmamış, itiraz edilmemiş sahteliklerle doluysa, o sahteciliğin sorumluluğu da sonuçta kendisine rücu edecektir.
Herkes kendi hayatının kalpazanıdır, çünkü...
Ama insancıkları da öyle ulu orta suçlamamak gerekiyor.
Sahte parayı gerçeğinden ayırdetmek için sayısız ipucu veriliyor.
"Kağıdın kalitesine bakın, rengini inceleyin, ortasındaki ince naylon ipliğe dikkat edin", deniyor.
Hayatın sahtesini gerçeğinden ayırmamıza yardımcı olacak koordinatları kimse göstermiyor bize...
Üstelik, zamanla yerleşen yanlış yargılar, eğriyi doğrudan ayırdetmemizi zorlaştırıyor.
Büyük sahtecilikleri örneklerken, politikacıdan yola çıkmak pek kolay.
"Bu politikacılar sahte", diyebiliriz rahatlıkla... Ama bize onların sahte olduğunu söyleyenler ne kadar gerçek?
Eleştirilenlerin sahte olduğuna hemencecik inanırken eleştirenlerin ahlak katsayısına, vicdan mayasına kimse bakmıyor. Yüzlerindeki boyaya, derilerinin kalınlığına milyonluk banknot kadar dikkat edilmiyor.
Kendileri sahte olanlar, eleştirdiklerinin gerçeğiyle ilgili doğru ipuçlarını veremiyorlar, vermiyorlar.
O zaman da sahte paranın biri gidiyor, biri geliyor.
Gerçeğine kimsenin eli değmiyor.
Cüzdanına ve cebine girecek sahte paradan rahatsız olanlar, her akşam, sahte evliliklerin, sahte birlikteliklerin yaşandığı evin kapısından içeri rahatsızlık duymadan giriyor.
Televizyon olmayan televizyon, gazete olmayan gazete, haber olmayan haberle dünyayı seyran eyliyor. Hayatını asla değiştirmeyecek seçimlerin sahte seçmeni olmaktan gocunmuyor.
Efkardan başına oturduğu içki masasında, sahte saadet naraları atıyor. Mürekkebini rakının beyazından damıttığı neşe-i muhabbet banknotlarına kalpazanlık ediyor.
"N'olacak memleketin hali," diye sorarsa sınırlı-sorumlu sahte vatandaşlık görevini icra etmiş sayılıyor.
Ömrü birkaç yılı geçmeyecek gündelik romanlara edebiyat, tüm çalgıların birlikte tantana yaptığı sesler alaşımına 'musiki' diyor.
Şarkı olan şarkıları da yanlış anlıyor 'Sevda baştan gitmiyor sarılıp yatmayınca'yı aşkların sonu belliyor... Yatak odasına girerken var, çıkarken yok sayılan sahtekar sevdaların tutkunu oluyor. Asrın kalpazanlığı, aşkın katlinde boy gösteriyor.
Daha da uzar ya...
Bitirelim artık.
Ola ki, bu yazıdan sonra aynaya baktığında belki de kendi suretinden rahatsız olacaklar vardır.
Kimseyi rahatsız etmenin, canını sıkmanın alemi yok...
Unutun gitsin...
Hem kimbilir, bu satırları kaleme alan da belki bu köşe yazısının kalpazanıdır...
Haberleri gazete sayfası görüntüsünde okumak için
SABAH e-Medya"ya
tıklayın
|
|
|
|