kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
4 Nisan 2009, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat

Saatin mütevazı tarihi

03.04.2009
EN ESKİ TÜRK SAATİ
Bugüne kalan en eski Türk saati 1650 yılında Saatçi Şahin tarafından yapılan, bugün Topkapı Sarayı Müzesi'nde bulunan harikulade saat. (Sergi afişlerini süsleyen bu şaheser duvar saati, Topkapı Sarayı 'en çok altı eser' verebildiği için sergide yer alamamış.) Ona karşılık, sergide yer alan Şeyh Dede'nin ve Aksarayı'nın saatleri de hemen hemen aynı değerde kabul ediliyor. Önemli Türk saatçilerin hemen hepsi bir çilehaneden, bir dergâhtan çıkma ya derviş ya dede.

ÇİLELİ SANAT ESERİ
Saat imalatı, bir ressamın tuvalin önüne oturup resmetmesi gibi değil elbet, aletin işlemesi lazım. Avrupa'da daha 1500'lerden itibaren tulumba, zemberek, kadran gibi saati oluşturan parçalardan mekanikle tamamen ilgili olmayanları, saatçinin dışındaki başka kişilerce olabildiğince hassas üretilir, saatçide bir araya getirilirdi. Bizde bir saatçinin bütün bunların yapımını da hem de mükemmel bir işçilik, ince bir hassasiyet ve mekanik düşünceyle meydana getirmesi, elbette eşine kolay rastlanır bir şey değil. Bu da Türk saatçilerin yaptığı saatleri, seri üretilen zanaat eserleri olmaktan kurtarıyor, çok çileli bir sanat eseri seviyesine çıkartıyor.
19. yüzyılda bir İngiliz saatçinin arkasında 500 senelik bir mekanik saat geleneği var. Bizde ise, bir usta - mekanik saat bile görmemişken, kalkıp kendi başına, evde, kıl testereyle keserek; arkasında bir geleneği olan saatçilerle yarışacak tipte ama, hiç de onlarınkine benzemeyen bir saat yapabilmiş. Üstelik dinin getirdiği bir tevazuyla, yaptıkları işin üstüne çoğu kez imza dahi atmıyorlar. (Batı'da biri, kalem yontsa ucuna adını yazar) Bir bakıyorsunuz, saatin görünmez bir yanına, (bir dişlinin üstüne) ufak tefek bir şeyler yazmışlar; (üstelik kendini yerle yeksan eden bir tanımla) Allah'ın sunduğu lütufla, Mehmet Şükrü, şöyle bir saati acizane, yapabilmiştir, gibi... Bir bakışta bu saat Süleyman Leziz'in ya da Mehmet Şükrü'nün, Eflaki Dede'nin demek kolay değil. Bu durumu bir Batılıya anlatmanız çok zor.