Çukurcuma’nın sokaklarını gezmek, mağazalarındaki eşyalara bakmak, dokunmak ve satın almak ayrı bir keyif.
Tadımlık İstanbul turu
Kendini bir İstanbul âşığı olarak tanımlayan oyuncu Gürgen Öz, Nişantaşı'ndan Galata'ya farklı semtlerde neler yapılabileceğini yazdı. Üstelik uzun yürüyüşler içeren bu planı uygulamak için çok para harcamanıza da gerek yok..
İstanbul'a âşık bir adam olarak bir hafta sonu planı yazmak benim için hem çok zor hem de çok basit aslında... Zor olan taraf bu şehirde yapılacak çok şey, gidilecek çok yer var ve hangi birinden başlamak doğru olur bilemiyorum... Basit olan taraf ise İstanbul'u yaşamak için o kadar da para harcamaya gerek olmaması ve tüm dilediklerinizi sırayla, ufak ufak, tadımlık da olsa yapabilecek ve bundan müthiş zevk alabilecek olmanız.
Cuma günü iş çıkışı size Nişantaşı'nda Passion Cafe'yi öneriyorum. İddia ediyorum ki Türkiye'nin hiçbir yerinde bu kadar güzel cheesecake'ler yememişsinizdir.
Özellikle ekmek kadayıflı ya da krokanlı olanını karamel sosu ve kremasıyla öneriyorum.
Kendinize hediye ettiğiniz bu kalorili mutluluktan sonra Nişantaşı'ndan çıkmayın. Şehrin tam merkezinde olmanın tadını çıkarın.
Eğer hava güzelse Teşvikiye Cami'nin yanındaki House Cafe'de de oturabilirsiniz ve oturursanız lütfen, mutlaka beyaz çikolatalı brownisinden yiyin.
Sağlam sert bir kahveyle birlikte... Akşam için Zazie'nin yemeklerini de öneriyorum. Yemekten sonra sinemaya gidin mutlaka. Elinizde kahve, film izlerken dinleneceksiniz. Film çıkışı mahallenin küçük kulubü Corridor'da eğlenceli müzikler eşliğinde bir iki tek atabilirsiniz. Beyler, sevgilinizle gittiyseniz maçoluk yapmayın. Kasılıp kalmayın.
Kadınlar dansı çok sever.
ÇUKURCUMA'DA ESKİ EŞYALARA DOKUNMAK
Cumartesi günü evden çıkın ve Beyoğlu'na gidin. Lütfen dolana dolana Galata'ya kadar yürüyün. Çukurcuma'ya girin. Tüm o eski ruhu, karakteri olan detay dolu eski tasarımları inceleyin.
Hele ki yaşadığımız şu hızlı, her şeyin birbirine benzediği yorucu çağda... Mütamel Eşya Evi'ne uğrayın. İçini gezin, karşısındaki plakçıya uğrayın.
Plak çalarınız yoksa bile uğrayın... Oradan yukarı çıkınca Galatasaray Lisesi'ne denk geleceksiniz.
Tünel'e kadar yürüyün. Yürürken eski mimariye bakın. Başınızı yukarı kaldırarak yürüyün. Güzelim binaları izleyin. O binalardaki tüm detaylara dikkat edin. Ruhunuz genişleyecek inanın. Tüm İstanbul'un böyle binalardan oluştuğunu hayal edin.
Güzelim Arnavut kaldırımlarının sökülüp o yaşanmışlık yerine yenilik adıyla konmuş kare düz taşlara basarken halimize gülün. Robinson Crusoe kitabevinden mutlaka kitap alın ya da raflarını gezin. Hava güzelse Karaköy'e inin, Haliç'ten yürüyerek geçin. Sultanahmet'e kadar yürüyün.
Tarihe, İstanbul'a, eski dokuya bakın... Dönüşte Leb-i Derya restoranda harika İstanbul manzarasına doğru müthiş bir yemek yiyin. Ama uyarayım iki üç gün önceden rezervasyon yaptırmazsanız yer bulamazsınız. Özellikle 40 baharatlı bonfile yemenizi öneririm. Yediğim en güzel tiramisu ve sufle de burada ayrıca.
Pazar günü mutlaka sahile inin. Ama Etiler'den; sahil yolunda çok trafik olacaktır çünkü. Rumeli Hisarı'ndaki Kale restoranda müthiş bir kahvaltı yapabilirsiniz. Oradan yine Hisar'daki Sade Kahve'ye geçin. Denize karşı bir kahve içerken bu kafenin hoş ambiyansında eminim mutlu olacaksınız. Sonrasında yürüyüş yapın. Bebek'e gelirseniz özellikle akşamüstüyse Lucca'ya uğrayın.
Bir kadeh şarap ya da süper mojito'sunun tadına bakın. Artık eve dönme vakti. Ufak tefek işleri ve düzenlemeleri yapın, mutlu olun, kendiniz olun, yaşayın... Yoga yapmanız şart değil!
Sevgiler...
Yayın tarihi: 27 Mart 2009, Cuma
Web adresi: https://www.sabah.com.tr/2009/03/27/cm/haber,934324C2DBCF4D21AF8CC744D98342FB.html
Tüm hakları saklıdır.