Atlas Jet'in uçağı cuma sabaha karşı Süleymaniye havaalanına indiğinde heyecanlıydım. Saddam Hüseyin ve Tarık Aziz'le görüşmek için gittiğim Bağdat seferlerinin üzerinden yıllar geçmişti. Üstelik Osmanlı Valisi İbrahim Paşa'nın kurup babasının adını verdiği ve 225 yıl sonra da Türk subaylarının kafasına çuval geçirilen Süleymaniye'ye dönüyordum. Kürt bölgesinin kalbinin attığı şehrin uluslarrası standartlarda bir havaalanı var. Türk firması inşa etmiş! Beni lüks bir ciple karşılayan Talabani'nin özel kalem müdürü Tişik şehre girerken sokakları süsleyen mavi yeşil ışıkları gösterdi: "Nevruz için süsledik." Süleymaniye Palas'a yerleştik. Ertesi sabah otelin penceresinde baktığım zaman Nevruz ışıkları sönmüştü. Sokaklar pisti!! Binaların çoğu terk edilmiş gibiydi. Hele 24 saat sonra kum fırtınası da patlayınca sapsarı bir kum bulutu da çöküverdi şehrin üstüne.
KUM FIRTINASI BASTIRINCA... O akşam villasında Talabani'yle yaptığım söyleşi aslında keyfimi yerine getirmişti. Ta ki, pazar günü sabaha karşı havaalanına gidip kum bulutu yüzünden Atlas Jet'in uçağının inemeyeceğini duyana kadar! Sabah olunca keyfimi yerine getiren haber yine Talabani'den geldi. Su zirvesi için İstanbul'a giderek olan Mam Celal bizi de özel uçağına davet ediyordu. 60 saatin sonunda kum bulutunu delip Talabani'yle birlikte havaalırken, uçağın penceresinden bakınca PKK sorununa son derece akılcı yaklaşan Talabani'nin sözlerinin ardında yatan gerçek gözler önüne serilmişti: Türkiye olmadan Kuzey Irak'taki Kürtler nefes bile alamıyor. Bu nedenle Talabani PKK'dan kurtulamaya çalışıyor.