kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
7 Mart 2009, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Mekân küçük, talep büyük olunca ağız tadıyla keyif yapmak zor oluyor.

Gerçek taramayı özlemişiz

Deniz ERBİL
08.01.2009
Ermenice 'lezzetli' anlamına gelen Hamov'da, topikten, pilakiye, toyga çorbasından Kayseri mantısına kadar ne isterseniz var. Ama özellikle taramanın kalitesine dikkat!..
İstanbullu bir ailenin çocuğuyum. Bu kentte doğdum, büyüdüm. Yollar, hatta kaldırımlar bugünkü gibi otomobillerin istilasına uğramadığı dönemlerde çocukluğumu ve gençliğimi geçirdim. 'Mahalleli' olmak, bugünkü gibi mahalle baskısı kavramıyla özdeşleşmediği o günlerde, biz çocuklar ve gençler mahallede toplanır, kapı önlerinde güler, söyler, oyun oynar, çocukluğumuzu ve gençliğimizi yaşardık. O dönemde arkadaşlarımızın arasında Ermeni olanlar da vardı, Rum ya da Museviler de. Onların etnik kökenleri aramızda en küçük bir ayrım yaratmazdı. Onlar bizim için Arman, Yani ya da Gila'ydı; tıpkı Ahmet, Mehmet, Ayşe gibi. Türk isimli bazı arkadaşlarımızın farklı mezhepleri olabileceğini bilmezdik bile... Bugünlere bakınca çocukluğumun geçtiği yılları Adem ile Havva'nın kovulmasından önceki cennet dönemi gibi görüyorum. Bugün o çocukluk arkadaşlarımın büyük bölümü artık Türkiye'de değiller; çevremde din ve ırk düşmanlıkları ise arttıkça artıyor. Biliyorum, bu bir restoran tanıtım yazısı. Ama Feriköy'de bir Ermeni hanımın açtığı Hamov adlı ev yemekleri lokantasında çok uzun yıllardır hasret kaldığım, gerçek tarama tadı damağıma yayıldığında, gözümün önünden bir film şeridi gibi bu çocukluk anılarım geçti. Bir dostumla geçen pazartesi öğle saatinde Pangaltı civarında işimizi bitirip, nerede yemek yiyeceğimizi düşünürken, dostum beni Pangaltı'da Ergenekon Caddesi'nden Fransız Katolik Mezarlığı'na kadar yürüttü. Burada sola, Bozkurt Caddesi'ne saptık, hemen sağdaki Şahap Sokak'a girdik. Biraz ilerlediğimizde dışarıdan hiçbir özelliği olmayan bir mahalle lokantasına ulaştık. İşte Hamov burası; Ermenice 'lezzetli' anlamına geliyormuş. İçeride beş, bilemedin altı masa var. Karşıda neredeyse duvarı kaplayacak kadar kocaman bir vitrinli buzdolabı, yanda kalan küçücük yere de bir masa koymuşlar, hesabı burada ödüyorsunuz. Dolabın içinde ilk gözüme çarpan, tahin, nohut ve bol bol soğan ile yapılan Ermeni yemeği 'topik', yanındaki kayık tabaklarda lahana ve yaprak sarmaları, midye dolmalarıyla daha görünüşünden kalitesi hemen anlaşılan tarama oldu. Burada iki çeşit yemek listesi var. Günün mönüsünde bir çorba, birkaç ana yemek ve bir de günün tatlısı bulunuyor. Alakart mönüsü çok daha zengin. Burada da dolma ve sarmalar, çeşitli pilakiler, dalak dolması, Kayseri mantısı ve su mantısı olmak üzere iki çeşit mantı, helvalar, kahvaltı için gelenlere göre ev yapımı poğaça, börek, pasta ve kurabiyeler dikkati çekiyor. Biz günün mönüsünden önce toyga çorbası ısmarladık. Daha ilk kaşığından, mutfakta eli son derece lezzetli birinin olduğu anlaşılıyordu. Tavuksuyu, ince didiklenmiş tavuk eti, nohut, dövme buğday ve yoğurtla yapılmış çorbanın her şeyi dengeli ve karardı. Ardından, dolapta gördüğümüz lahana ve yaprak sarma getirttik. Lokantaya değil de denizlerimize güvenemediğimiz için, midye dolmasına rağbet etmedik. İçki sofrasında olmadığımız halde bir kaşık da tarama isteyip, tadına bakmadan da yapamadık. Sarmalar Ermeni tarzıydı; yani bol soğanlıydı, pirinçleri de diri değildi. Ama özellikle yaprak sarmanın mayhoşluğu, soğanın tatlımsılığını mükemmel dengelemişti. Tarama hakkındaki izlenimimi bir kez daha tekrarlamama gerek görmüyorum; bence bir başyapıttı. Zamanımız kısıtlı olduğu için ana yemek olarak yine günün mönüsünden Hasanpaşa köftesi ve soya soslu tavuk ısmarladık. Porsiyonlar bitiremeyeceğimiz kadar büyüktü. Biliyorsunuz Hasanpaşa köftesi, üzerinde kubbe halinde patates püresi bulunan ve fırında pişirilen salçalı bir köfte. Tereyağı ve soya sosu ile pişirilmiş kuşbaşı tavuk da yanında bol pilavla servis edildi. Aşırı doymuş olmamıza rağmen günün mönüsünden bir porsiyon da sakızlı muhallebi ısmarladık. Damağımda en küçük acılık bırakmadığı halde mis gibi sakız tadını hissettiğim muhallebi üzerinde bir kaşık vişne reçeliyle ortaya getirildi. Ardından da bol köpüklü, çok iyi pişirilmiş birer fincan kahveyle bu basit ama mükemmel öğlen ziyafetini noktaladık. Yemeklerin fiyatlarına gelince; çorba 2.5, ana yemekler 4.5 ile 6.5 YTL arasında değişiyor. Muhallebi ise 3 YTL. Giderken eve götürmek için iki kocaman porsiyon da topik paket ettirdim. Ödediğim para 42 YTL'ydi. Hamov, kuşkusuz İstanbul'un en iyi ev yemekleri lokantalarından biri... Burada sadece Ermeni yemeklerinin yapılmadığını sanırım mönüyü anlattığımda siz de fark etmişsinizdir. Ancak buranın bir özelliği de dolma, tarama, topik gibi yemekleri dışarıya da satmaları ve evlere catering hizmeti vermeleriymiş. İşte o zaman beş, altı masası olduğu halde bu kadar ucuza böyle bir lokantanın nasıl ayakta kalabildiği anlaşılıyor.
Haberin fotoğrafları