kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
7 Mart 2009, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Okul Çıkışı (Afterscholl)

Bağımsızlığa hazır mısınız?

OLKAN ÖZYURT
06.02.2009
Enerjik, kışkırtıcı, sarsıcı ve ezberbozan filmler !f İstanbul kapsamında görücüye çıktı. 70 filmin yer aldığı festivalde Oscar adayı filmlerden, festival gediklisi yapımlara ve klasiklere kadar zengin bir çeşit sunuluyor. Festival programında boğulmak istemeyenler için sinema yazarlarından da tavsiyeler alarak bir tutam seçki hazırladık!..
En bağımsız film festivalimiz !f İstanbul, 12 Şubat'ta başlayacak ve 10 günlüğüne söz bağımsız sinemacıların olacak! Enerjik, kışkırtıcı, ezberbozan, 70 film sunan !f İstanbul ya da diğer adıyla 8. İstanbul AFM Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali, sizleri Beyoğlu AFM Fitaş, AFM İstinyePark ve AFM Caddebostan Budak ve Beyoğlu Emek Sineması'nda bekliyor.
SABAH Cumartesi olarak oturup programı didik didik inceledik ve sizler için kaçırmamanızı tavsiye edeceğimiz 10 film tespit ettik. Yeter mi, yetmez tabii, sinema yazarlarına da tavsiyelerini sorduk.

Teldeki Adam (Man on Wire)

En İyi Belgesel dalında Oscar adayı olan film, 1974'te İkiz Kuleler arasına tel gerip üzerinde performans sergilemek isteyen Philippe Petit'in dramını ya da sisteme kafa tutuşunu anlatıyor.
James Marsh üçüncü filminde, ilk performansını gerçekleştirdikten sonra hapse atılan ama pes etmeyip cezası bittikten sonra tekrar İkiz Kuleler arasında ip cambazlığı yapmak için eyleme geçen Petit'in yaşadıklarını, arkadaşlarına anlattırıyor.

Tokyo!

Zaman zaman birkaç yönetmenin bir araya gelip film çekmesinin bir cazibesi vardır. Fakat Cinayet Günlüğü, Yaratık filmiyle tanınan Bong Joon Ho, Kötü Kan ve Köprüüstü Âşıkları'nın yönetmeni Leos Carax ve Sil Baştan ve Rüya Bilmecesi filmlerinin yönetmeni Michel Gondry'nin kısa filmlerinden oluşan Tokyo, bunun ötesinde bir film. Yönetmenler bir Tokyo güzellemesi yapmak yerine, bu devesa şehrin içinde ayakta kalmaya çalışan insanların öyküsünü beyazperdeye taşıyor.

Ah Şanslı Adam! (O Lucky Man!)

Kaçıranların epey hayıflanacağı gerçek bir klasik... Lindsay Anderson, 1973 yapımı filminde bir kahve tüccarının kapitalist sistem içerisinde yükselişini ve sonra vicdanıyla hesaplaştıktan sonra düşüşünü anlatıyor. Filmde Otomatik Portakal'ın efsane oyuncusu Malcolm McDowell, yine akıllara kazınacak bir performans sergiliyor.

Okul Çıkışı (Afterscholl)

Zamane gençlerinin halet-i ruhiyesini merak ediyorsanız, Okul Çıkışı'ndan bir bilet alın! Yönetmen Antonio Campos, Amerikalı Robert'ın yaşadıkları üzerinden şahane bir gençlik portresi sunuyor.
Lisede okuyan Robert'ın ölümlerine tanık olduğu arkadaşları üzerine çektiği video klip, onun kafasındaki gerçek algısının nasıl 'tehlikeli' olmaya başladığını da gösteriyor.

Yarı Ömür (Half-Life)

Bizde taşra öyküleri nasıl revaçta ise Amerika'da aynı durum banliyö hikâyeleri için geçerli. Jennifer Phang da bir banliyö hikâyesi üzerinden dünyanın ve insanlığın gidişatı üzerine gerçekçi bir tablo sunuyor. Kökleşmiş önyargıların insan hayatında yaşattığı zorluklar ve dünyanın çürümeye yüz tutan durumu Kaliforniya'da yaşayan Wu ailesinin üzerinden anlatılıyor.

Kır Düğünü (Country Wedding)
Uğur Yücel'in ilk filmi Yazı Tura'nın kurgucusu olarak bildiğimiz (tabii, şimdiye kadar Michel Gondry, Gus Van Sant, Terrence Malick ve Lars von Trier gibi mühim sinemacılarla da çalıştığını unutmadık) Valdis Oskarsdottir'in ilk filmi. İzlanda'da geçen bir kır düğünü sırasında yaşanan olayların anlatıldığı film, şehre bir saat mesafedeki bir taşra kilisesinde evlenmeye karar veren bir çiftin etrafında dönüyor.

Soyulmanın Hazzı (The Pleasure of Being Robbed)
Dikkate değer bir ilk film daha.
Joshua Safdie, Cannes, Selanik ve Los Angeles film festivallerinden sonra soluğu !f İstanbul'da alıyor! Yönetmen New York sokakları ve metro vagonlarında gördüklerinden esinlenerek çektiği filmde hızla akıp giden hayatın içerisinde bir hırsızın portresini sunuyor. New York'ta yaşayan Eleonore, denk geldiği insanların çantalarını tırtıklıyor.

Slumdog Millionaire
Benjamin Button'ın Tuhaf Hikâyesi ile Oscar adaylıklarına damgasını vuran Danny Boyle'un filmi öyle yabana atılacak bir yapım değil. Filmin !f İstanbul'da gösterilmesi belki Oscar meraklıları için bir erken gösterim anlamına geliyor ama Boyle meraklılarının da salona akın edeceğini söylemek gerek. Boyle, bir yarışmada milyoner olma yolunda ilerleyen Hintli bir gencin yaşadıkları üzerinden yarışmaların insan hayatını nasıl şekillendirdiğinin dramını anlatıyor.

Synecdoche, New York
John Malkovich Olmak, İçgüdü, Tehlikeli Aklın İtirafları, Tersyüz ve Sil Baştan gibi filmlerin senaristi olarak tanıyıp bildiğimiz ve sevdiğimiz Charlie Kaufman da sonunda kamera arkasına geçti.
Senarist olarak malum boşu yok, ama ilk filminde ne yaptı acaba diyenlere hemen söyleyeyim film Altın Palmiye adaylarından biriydi.
Philip Seymour Hoffman, Samantha Morton, Emily Watson, Hope Davis gibi oyuncuların rol aldığı filmin kahramanı bir sanatçı... Biz de bu sanatçının eser üretme çabasını beyazperdede izleyeceğiz.

The Burning Plain
Paramparça Aşklar Köpekler, 21 Gram, Babil gibi filmlerinin senaristi olarak tanınan Guillermo Arriaga da tıpkı Charlie Kaufman gibi yönetmenlik koltuğuna oturuyor.
Tabii, Charlize Theron, Kim Basinger ve Jennifer Lawrence gibi tanınmış oyuncular da onu yalnız bırakmıyor.
Arriaga yine farklı karakterler arasındaki ilişkilerin üzerinden giderek, filmin başında gösterdiği bir trajedinin öncesini anlatıyor.
Haberin fotoğrafları